Arada kaynamasın istiyorum; Davutoğlu’nun başbakanlık müsameresi sona erdiğinde yerine atanacaklardan söz edilirken, adayların çoğunun bıyık bıraktıklarını fark etmişsinizdir elbette. Sembollere, simgelere önem veren biri olduğunu bildiğimiz (masasında bir Rabia işareti heykeli var, malum) Recep Bey’in emri üzerine bırakılmış meğer o bıyıklar. Bekir Bozdağ’ından, Tuğrul Türkeş’ine, Yalçın Akdoğan’ına kadar bir dolu zat yeni bıraktıkları bıyıklarıyla arzı endam ettiler.

Recep Bey tabii ki bir İslamcı. Dolayısıyla bıyık emrini vermesine yol açan amil elbette din kaynaklı. İslam’da ciddi ciddi üzerinde tartışılan bir meseledir bu bıyık bırakma işi. Sakalı varsa kişinin bıyık bırakmasına gerek yok denir, ama sakalı yoksa işte o zaman bıyık bırakması önerilir. Hanefiler uzun bıyığı severler, kişiyi heybetli gösteriyor diye. Ama Malikisinden, Hanbelisine kadar tüm diğer büyük imamlar bıyığın kısa olmasından yana. Kısalıktaki ölçü de yanılmıyorsam, “kişinin kaşı kadar”dır. Daha uzunu makbul sayılmaz. İslam peygamberinin bıyığın kısaltarak korunmasına ilişkin öğüdü de vardır.

Bir sabah uyanıp “nedir bu bıyıksızlık?” mı dedi Recep Bey nedir, birden bire yüzleri sinekkaydı tarzı tipler “emir üzre” bıraktıkları bıyıklarıyla çıktılar karşımıza. Her ne kadar Felipe Fernandez – Armesto, yüzyıllar öncesini kast ederek “Türklerde kahramanlar bıyıklarının boylarına göre belirlenirdi” dese de bizim bıyıkla muhabbetimiz Armesto’nun iddia ettiği kadar da eski değildir. Şunun şurasında, bu işlerle de özellikle ilgili olan sevimli üstadımız Reşad Ekrem Koçu’ya göre bıyıkla tanışmamız yüzyılın başında gerçekleşti bizim. Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar bıyığı erkeklik belirtisi olarak gördüğümüzden hiç kesmemişiz de.

Aslında, saklın da, bıyığın da altın devirlerini yaşadığı zamanlar çok gerilerde kaldı artık. Günümüzde gençlerin yüzlerinin neredeyse tamamını kapkara sakallarıyla kaplamasına bakıp yeniden yaygınlaştığı sanılmamalı. Eski heybeti yok sakalın da, bıyığın da. Tabii, “Reis” öyle istediği için şimdi hızla bir bıyık bırakma furyası başlayabilir her an.

Tanınmış İngiliz bira şirketi Guinness hiçbir masraftan kaçınmayarak bir araştırma yaptırmıştı bir zamanlar. Araştırmanın sonuçlarına göre, bir yıl içinde 81 bin 359 litre Guinnes birasını bıyıkları yüzünden ziyan eden erkeklerin yol açtığı ekonomik zarar 423 bin Sterlin’miş. Bıyıklı biracı, bir yıl içerisinde yarım litre köpüğü bıyığıyla harcadığı için yılda fazladan bir de vergi ödüyor ki, bu da 4.58 sterlin ediyor. İşin bir de bu tarafı var. Bizim badem tarzı bıyığa sahip olanların bira falan içtiği yok elbette, dolayısıyla ekonomiye bir zararı da olmaz haliyle. Gizli gizli içmiyorlarsa tabii.

1700’lerin Almanyasında bıyığa nasıl da özen gösterilirdi. Kahveye düşkün olan, ama bıyığı yüzünden kahvesini rahat içemeyen tiryakiler, bıyıklarını kesmeyi akıllarına bile getirmezlerdi. Bu yüzden, 18’inci yüzyılda bıyıklı kahve tutkunları için özel kahve fincanları üretildi. Fincanın dudakla buluştuğu yere bir köprü yerleştirilmiş, bu köprü sayesinde bıyığın kahveye bulaşmasına engel olunmuştu. Ne var ki, kahveye karşı böylesine korunan bıyık, yine aynı yüzyılda, o zamanlar, beyni temizlediğine inanılan enfiye çekme alışkanlığı yüzünden yavaş yavaş yok oldu. Çünkü bıyıklıyken enfiye çekmenin zorlukları vardı. Neyse.

Mesele ciddi. Recep Bey, “Amuda kalkın” dese anında kalkacak figürlerden söz ediyoruz. Reis’in arzusunun emir gibi kabul edilmesinin, alınan tüm kararlarda geçerli olabileceğini anlamamıza yarayan endişe verici bir itaatkar güruhla karşı karşıyayız. Çünkü Reis’in Can Dündar için “onun peşini bırakmam” deyişini "onun peşini bırakmayın" emri kabul edip harekete geçen yargı, yine Reis istedi diye bıyık bırakanlardan pek farklı değil.

Daha çok karakalın bıyıklarımızla biliniriz, ama bizde bıyık çeşidi çoktur. Palabıyık, Gaytanbıyık, Burmabıyık, Posbıyık, Yasdıkbıyık, Bektaşi Bıyığı gibi. Bir de Pisbıyık vardır ki, o tam bir felakettir. Erkek için bir kusur kabul edilirmiş. Kıllar gür çıkmaz, dolayısıyla kıl araları “güve yeniği” gibi olur (deyim Koçu’nundur), bıyığa biçim verilemezmiş.

Tansu Çiller başbakan olduğunda, “bir kadın başbakanımız varken artık bıyık olmaz” deyip bıyığını kesip, bıyıksız fotoğrafını köşesine yerleştiren Ertuğrul Özkök, “artık fabrika ayarlarıma dönüyorum” diyerek muhalif olmaktan vaz geçtiğini de belirtmişken hazır, yeniden bıyık bırakır mı acaba?

Meraktayım.