Papa Francis’in oluyor bu tür çıkışları. Daha önce de “azgın kapitalizm”den yakınmışlığı, solcuların iyi insanlar olduğunu söylemişliği, hatta bazı yanlarıyla Marksizm’in benimsenebileceğini dile getirmişliği de vardır.

Samimidirler mi bilemem, ama kimi papaların bu tür açıklamaları oluyor zaman zaman. Kendilerine en uzak kesimleri de ara sıra kucaklar gibi yaptıklarını düşünmüyor değilim doğrusu. PR meselesinde Vatikan bir hayli ustadır çünkü.

“Sol popülist” bir damarı olduğu söylenen Latin Amerika teolojisine yakın biridir bu Papa Francis. Papa seçildiğinde, fakirlerin ayaklarının altını öpen Hıristiyan ulusu Aziz Francis’in adını alması bu “sol popülist” tarafına ziyadesiyle uygundur bu yüzden. Bir din devleti olan Vatikan’ın Devlet Başkanı olmasına rağmen laikliği övmesi de şaşırtıcı değildir.

Zaten, tersini savunabilecek koşullardan yoksun bir Kilise’nin adamıdır nihayetinde. Batıda, Kilise’ye karşı verilen mücadeleyle ortaya çıkmış bir devlet olgusu var, malum. Hem devletin hem kilisenin iktidarı paylaşması artık imkânsız hale geldiğinde kilise adamları kamu görevlerinden uzaklaştırıldılar. Yıllar yıllar önce. Avrupa uygarlık tarihinde laikliğin ilk belirtilerinden biri kabul edilir bu gelişme.

Dolayısıyla, Papa cenaplarının kalkıp bugün laikliği savunup övüyor oluşu Batı toplumlarında heyecan yaratmaz. Kim ne derse desin, onlar da ne kadar tersini söylerse söylesin, yaşamlarını dini kurallara göre ayarlamış değil bu papalar ya da kilise adamları. Son derece laikler aslında. En tutucu (Reagan ile Thatcher’in tüm uğursuz işlerinde suç ortağı olduğu için aynı zamanda en gerici de)olan Papa 2. Jean Paul bile seks hakkında gayet seküler laflar etmiş, bir de atletizm kitabı yazmış biriydi.

On beşinci yüzyılın önde gelen papalarından Onuncu Leo din dışı müzikte de büyük bilgi sahibiydi. Bir müzik aletini de çok başarıyla çaldığı söylenir. Bu Papa’nın altından nefret etmek gibi bir de huyu vardı, denir. Yaşamlarında son derece “günahkâr” sayılacak dönemler olan papalara verilecek çok örnek var. 23. Johannes, Papa olmadan önce denizlerde korsanlık yapan biriydi. 16. yüzyılın en renkli Papa’sı da katıldığı seks partileriyle tanınan Altıncı Aleksander’dı tabii.

Benim, günümüz Papa’sına benzettiğim iki Papa vardır tarihte. Bunlardan biri 2. Pius’tur. Evlenme hakkını savunan bir Papa olarak, yaşadığı dönemde nasıl Papa kalabilmiş anlayamam açıkçası. Burkchardt’dan okumuştum şu sözlerini: “Esaslı bir sebebe dayanılarak ruhanilerin elinden alınmış olan evlenme hakkı, daha esaslı bir sebebe dayanılarak iade edilmelidir”. Diğeri de işçileri koruyup kollaması ile bilinen On Üçüncü Leon.Rerum Novarum adıyla yayınladığı emirnamesi işçilerin korunması için devleti göreve çağırır.

Papa Francis, “laiklik karşıtı her türlü anlayışın odağı” olan Vatikan’dan “laiklik” övgüsü yaparken arkasında seküler tutumlarıyla bilinen papaların olduğu koca bir tarihe de dayanıyor elbette. “Din devleti tarihe de uymaz” demesinin nedeni bu. Ama, örgütlü dinlerin, İslam dahil hiçbirinin günümüzde sorunlara çözüm bulamadığını bildiği için de söylüyor bunu.

“Din devletlerinin sonu kötü bitiyor” derken, Papa Francis herhalde sonunun gelmesinde din kavgalarının büyük rol oynadığı tarihteki ilk Hıristiyan devlet olan Bizans’ı kastediyor olmalı. Hıristiyan dini devlet deneyimlerinden yola çıkarak bu yargıya varmasına bakıp söylediğinin İslam devletlerini kapsamadığı sanılmaz herhalde.

Tarihte kimi İslam devletlerinin de çöküşünde başta mezhep kavgaları olmak üzere din kavgalarının büyük yeri olduğunu kim inkâr edebilir?

Papa haklı. Laiklik olmasa, Alpaslan Kuytul Hocaefendi ile Cüppeli Ahmet Hocaefendi birbirlerini yerler. Recep Bey bunu bildiği içindir ki, birkaç yıl önce, hem de kendi parlamentolarında, “Laik olun” diye öğütler vermişti Mısırlı politikacılara.

Recep Bey gerçekten laikliğe inanıyorsa Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ı karşısına alıp konuşmalıdır herhalde.

Kahraman’ı Papa mı ikna etsin ille?