Devletimiz, 20 yıldır Türkiye’de yaşayan pastör Adrew Craig Brunson ve eşini, ‘milli güvenlik’ tehdidi oluşturdukları iddiasıyla sınır dışı etme kararı almış. İzmir Diriliş Kilisesi’nde görev yapan pastöre atfedilen suçlama, “yurt dışından kaynak alarak misyonerlik yapmak.” Yani dinini yaymak...

• • •

Yasalarımıza göre misyonerlik bir suç değil. Aksine, Türk Ceza Kanunu’nun 115. maddesi, misyonerlik yapanları değil, dinin yayılmasına engel olanları cezalandırıyor: “Bir kimsenin dini, siyasi, sosyal, felsefi düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değiştirmeye zorlamak ya da bunları açıklamaktan, yaymaktan men etmek; toplu dini ibadet ve ayinleri engellemek 3 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.”

• • •

Yukarıdaki maddede “din” sözü geçiyor, yani bütün inançları koruyor bu yasa. Buna rağmen Brunson çifti, 20 yıl yaşadıkları ülkemizden kovuluyor.

“Yurt dışından kaynak alarak dini faaliyette bulunmak” Allahtan Avrupa’da da suç değil. Yoksa Diyanet’in dernek çatısı altında örgütleyip maaşlarını ödedikleri DİTİB imamları bir bir Türkiye’ye iade edilirdi.

*****

Erdoğan madem faize düşman...

1000 odalı Saray, yargıdan eğitime her türlü açılış ve törenin merkezi haline geldi malum. Önceki gün de iki şehir hastanesi için yapılan “proje finansman töreni” vardı. İzmir ve Kocaeli’deki bu hastanelerin açılışı da Ankara’daki Saray’da yapılır belki kim bilir.

İşin bu kısmı bir tarafa, “finansman” törenine Erdoğan’ın “Faize düşmanım” isyanı damga vurdu. Dini, vicdani, politik hangi motivasyon ile söylenmiş olursa olsun önemli bir çıkıştı.

Ama tabi bu çıkışı yapan insandan “düşman” ilan ettiği şeyle arasına mesafe koymasını, yurttaşlarının da o “düşman”dan zarar görmesine engel olmasını bekliyorsunuz.

14 yıldır devletin dümenindeki Erdoğan’ın, bırakın özel bankaların uyguladığı fahiş faizleri, devletin alacakları konusundaki faizler konusunda tek bir adım attığını hatırlayan var mı?

Tamam, tazminat davalarında “yasal faiziyle ödenmesine” hükmü bir zorunluluk... Hani istemeseniz veriyorlar. Erdoğan, kazandığı davalarda tazminatına eklenen “yasal faizi” ne yaptı, bilen var mı?

*****

“Alo Fatih” seçimle mi gelmişti, atamayla mı?

peki-diyanet-avrupa-da-ne-yapiyor-199421-1.Erdoğan’ın, “Üniversitelerde seçim yapmaya gerek yok. Rektörleri direkt ben seçeyim” ayarından sonra ilk hizalanan elbette YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç olmuş. Devletin üniversitelere fon sağladığını hatırlatan Saraç, “Fon sağlayanın, o kuruma yönetici ataması doğrudur. Yetkisinin kısıtlanması tasvip edilemez” buyurmuş. Parayı veren düdüğü çalar diyor özetle.

Kaldıracağız dedikleri YÖK’ün tepesine oturduktan sonra ağız değiştirenlere alışmıştık... Ama akademik özerklikten bu kadar bihaber olacaklarını düşünmemiştik açıkçası...

Hayır, “fon sağlayanın yönetici ataması doğrudur” demişken… Hayır bu evrensel bir kural mıdır ve her yerde geçerli midir acaba? YÖK Başkanı Saraç’ın “Alo Fatih” adıyla bilinen bir kardeşi vardı malum. Gazetecilik ile zerre alakası yokken Habertürk’ün tepesine “atanmış”tı. Hayır, oraya atama yapıldığına göre öncesinde Habertürk’e fon sağlandığını mı varsayacağız? Parayı veren düdüğü mü çalmıştı? Merak işte…

*****

Sizden epey elektrik alıyoruz bu ara...

peki-diyanet-avrupa-da-ne-yapiyor-199422-1.Enerji Bakanlığı’na damat beyin atanmasıyla malum gazetelerde bir enerji sevdası başladı.

Boru hattı grafikleri, zeminde bakan dekupeleri, özel dosyalar, sürekli alevli rafineri fotoğrafları sayfaları süslemeye başladı.

Ekonomi sayfaları böyleyken birinci sayfalar boş durur mu... İki ampul değişse birinci sayfadan bakan fotoğrafıyla anonslamaya başladılar.

Babıali’de her dönem bir alandaki uzman muhabirler ön plana çıkar. Belli ki bu dönemin kazananları enerji muhabirleri oluyor. Baksanıza, neredeyse her gün bakan bey sayesinde birinci sayfada imzaları çıkıyor.

*****

İşte darbenin şifresi!

peki-diyanet-avrupa-da-ne-yapiyor-199423-1.15 Temmuz, Türkiye demokrasisine yöneltilen en alçak saldırılardan biriydi. Bununla hesaplaşmak, yarın benzer alçaklıklarla karşılaşmamak için unutturmama çabasına girmek gayet doğal... Ama işin cılkını çıkarmasak?

İstanbul Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali’nin CIP Salonu’ndaki masaların üzerinde, wifi şifrelerinin yazılı olduğu küçük kağıtlar olur hep. Yıllar önce dikkatimi çekmişti, her gün on binlerce yabancının geçtiği bu salonda Türkiye’ye yatırım çekmek için sürekli içinde “invest” sözcüğü geçen şifreler olurdu. Bu kez wifi şifresini ne yapmışlar dersiniz? “Lounge15Jul” yani “15 Temmuz” salonu. Hayır, “invest” şifresine rağmen memlekete gelen doğrudan yatırımlar dibe vurmuşken, darbeli şifre ile memleket turizmine bir şaplak daha atmak neden?