Yeni bir huy mu edindim ne, köşeyi videolar eşliğinde okumanızı istiyorum. Hadi, bunu okurken de şunu dinleyin:

Bu ne mi? Duymuşsunuzdur; İran’da bir kadın, camide şarkı söyleyerek kadınların şarkı söyleme yasağını protesto ediyor. Sesi nasıl da yankılanıyor o mabette, nasıl da dokunuyor insana! O nasıl bir ağıt öyle, kim bilir neye yanıyor?

Merak edip araştırdım. Adı “Bir kadeh sarhoşuk”, sözleri Bizhan Taggi’ye, bestesi Ali Tajvidi’ye ait: “Şarap, meyhane, ve insanlar, hepsi sarhoşlar / Toprak sarhoş, zaman sarhoş, gökyüzü sarhoş” diyor.

İsterseniz orijinalini de dinleyin şuradan, kesin yine içinize işleyecek:

Sarhoş işte, ne var bunda demeyin! Kim bilir ne demek istiyor, öyle sarhoş marhoş? Değil mi? 

Değil belki ama “Sen ne demek istedin bakalım?” diye başlayan sorgucular pek mahirdir öküzün altında buzağı bulup çıkarmakta!

“… otoriter rejimler, tamamen zararsız olduğunu düşündüğümüz müzikte her türlü tehlikeyi bulmuşlardır. Totalitarizm, tanımı gereği, müzik de dâhil olmak üzere insan hayatının her yönüne uzanır. … Bir rejim ne kadar zalimse, müzikten o kadar korkuyor gibi görünür. … müziği ciddiye almayan, müziğin anlamlar ifade ettiği ve bu anlamların toplum üzerinde etkileri olduğu konusunda ısrar etmeyen hiçbir tiranlık olmadı.

Bu satırları “Müziksel Özgürlükler ve Diktatörlükler Bundan Neden Korkar?” makalesinde E. Rothstein yazmış. New York Times’da, 23 Ağustos 1981’de, bize Mamak’ta gırtlağımızı yırttırırcasına marşlar söyletilir, biz de inadına koğuşlarda, hücrelerde Venceremos söylerken.

Solcular, Pinochet darbesi sonrasında, Victor Jara’nın gitar çalamaması için ellerinin kırıldığını, onun Şili Ulusal Stadyumu’ndaki korkunç işkenceler sırasında bile Venceremos söylediğini bilir. Rothstein daha çok Stalin dönemini anlatmış makalesinde. Kırsal kesimde dolaşarak geçmişi anlatan Ukraynalı halk şairi kör müzisyenlerin idamını… 

Bir yerde de şöyle yazıyor: “ ‘Müzik kötülüğe saldırabilir mi?’ diye sorar Şostakoviç. ‘İnsanı durdurup düşündürebilir mi? Haykırabilir ve böylece insanın dikkatini alıştığı çeşitli aşağılık eylemlere çekebilir mi? Hiç ilgilenmeden geçip gittiği şeylere?’

Müzik gibi pek bilmediğim bir konuda yazdığımın farkındayım. Ama hissederim. Sarı Gelin’i dinlerken, misal, ağlarım. Ya da camide şarkı söyleyen İranlı kadını dinlerken.

Şimdi konserler yasaklanıyor ya hani. Festivaller yasaklansın diye bağırıyor bir güruh. Ortadan Başlamak gibi sergilere saldırıyorlar. Kültürel bir katliamın kulakları sağır eden ayak sesleriyle yürüyerek yasaklara zemin hazırlayıp yasaklatıyorlar ya… “Festivaller gençlerimizi gayri ahlaki haram ilişkilere, sarhoş edici içki ve madde bağımlılığına, isyan ve başkaldırıya yönlendirdiği için” diyerek…

O yüzden bileyim de istiyorum müziği: “geniş insan gruplarını etkileme gücünün doğası, yapısına bağlıdır - müziğin yapısında sosyal bir anlam bulunur. Yorumlanabilmelerine ve yanlış yorumlanabilmelerine rağmen, müzikal anlamlar yine de güçlü bir şekilde iletilir. Bir tiranlık için müzik hukuku, medeni hukuk kadar büyük bir özveriyle oluşturulmalı ve uygulanmalıdır!ne demek, anlayayım. 

Bir yerde de şöyle yazmış Rothstein; “Yahudiler o kadar uzun süre işkence gördüler ki umutsuzluklarını gizlemeyi öğrendiler. Umutsuzluklarını dans müziğiyle ifade ederler. Belki öfkelerini de!

İşte Pisi pisikopatım!

“Ben hür yaşarım / Güler coşarım / Bıktım senden billahi / Seni boşarım / Pisi pisikopatım / Billah yaparım.” 

Bence açıp dinleyin şimdi, Özkan Uğur’un anısına saygıyla!