Soshigateli adı verilen bir topluluk vardır. Rusya’da mevcut bir Hıristiyan tarikatıdır bu. Ateşin, yeryüzündeki günahları temizleyen en iyi yöntem olduğunu savunurlar

Protesto biçimi olarak bedeni ateşe vermek

ABD’li avukat David Buckel’in, iklim değişikliğini protesto etmek amacıyla kendini ateşe vererek öldürmesine herkesin bakışı farklı olabilir. Nedeni çok soylu ya da haklı olsa da sonuçta insanın kendisine yönelik eylemi her zaman kolayca “onaylanabilecek” bir eylem olamıyor. En azından benim için.

Buckel sadece bir iklim değişikliği protestocusu değil, daha çok LGBTİ olarak özelikle bu alanda çalışmaları, çabaları, mücadelesi olan biriydi. Sadece bundan ötürü bile, yaşaması gerekenlerdendi bana göre. Onca deneyim, hukuk mücadelesinde katettiği bunca mesafe kendisiyle aynı mücadeleyi verenler için çok yararlı olurdu. Yaşamına uğruna mücadele ettiği değerler için son vermesi, kendi tercihidir, saygı duyulmalı elbette. Ne denir başka.

Bu tabii ki bir feda eylemi, yani sıradan bir intihar değil. Bireysel gerekçelerden çok “kamusal” nedenleri var. Buckel, birçok kişinin kirli havayı soluduğunu, bundan dolayı da erken yaşta öldüğünü belirtmiş geride bıraktığı notta. “Kirlilik gezegenimizi mahvediyor, hava, toprak, su ve iklim yoluyla yaşam alanlarımıza sızıyor... Fosil yakıt kullanılarak gerçekleştirilen erken ölümüm kendi kendimize neler yaptığımızı ortaya koyuyor” demesi, kendisini öldürmesi ile insan eliyle iklim değişikliği yüzünden ölmenin aslında aynı şey olduğunu gösterme niyeti taşıyor herhalde. Ya da ben böyle anlıyorum.

Kuşkusuz çok aşırı ama mücadelesini verdiği konularda, sorunların kaynağı olarak gördüğü her türden otoriteye büyük bir meydan okuyuştur bu. Umarım adı, canına kıymasına yol açtığı mücadelede hep anımsanır, hiç unutulmaz. Bir yanıyla hepimizin “feda eylemcisi”dir Buckel.

Haberi okuduğumda “kendisini ateşe vererek öldürme”nin (self İmmation) tarihteki en çarpıcı örneği geldi aklıma. “Yakarak öldürme”yi dini bir ritüele dönüştürmüş Soshigateli adı verilen bir topluluk vardır. Rusya’da mevcut bir Hıristiyan tarikatıdır bu. Ateşin, yeryüzündeki günahları temizleyen en iyi yöntem olduğunu savunur bunlar. 15 ila 100 kişilik gruplar halinde toplanıp ateşe verirler kendilerini. Bir araştırmaya göre 1867’de 1700’e yakın tarikat mensubu kendisini yakarak öldürmüş.

Bu yazıda Vietnam Savaşı’ını protesto etmek için kendini ateşe veren Budist rahip Thích Quang Tuc’ten söz etmeyeceğim. Çok bilinen bir örnek çünkü. O nedenle bunu bir eksiklik saymayın.

David Buckel iklim değişikliğini protesto ederek ölen ilk kişi değil bildiğim kadarıyla. Alman öğretmen Hartmut Gründler de aynı gerekçeyle, 1977’de, yani çevre konusunda farkındalığın bu kadar yayılmadığı bir dönemde kendisini ateşe vererek canına kıymış bir aktivist. Belki o da ilk değildir ama söz konusu dönemde, nükleer santralların insanlık için tehlikeli olacağına inandığından bir “feda eylemi”yle canına kıyması Almanya’da ses getirmiş bir hayli. Nükleer atıklara karşı çıkan, Alman hükümetinin enerji politikasının amansız muhalifi bir kişilik olarak hayli radikal bir figür. Ama eylemini gerçekleştirmeden önce dönemin Almanya Başbakanı Helmut Schmidt ile görüşmeye çalıştığı belirtiliyor. Açlık grevleri de yapmış ama sesini duyuramadığına inandığı için 16 Kasım 1977’de, Alman Sosyaldemokrat Partisi’nin Hamburg’da kongresini yaptığı bina karşısında kendini ateşe vererek canına kıymış. “Atomik yalanlara karşı kendini yakarak öldürme en iyi yanıttır” dediğini söylerler.

“Yaşasın özgürlük” son sözüydü

Toplumsal dönüşümün hem kendisinin hem de başkalarının yaşamını alt üst ettiğine inandığı için canına kıyanlardan biri de İranlı genç çocuk doktoru Hüma Darabi. İran’da mollalar rejiminin kadınlara yönelik baskı politikalarını protesto etmek için o da kendini yakarak öldürdü. Meşale gibi yanarken ağzından çıkan söz “Yaşasın İran” dı.

Dünyanın bir ucunda gerçekleşen bir insanlık dramına sessiz kalmayıp da kendisi yakan Malachi Malachi Ritscher de unutulmamalı. Caz müzisyeniydi, hem de sıkı bir aktivistti. 2003’te Chicago’nun en işlek caddesinde bedenini ateşe verdi. Bilinçli yapılmış bir “feda eylemi” olduğu, ölümden sonra ölen kişinin hakkında yakınlarınca ya da tanıyanlarca yazılan “ölüm yazısı”nı (obituary) kendisinin yazmasından belli. Neyi protesto ediyordu peki? Irak’ın ABD tarafından işgal edilmesini.

Vergi karşıtlığını ölerek protesto etmek

Diğerleri kadar motive edici bir gerekçe değil benim açımdan ama İsveçli aktör Per-Axel Arosenius’un ülkesinin vergi politikasını protesto etmek için 1981’de, 60 yaşındayken vergi memurlarıyla yaptığı bir tartışma sonrası kendini ateşe vermesi protestodan çok intiharmış gibi geliyor insana.

Toplu halde kendini yakma ritüeli sadece Soshigateli tarikatı mensuplarının başvurduğu bir yöntem değil tabii. Çağımızda da topluca kendini yakanlar oldu. 2001’de Çin Yılbaşı’nda Pekin’deki Tiananmen Meydanı’nda kendini yakan bir gruptan iki kişi yaşamını yitirdi. Bu grubun Çin’deki dinsel bir topluluk olan Falun Gong mensuplarından oluştuğu söylenmişti.

Alice Herz’i de kendini yakarak öldürmesini asla onaylamasam da saygıyla anarım derim. Yahudi kökenli bir kadındı, Almanya’ya Nazi belasının geleceğini anlayınca kızı Helga’yı alıp Fransa’ya göç eden Herz, Fransa, Hitler tarafından işgal edilince de 1942’de ABD’ye gitmiş. 1965’te, 82 yaşındayken Vietnam Savaşı’nı protesto etmek için bedenini ateşe verdi, birkaç gün sonra da yaşamını yitirdi. Budist rahip Thích Quang Tuc’tan esinlendiğini söylerler. Ölümünün ardından Japon yazar/filozof Shingo Shibata, Alice Herz Barış Fonu’nu kurdu. Adı da Berlin’de caddelere verilmiştir.

En tanınmış Vietnam Savaşı karşıtı figür Norman Morrison’du. 1965 yılında ABD Savunma Bakanı Robert McNamara’nın ofisi önünde kendini yaktığında 31 yaşındaydı. Geride bir eş, iki çocuk bıraktı. Bugün bir savaş karşıtı halk kahramanı olarak anılan Morrison için Vietnam’da anı pulları basıldı.

Babası ABD Deniz Kuvvetleri’nde görevli olan George Winne, Jr. Vietnam Savaşı karşıtı olarak kendisini yakan son Amerikalı olarak anımsanıyor bugün. Herz gibi o da Budist rahip Thích Quang Tuc’ten etkilendi denir. Kaliforniya Üniversitesi’nin kampüsünde 1970’de kendini yakarak öldürüldüğünde 23 yaşındaydı.

Bu figürlerin büyük bir kısmı kendilerini öldürerek çevreye, iklime ait “kötü gidişi” ya da “savaşçı politikaları” durduracaklarına inanıyor değillerdi bence. Protesto ettikleri kötülük mekanizmalarının buna çok da önem vermediğini biliyor olacak kadar “bilinçli” oldukları belli. Kimi ilkelerin, yaşamdan daha önemli olduğunu vurgulamak için birer “feda eylemcisi” olduklarına inanıyorum.

David Buckel bunlardan biriydi. Yaşam dolu sağlıklı bir bedeni, bizi yavaş yavaş öldüren çevre politikalarına karşı durduğu için yok etmekten çekinmedi.

İnsanın kendisine yönelik can alıcı eylemlerine sıcak bakmam. Kolay desteklenecek eylemler değil bunlar. Aslolan birlikte, güçlenerek karşı çıkabilmek nerede kötülük varsa.