Şehit olma arzusuyla yanıp tutuşan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, AKP Kayseri İl Başkanlığı toplantısında partililerine yeni seçim için gaz verip hedef gösterirken, “Kandil, ‘Gezi ruhunu canlandırın, birlikte bir sinerji oluşturalım, Kandil’de ölenlerin gereğini yapalım’ diyor” diye buyurdu.


Yeni seçime doğru gidilirken AKP aynı pilavı ısıtıp sofraya sürüyor. Kendileri dışında herkes bir “sivil saray darbesi” yapıldığını söylerken; AKP, beğenmediği 7 Haziran sonucunu değiştirme kampanyasına, yine herkesin kendilerine karşı bir darbe hazırlığı içinde olduğu hikâyesiyle başladı.


Artık onları ne kadar korkuttuysa, her gün artan ölümlerle süren çatışmanın dehşeti yetmiyor, “Gezi ruhu”nu çağırıyorlar anlattıkları korku hikâyesini pekiştirmek için.


Onlar canlandırılacak diye korku pompalıyorlar ama ruh zaten ölümsüzdür! Dinde, felsefede, mitolojide önemli bir kavram olarak öne çıkan bu Arapça kökenli sözcük; tümünde canlıların, insanın, “ölümsüz öz”ünü ifade eder. O yüzden, ister Kandil’in çağrısıyla olsun, ister AKP’nin korkusuyla zaten ölümsüz olan bir şeyin canlandırılmasından söz etmek anlamlı değil.


Ancak, ruhun maddi bir etkisi olması için bir vücuda sahip olması gerekir. Bir vücuda sahip olmayan ruh, dostun umudu düşmanın korkusu olarak havada öylece dolaşır durur. Gezi’den bu yana olan da bu!


Son zamanlarda, Gezi ruhunun asker tabutları önünde bireysel vücutlar buluşuna tanıklık ediyoruz. O bireysel vücutlarda Saray’a dönük bir öfke ve isyan olarak kendisini gösteriyor.


Dün kimi gazetelerin manşetine taşınırken, iktidar yalayıcıların görmezden geldiği isyan da “Gezi ruhu”nun bir başka haliydi. Kardeşi YüzbaşıAli Alkan’ın tabutu önünde bir yarbay üniforması içinde “Şu güne kadar ‘çözüm’ diyenler neden şimdi ‘sonuna kadar savaş’ diyor” diye, “Buradaki vatan evladı daha 32 yaşında. Vatanına, sevdiklerine doyamadı. Bunun katili kim? Bunun sebebi kim? Düne kadar çözüm diyenler ne oldu da sonradan savaş diyor. Saraylarda 30 tane korumayla gezip, zırhlı arabalara binip ‘Şehit olmak istiyorum’ diye bir şey yok” diye gösterdi kendini.


İktidarın Anadolu Ajansı da, iktidar yalayıcısı Sabah, Türkiye, Güneş, Akit, Milat, Yeni Şafak, Star, Takvim, Akşam gibi gazeteler de o isyanı görmezden geldiler. Ruhun yarbay üniformalı sesinin yayılıp on binleri, yüz binleri, milyonları saran kitlesel bir vücut bulmasından korkarak gözlerini kapattılar.


İktidarın sosyal medya tetikçileri ise yarbayın mezhebi, paralelciliği gibi akla ziyan gerekçeler bulup dile dolayarak tehlikeli bir zeminde ruh kovamaya çalıştılar.


Ne var olan bir şey siz gözünüzü kapatıp görmeyince yok olur, ne de korkunun ecele bir faydası olur… Gezi ruhu memleketin üzerinde dolaşıyor ve bu topraklar herkesin eşit ve özgür yurttaşlar olarak, barış içinde, aş ve iş sahibi olarak bir arada yaşadıkları bir yer olana kadar da dolaşacak. Kendine uygun vücudu bulup, buraları sadece uğruna ölünen değil, üzerinde mutlu mesut yaşanan bir yer yapana kadar…


Geçen gün, İzmir’de, Selahattin Demirtaş da o ruhla konuştu: “İzmir’den çağrı yapmak istiyorum. Ölümlerin durması lazım. PKK’nin ‘ama’sız olarak silahlı eylemlerini durdurması lazım. Silahın demokrasi mücadelesi açısından mazereti yoktur. AKP’nin hatalarını(n) suçlarını(n hesabı), askeri ve polisi öldürerek sorulmaz” dedi.


Demirtaş’ın konuşmasının bu en çarpıcı ve manşetlik bölümü de Özgür Gündem tarafından görülmedi! Ya herkesin önemsediği o cümlelerde haber değeri görülmediğinden, ya da içeriğine katılınmayan bir çağrının kendileri üzerinden de yayılıp yaygınlaşması istenmediğinden.


Mademki ruhlar ölümsüzdür, Gezi ruhu da eninde sonunda kendine uygun vücudu bulacaktır. Saray gönlüne göre sonuçlar için seçimleri yenileye dursun, vücut bulmuş Gezi ruhu, bu toprakları karnı tok sırtı pek insanların eşit ve özgür yurttaşlar olarak barış içinde bir arada yaşadıkları bir vatan yapacaktır.