Demirel’in 12 Eylül hesabı

‘Sadece kendim için istedim!’ 

Otuz yıl önce yapılan darbenin davası yargıya taşındı. 12 Eylül’ün “lideri” General Evren ve silah arkadaşı General Şahinkaya için Ankara’da “sembolik” bir dava başladı.

Dava sembolik olarak görülüyor çünkü, sanıklar duruşmalara katılmıyorlar. Zaten katılsalar da fazlaca değeri yok. Çünkü onlar artık başka insanlar.

Bu davanın ancak şöyle bir yararı olabilir. Günümüz liderlerine dersler alma imkânı sağlayabilir. Yargı önüne çıkanlar bir zamanlar çok güçlüydüler. Güçleri oranında da acımasızdılar. Ama şimdi acınacak haldeler! Kenan Evren büyük bir laf ediyormuş edasıyla şöyle diyebiliyordu:

 

-Ne yapalım yani, asmayalım da besleyelim mi?

Bu sözleri 17 yaşında astıkları Erdal Eren cinayetinden sonra icraatlarını savunmak için sarf etmişti.

Bir başka ders de şu olabilir:

 

-Her lider bir gün emekliliği tadacaktır!

Gönlü her zaman iktidarda, kendisiyse artık emekli köşesinde olan Süleyman Demirel, 12 Eylül Davası başlayınca yeniden sahne aldı. Ankara’nın ağır toplarını evine çağırdı ve şöyle dedi:

 

-Ben 12 Eylül ile hesaplaştım!

Bunu nasıl yaptığını da izah etti:

 

-12 Eylül beni başbakanlıktan indirmişti, yeniden başbakan oldum, hesabım kitabım bitti, gitti!

Oysa 1980’lerin ikinci yarısında siyasete dönebilmek için kampanyalar yürütürken başka türlü konuşuyordu:

 

-Kendim için bir şey istiyorsam namerdim!

12 Eylül dönemi diye anılan askerlerin zulüm yıllarında 650 bin kişi gözaltına alınmıştı,1 milyon 658 bin kişi fişlendi, 230 bin kişi askeri mahkemelerde yargılandı…

Hadi bunlar önemli olmasın… Ama şu bilançoya ne diyeceksiniz:

 

-7 bin kişi için idam istendi, 517 kişiye idam cezası verildi, 124 kişinin idam cezası Askeri Yargıtay tarafından onandı, (18’i sol, 8’i sağ, 23 adli, 1 ASALA militanı) 50 kişi idam edildi!

Bunlara ek olarak akıllarda kalan 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkartıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurt dışına gitti.

Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

Bunların hesabı ne olacak?

Bu kadar “büyük bir başarıyı” üçü vefat etmiş ikisi hayatta olan 5 general kazanamazdı her halde?

Demirel “12 Eylül ile hesabımı gördüm” diyerek bütün siyasi hayatını da özetledi:

 

-Sadece kendim için istedim!

***

Tedavülden kalkmış olmak

 

Hafta içinde değerli yazar Solmaz Kamuran İMC-TV’de sabah konuğum oldu. Onun 10 dile çevrilmiş romanı Kiraze, Çanakkale Rüzgarı Boreas, Minta, Banka, İbrahim Müteferrika’yı anlattığı Macar ve diğer kitaplarıyla birlikte ülkenin hallerini de konuştuk. İMC-TV stüdyolarında bir saatlik sohbet yetmedi, çıkışta Taksim’e giderek kahve molasıyla devam ettik. 

 

 Amin Malnouf’un “Çivisi Çıkmış Dünya” adlı kitabında günümüz dünyasıyla geçmiş yıllar arasında bir köprü kurarak şöyle diyor:

 

“Şimdi hep nerede o eski dayanışma ruhu, mücadele azmi diye yakınıyoruz. Artık o eski mücadele yöntemleri ve dayanışma olmayacak. Çünkü dünya o yıllardaki dünya değil, değişti…”

Peki ne yapacağız?

Maalnouf bu soruya kesin bir yanıt veremiyor, değişik önermelerde bulunuyor. Solmaz Kamuran ise sohbetimiz arasında bu sorunun çok doğru olan yanıtını verdi. Hem de Amin Maalnouf’tan falan söz etmiyorduk, başka bir konu üzerine konuşurken söyleyiverdi anahtar olabilecek tespitini…

Dünyadaki değişimi görememekte ısrar eden siyasi partilerin kitleselleşememesini Kamuran şöyle değerlendirdi:

 

-Tedavülden kalkmış para gibiler!..

Sahiden de öyle değil mi?

Eski bir köşkün tavan arasına saklanmış sandıklar içinde kucak dolusu banknot buluyorsunuz, bir anda zengin olduğunuzu zannediyorsunuz. O heyecanla sokağa fırlayıp, bankaya gidiyorsunuz ve acı gerçekle yüzleşiyorsunuz:

 

-Bu paralar artık geçmiyor!

***

Türkiye’nin Sol’a olan ihtiyacı

12 Eylül’ün en büyük başarısını, Türkiye’de sendikaları etkisizleştirmek, sol, sosyal demokrat çizgide bulunan ne kadar örgütlü yapı varsa hepsinin üzerinden silindirle geçmekle kazandı.

Çünkü o yıllarda ABD için en büyük tehlike komünizmdi. Amerikancı generaller de o doğrultuda çalıştılar ve başardılar!

Sol’un etki alanı güzelce boşaltıldı. Yerine de kontrollü bir İslami çizgi yerleştirildi. Sovyetleri güneyinden “yeşil kuşakla” kuşatacaklardı. Afganistan’da Taliban’ı, Türkiye’de de AKP’yi istihdam ettiler. (Gerçi ikisi arasında Müslüman olmak ve heykel yıkmak konusu dışında bir benzerlik yok ama… Şimdilik!)

Geldik bu günlere… ABD’nin değerli akıl hocalarından CIA eski Ankara İstasyon Şefi Graham Fuller, Radikal’den Tolga Tanış’a (5 Nisan 2012) diyor ki:

 

-Türkiye’ye sol lazım!

Graham Fuller’in arzuladığı “Türkiye’ye lazım sol” hareketin nasıl olacağını tahmin etmek hiç de zor değil:

 

-Nasıl bir para dünyasıyla vıcık vıcık olmuş kapitalizmin esiri İslamcı hareket yarattıksa, öyle bir sol istiyoruz!

Van kedisi gibi gözleri çift renkli olmalı, biri Dolar diğeri Euro gibi bakmalı hayata…

 

Her neyse, “patron” Türkiye için iktidar alternatifi bir sol parti arıyor. Bu da AKP için iyi haber değil!