Tuhaf bir dönemden geçiyoruz. Bu dönemin ne kadar tuhaf özellikler barındırdığını dışına çıktığımız zaman anlayacağız muhtemelen. Şimdilik bütün tuhaflıklara alışmış gibiyiz. Balıkçılar kahvesi, kendi sabitliğiyle az da olsa zamanın dışına çıkıp kendime ve hayata bakabildiğim bir yer. Belki de bu yüzden yazılarımın çoğunu burada yazabiliyorum. Yıllardır oturduğum masa bile aynı, çayın tadı, manzara, pek çok şey…

Bir akşam, tamamen rastlantı eseri ‚Upload‘ adlı bir komedi dizisinden birkaç bölüm izledim. Yaşadığımız tuhaflığın dijital boyutunu gözler önüne sermesi açısından ilginç geldi bana. Genç bir adam ölünce, zihni yaratılan bir sanal alame yükleniyor ve orada dijital bedeniyle lüks bir otel odasında yaşıyor, sosyal medya aracılığıyla gerçek dünyayla da ilişkisini sürdürüyordu. O sanal âlemdeki otelde yaşamak için zengin olmak gerekiyor, hatta o oteldeki yaptığı her şeyin de bir fiyatı var, dışarıdan hesabına para yüklenebiliyor, ona göre istediği her şeyi yapabiliyor. Hatta teknoloji öyle bir noktaya getirilmeye çalışılıyor ki, gerekli ödeme yapılırsa yeniden gerçek hayattaki bedenine zihni yüklenebiliyor, yani hayata dönebiliyor. Hangi sezonunda hatırlamıyorum ama şirket, politikasını değiştirip o sanal âleme herkesi ücretsiz kabul etme kararı alınca, ölüp oraya yerleşmek isteyen binlerce insan şirketin önünde kuyruğa giriyordu. Hayatlarından ve ekonomik zorluklardan bunalmış insanlar, hastalanmadıkları, karınlarını doyurmak zorunda kalmadıkları bu dijital dünyada yaşamak için birbirleriyle yarışıyorlardı. Sırayla bir koltuğa oturup zihinlerinin dijital kopyası çıkarılıp bedenleri ceset torbalarına yerleştiriliyordu. Böylelikle onların sahip olduğu her şeyi şirket de ele geçirmiş oluyordu. Göl kenarında çok lüks bir otelde, Instagram‘lık bir hayat sürüp sürekli sırıtan ve her arzuyu yerine getiren dijital hizmetkârlarla çevrili mutlu bir hayat... Aslında dizi, günümüze dair bu yeni insan profilini ve dijitalleşme çılgınlığını eleştiren bir bakış açısı üzerine kurulu olsa da, izleyen pek çok kişi orada yaşamayı isterdi muhtemelen. Çünkü kapitalizmin mutluluk propagandasına birebir uyuyor. 18. ve 19. yy‘larda suçmuş gibi algılanan bireysel mutluluğun yaşamın temel amacına dönüşmesiyle mutluluk bilimi diye bir şey ortaya çıktı. Pozitif psikologlar ve mutluluk ekonomistlerinin neoliberal politikalarla uyumlu argümanları, büyük kazançlar sağlayan mutluluk endüstrisinin neye hizmet ettiğini açıkça gösteriyor.

Edgar Cabanas ve Eva Illouz‘un ‚Mutlu Yurttaş İmalatı‘ adlı kitabında, tam da bu ‚Upload‘ dizisine benzer bir fikri 1974 yılında dile getiren Amerikalı anarşist Robert Nozick‘in tespitleriyle karşılaştım. Nozick, faydacılık eleştirisi yaparken okurlarından bir makine hayal etmelerini ister. Bu makineye bağlanınca beynimiz istediğimiz hayatı yaşadığımıza bize inandıracak şekilde uyarılır. Seçme şansı verilse, bu makineyi gerçek hayatınıza tercih eder misiniz diye sorar Nozick. İnsanı olduğu kişi yapan koşulları ve içe bakışını bulanıklaştırarak önemsizleştiren kişisel gelişim ve mutluluk endüstrisi, tam da böyle bir işlevi yerine getiriyor aslında. Edgar Cabanas ve Eva Illouz, insanın ahlaki amacının mutluluk değil, bilgi ve adalet olduğunun altını çiziyor kitapta. Tam da bugünlerde bilgi ve adaletin önemsizleştirildiğini düşünürsek, değişen ahlakın dinamiklerini daha iyi anlayabiliriz belki.

‚Upload‘ dizisinde, o otelde yaşayanların ortak özelliği ölümüne sıkılıyor olmaları. Zaten ölüler de... Hiçbir amaçları yok, partilemek bile bir yere kadar. Bütün diziyi sürükleyen şeyin kavuşamayan bir çiftin aşk hikâyesi olması da ilginç. O otelin sakinlerinden bir milyarder, her eti yemek gibi bir takıntı geliştirmiş örneğin, en son önüne bir tabak içinde penguen getiriyorlardı, dijital bir penguen. Oradaki bütün hayatı, o dijital dünyayı yaratan şirket yönetiyordu; yani seçme özgürlüğü onların yarattığı yazılımın sınırları içindeydi.

Ben o otel yerine, balıkçılar kahvesinde yaşamayı tercih ederim, üşümeyi, acıkmayı, gerçek bir olay için üzülmeyi, acı çekmeyi o anlamsızca sırıtan dijital hizmetkârlara ve sadece bir histen ibaret olan o sanal mutluluğa tercih ederim. Mutluluk anahtarına sahip olduklarını iddia eden uzmanların tavsiyelerine göre yaşamak yerine, mutsuzluğun içsel ve dışsal nedenleriyle yüzleşerek başkalarıyla birlikte gerçekçi çözümler için mücadele etmek, insan yaşamını en anlamlı kılan özellik olsa gerek. Sadece mutluluk için yaşayan biri hiç âşık olabilir mi?