Kaç gündür radyo, televizyon, gazete, internet yok… Yaylada, 11-12 derecede üşüyüp, soba çıtırtısı dinleyip ısınarak ve haber diye sadece birbirimizin anlattıklarını dinleyerek vakit geçiriyoruz. Soba, ormandan topladığımız kuru dalları oburlukla yutuyor.

Ne yazık ki, akıllı telefonlar var; bazen açıyoruz ve kötü haber ne yapıp edip bir yol buluyor ve kendini bu yaylalara kadar ulaştırıyor. Suruç’un acısı yaylaya çöküyor!

Telefona düşen bir e-posta “Okuldaşımız ve eski ÖTK Başkanımız İbrahim ŞALAP’ın vefat ettiğini üzülerek bildiriyoruz. Merhumun cenazesi, 20 Temmuz 2015 Pazartesi günü (bugün) Karşıyaka Camii’nde kılınacak ikindi namazına(16:56) müteakip, Karşıyaka Mezarlığı’na defnedilecektir” diyor.

Yazarlarımızdan Şeyhmus Diken de annesini kaybetmiş; bir başka e-postada da onun haberi…

Ne denir; toprakları bol olsun…

Suruç’a ama, oraya ölüm taşıyan karanlık ele lanet olsun!

• • •

“ÖTK Başkanımız İbrahim Şalap”… O da gitti… Bir kişi daha eksildik derken, 25, belki 30 kişi eksiğiz şimdi… Suruç’ta, buraları da Suriye’ye benzetmek isteyen bir karanlık elin bombası tarafından katledilenlerle...

• • •

Şalap’ı ilk görüşüm yatakta olmuştu, son görüşüm de öyle… ODTÜ, 3. Yurt 312 nolu odada, iki ranzadan birinin üst katında, üst baş giyinik, öylece yatağa girmiş, içi battaniyeli nevresimi başına kadar çekmiş, ayağından çıkarmadığı postalları ranzadan dışarıya sarkıtmıştı. Derin bir uykudaydı. 1979’un sonu, 80’in başı olmalı; tam hatırlamıyorum.

O zamanlar artık okullarına sığamayan devrimci gençler, okullardan mahallelere taşınır, orada faşist saldırılara karşı halkın direnişini örgütlemek, o direniş içinden yepyeni bir dünya çıkarabilmek için kendi geleceklerini göz kırpmadan feda ederlerdi.

’80 sonrası yıllarda, şimdi sonunun sağcılığa çıktığı kanıtlanan yolun sözde sosyalist teorisyenleri “belirsiz bir gelecek için bugünü feda etmek” diyorlardı yaptıklarımıza.

Şalap, kim bilir şehrin hangi mahallesinden çıkıp gelmişti, belki de aranıyordu, kendini o 312 nolu yurt odasının ranzasında, postalları ayağında, güvenli bir uykuya teslim etmişti.

23 Mart 1980’de, Cumhuriyet gazetesinde şu haberin çıkmasından önceki günler olsa gerek: “ODTÜ Öğrenci Temsilciliği Konseyi Yürütme Kurulu üyeleri hakkında dava açıldı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) ODTÜ Öğrenci Temsilciliği Konseyi (ÖTK) Yürütme Kurulu üyesi olan yedi ODTÜ öğrencisi hakkında Ankara Sıkıyönetim Mahkemesinde dava açılmıştır. İbrahim Şalap (Makine Bölümü), Halil Genç (Fizik Bölümü), Murat Çavuşoğlu (Makine Bölümü), Zafer Müctebaoğlu (Fizik Bölümü), Metin Şahin (Hazırlık Bölümü), Celal Kalkan (İdari Bölümü), Soner Karakullukçu (Endüstri Bölümü) adlı ÖTK Yürütme Kurulu üyeleri izinsiz gösteri yürüyüşü yapmak, görevli güvenlik kuvvetlerine mukavemet etmek suçlarından yargılanacaklardır. Yedi ODTÜ Öğrenci Temsilciliği Konseyi Yürütme Kurulu üyesi, 25 Mart günü saat 16.00 da Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesinde yargılanmaya başlanacaklardır.”

Daha sonra benim de üyesi olduğum bu ÖTK Yürütme Kurulu’ndan ilk Zafer Müctebaoğlu ayrıldı aramızdan. DAL’da birlikte işkence görmüştük Zafer’le; birlikte asılıp, birlikte tanışmıştık elektrikle, basınçlı soğuk suyla. Zafer o işkencelerden çıktı, ama yaşatılan zulmün sonucu Mamak’ta yitirdi yaşamını.

• • •

Son gördüğümde de yataktaydı Şalap. Gözleri açıktı; tertemiz bir yatakta, eşinin, ailesinin ve dostlarının sevgisiyle sarmalanmıştı. Ayağında postallar yoktu; ama o postallı uykudan çok daha derin bir uykudaydı. Bizi tanıyıp tanımadığından emin olamamış, yüzündeki en küçük değişiklikten anlamlar çıkarmaya çalışmış, eski günlerden fotoğraflar gösterip onu bugünlere getirmeye çabalamıştık.

Olmadı…

Birer ikişer gidiyoruz işte… Şalap’ı yatakta alan ölüm, en kahpe haliyle Suruç’ta boy gösterip, daha güzel bir gelecek için bugünlerini feda eden onlarca gencimizi aldı.

Kalanlar gidenlerin de yükünü omuzlayacak artık; ölüm asla kazanamayacak!