Aziz Sancar’ın Nobel’i aldıktan sonra geldiği Türkiye’de kimi kurumları ziyaret etmesi tartışmalara yol açtı, malum. Sancar’ın ziyaret ettiği kurumların özelliğinden kaynaklanıyor bu tartışmalar haliyle. Askeri bir kurum olan Genelkurmay ile yarı paramiliter bir kurum olan Ülkü Ocakları da bunların arasında bulunuyor.

Bu ziyaretleri, bir önceki Nobel’limiz Orhan Pamuk anımsatılarak Sancar’ın değerlerine bağlılığının kanıtı sayanların sayısı hiç de az değil. Sancar Nobel almadan önce de, sonra da “Orhan Pamuk gibi Türkiye’yi kötülememiş”ti mesela. “Nobel kazanmak için kimi yerlere de göz kırpmamış”tı. Bir de kalkıp ödülünü bir Atatürkçü olarak Atatürk’e armağan etmişti. Bunlar hep Orhan Pamuk’la karşılaştırılarak dile getirildi, “iki Nobellinin tutumları arasındaki fark”lardan Pamuk aleyhine sonuçlar çıkarıldı.

Orhan Pamuk’un Nobel almasını, Türkçe’nin dünya dil borsasında adının duyurulması açısından önemseyenlerdenim ama hepsi budur. Ne abartılmasından ne de tümden yerin dibine batırılmasından yanayım. Aziz bey için de düşündüğüm farklı değil. Dileyen her iki Nobelliyi de “ulusal gurur okşayıcı” memleket bireyi olarak görebilir, bir sakıncası yok tabii ki.

Milliyetçi vurguların daha sık anımsatıldığı dönemler yaşıyoruz malum. Ama “dışarıya” değil daha çok içeriye dönük anımsatma amaçlı bir milliyetçilik vurgusu var. Aziz Sancar bu içeriye dönük milliyetçi anımsatmanın en son aracı oldu. “Bak gör Orhan Efendi” tadında vurgularla yapılan bir anımsatmanın aracı.

Aziz beyin de bunu körükleyen tavırları yok değil, doğrusu. Kendini ne olarak hissediyorsa o önemlidir elbette ama Arap asıllı biri olarak Türk milliyetçiliğini, bu milliyetçiliğin tek sahibi olduğuna inanmış bir kurumla, Ülkü Ocakları ile de bağlantılı göstermekten çekinmiyor, örneğin. Bu ülkenin “egemen ideolojisi”ni oluşturan tüm kurumlarla “iyi ilişkiler” içinde mesela. Aralarında ne kadar kavga dövüş de olsa Genelkurmay, AKP, Ülkü Ocakları, “Atatürkçülük” kurum ya da zihniyet olarak bu ülkenin doğal ideolojisinin parçaları. Böyle olduğu içindir ki Sancar’ın bu ziyaretleri belli bir kesimi rahatsız ediyor. Nobel’i çok önemsediğimden değil ama rahatsızlık hissedenler arasında ben de varım.

Nobel’i Atatürk’e armağan etmesi Atatürk sevgisine bağlanabilir tabii ki. Memlekette bilim adına savunulacak bir kurum kalmadığı için “bir üniversiteye verseydi daha iyi olurdu” da diyemiyoruz maalesef. Ama yine de bunun rahatsız edici bir yanı yok. Aksine “gözden düşürülmeye çalışılan Atatürk”e ciddi bir vefa kabul edilmelidir bu tavrı.

Asıl rahatsız edici olan, benim açımdan tabii, Ülkü Ocakları ziyaretidir. Bu ziyaret elbette siyasal bir tercihin yansıması. Sancar, ülkemizin yakın tarihinde istikrarsızlığa sürüklenmesinde hatırı sayılır bir katkısı olan bu kurumu ziyaret ederek kendisi ile büyük bir kesimin arasına çizgi çekmekten kaçınan biri değil görüldüğü kadarıyla. Aziz bey böyle anlaşılsın istiyor. Dolayısıyla, siyasal tercihini yansıtmış oluşu benim açımdan aldığı Nobel’i benimsememi, “hepimizin gururu” gibi görmemi engelliyor.

Nobel başarısı, Sancar Bey’in bilgisi, görgüsü de elbette en büyük etkendir ama, ABD olanaklarıyla kazanılmış bir başarıdır. Bunun Ülkü Ocakları terbiyesinden geçmiş olmakla ilgisi yoksa da bu bağı kuranlar çok oldu. Oysa Aziz Bey inandığı Türk-İslam Sentezi’nin hocalarıyla dolu Türkiye üniversitelerinde olsaydı, Nobel almasına yol açan o araştırmaları yapamazdı asla. .

Bir Ülkü Ocakları mensubu dolayısıyla da “Her şey Türk için, Türk’e göre, Türk tarafından” şiarlı bir zihniyetin taraftarı olarak Nobel ödülünü eline aldığında, o muhteşem buluşunun sonuçlarını elbette insanlığın yararına sunarken, “her şey Türk için” diye düşünmüş müdür Sancar? Düşündüyse Nobel’i almakla pek ayıp etmiştir, düşünmüyorsa Ülkü Ocakları’nda ne işi var? Bilim yapan bir kafa olarak mezarötesi anlayışlar üzerine kurulu Türk-İslam Sentezi’nin taraftarıysa, insan DNA’sıyla oynamak da neyin nesi? Ülkü Ocakları’nı ziyaret etmek, mezarötesi anlayışlara desteğini sunmaktır en azından. Bilimin neresinde var bu?

Sancar’ın kimi kurum ziyaretlerinden neden rahatsızlık duyulduğunu, “her popüler olanı milliyeti için olanı kutsal gören” zihniyet mensubu anlayamaz. Ama yine de yazayım istedim.