Sarraf meselesi neden bir milli dava değil?

Siyasi iktidar vakti zamanında İran ambargosuna karşı koçbaşı olarak kullandığı Sarraf’ı milli bir meseleye dönüştürerek ABD’yle yaşadığı krizi aşmanın derdinde. ABD ise Sarraf davasını uluslararası bir krize dönüştürerek hem çizilen sınırlardan sapma emareleri gösteren yeni Osmanlıcıları hizaya çekme, hem de İran ile iş tutmak isteyen ülkelere “sizin de başınıza bunlar gelebilir” mesajı verme arayışında. Haliyle başından bu yana İran’ı sıkıştırmak isteyen Trump için Sarraf bir taşla iki kuş vurmak için bulunmaz bir fırsat oldu. Şimdi AKP milli bir seferberlik iklimi yaratarak Washington merkezli basıncı savuşturmak için çırpınıyor.

ABD ambargolarını delmek meşrudur!
Peşinen söylemekte fayda var; ABD emperyalizminin ambargolarını delmek suç değil, hatta meşrudur. ABD’nin kendi çıkarları gereğince uyguladığı ve bütün dünyanın da uymasını istediği ambargoları kabul etmek gibi bir yükümlülük olamaz. ABD’nin kendi emperyal düzeninin çıkarları doğrultusunda Küba’dan Kuzey Kore’ye, Venezuela’dan İran ve Rusya’ya uyguladığı hiçbir ambargo savunulamaz. Bir kısım ülkeye karşı BM’yi de yanına alarak gerçekleştirdiği zorbalık düzenini sorgulamak, siyasi, ekonomik, kültürel ambargoların kaldırılmasını, kaldırılmıyorsa da delinmesini savunmak bir haktır.

ABD’nin keyfe keder ambargolarından en çok çekmiş ülke Küba. ABD emperyalizmi tarafından yarım yüzyılı aşan bir süredir uygulanan Küba ambargosu geçen haftalarda bir kez daha uzatıldı. Üstelik Birleşmiş Milletler’e üye 193 ülkeden 191’inin aksi yöndeki oyuna rağmen. Ambargonun devamını isteyen o iki ülkeden biri ABD, diğeri de İsrail’di.

İran ambargosunu delmek suç değildir
İran on yıllardır ABD’nin kuşatması altında. Askeri, siyasi, ekonomik her türlü ambargoya tabi. Yakın bir süre öncesine kadar ilaç ve yedek parça ithal edemediğinden büyük insani trajediler de yaşandı.

Bir bölge ülkesi ve sınırdaş olarak Türkiye’nin İran ile çeşitli alt yollara da başvurarak bu ambargoyu delmesinde garipsenecek bir durum yok.

Fransa’nın, Almanya’nın, Güney Kore ve Hindistan gibi ülkelerin ABD-BM kararlarına rağmen İran ile nasıl el altından iş tuttukları ortada. Türkiye’nin de bu yola başvurması da komşuluk hukukunun bir gereği. ABD hukuku bunu suçmuş gibi gösterse de.

Kendi çıkarlarını ulusal çıkar diye pazarlıyorlar
Peki Sarraf meselesindeki fark nerede? Neden siyasi iktidarın tüm zorlamalarına karşın Sarraf davasından bir milli mesele çıkmaz? Çünkü Sarraf üzerinden delinen ABD ambargosu ülke menfaati için değil, bir avuç yeni rantiyeci, oligarşik zümrenin menfaati için kullanıldı. Ambargonun delinmesinden elde edilen muazzam para iktidarın rant çarkları arasında paylaştırıldı.
Azeri kökenli İranlı işadamı üzerinden AKP iktidarı kendi yeni rejiminin tahakkümünü sağlayacak kaynak devşirdi. Gelen paralarla hem iktidar elitleri palazlandırıldı, hem de bölgeye dair fetihçi politikalar buradaki kaynaklar üzerinden finanse edildi.
Rüşvet, yolsuzluk, kara para vs her türlü hukuksuzluğa imza atıldı. Ayakkabı kutularındaki paralar, kol saatleri, lüks arabalar, villalar bu rant çarkıyla sağlandı. “Cari açığın yüzde 15’ini kapattığı” iddia edilen “hayırsever işadamı” Sarraf ne kazandıysa kendileri için kazandı. Halka, topluma, ülkeye bir menfaat sağlamadı.

Siyasi İslamcı iktidarın “miili dava” olarak pazarlamaya çalıştığı şey, kendi çıkarlarından başka bir şey değil. Ülke menfaati değil, ilan ettikleri ‘yeni Türkiye’nin bezirgan dinci yeni aktörlerinin menfaati gözetildi. Şimdi de otoriter yeni rejimlerinin çıkarlarını tüm ulusun çıkarıymış gibi sunma, bunun böyle olduğuna bütün bir toplumu inandırma konusunda çırpınıyorlar.
“Milli çıkar” kutsiyeti içerisinde sağ-muhafazakar kitlelerle birlikte ulusalcı çevreleri de arkalarında hizalayabileceklerinin farkındalar. Bu nedenle Güven Gürkan Öztan’ın da dün yazdığı üzere iktidar blokunun NATO ve Sarraf krizlerinden “Yenikapı ruhu” çıkarmaya çalışıyorlar.

AKP’den antiemperyalist çıkmaz?
Politik tutarlılıktan yoksun bir anti-Amerikancılık üzerinden Saray’a muhalif odakları da yanlarına saf tutmaya zorlamaları, Sarraf davasından bir “milli dava” çıkarmak istemeleri daha önce örneklerine sık sık rastladığımız şark kurnazlığının bir tezahürü.
Bir ideolojik aygıt olarak dış politika “yeni rejim” inşasının temel dinamiklerinden oldu. Bu vesileyle iç politikadaki tahkimata paralel bir dış siyaset üretildi hep. İlk günden bu yana dış politikanın iç politika üzerindeki mobilizasyon etkisini çok iyi kullanan siyasi iktidar ihtiyaç halinde bazen kontrollü şekilde bir kriz inşa etti, çoğu zaman da çıkan krizleri ustaca iç politikaya tahvil etti.
Siyasi iktidar varlığını krizlere borçlu. Sürekli bir kriz dalgasının yaratılması da bundan. Krizler silsilesi müesses nizamın tesisi, kitlenin konsolidasyonu, tahkimatın sağlanması için oldukça kullanışlı bir araç. NATO krizinden New York’ta tutuklu Sarraf’a, S400 anlaşmasından AB müzakerelerine kadar bir dizi sorunlar silsilesi de seçimler öncesinde “dünya bize karşı”, “kuşatılıyoruz” algısı üzerinden yeni bir tahkimata çevrilmek isteniyor.

Görünen o ki, tarihi başkanlık seçimine kadar bu tarz dış mihraklı krizlerden birinden diğerine savrulacağız. Batı tarafından kuşatılan bir ülke ve lider imajından yeni konsolidasyonlar yaratılacak. AKP’nin son dönemlerde çeşitli küresel güç odaklarıyla yaşadığı sorunlar, onun “bağımsız”, “millici” karakterinden değil. Yaşananlar sadece dönemsel bir çıkar çatışmasının yansımaları.

Bağımlılık ilişkileri bertaraf edilmeden bağımsız bir duruş sergilenemez
ABD’ye göbekten bağlı, her fırsatta soluğu Washington’da alan AKP/Saray rejimine ne ABD ne de NATO ile yaşanan krizler antiemperyalist bir karakter kazandırır.

Anti-Amerikancılık kisvesine büründürmek istedikleri şey ideolojik bir perspektiften, siyasal temelden yoksun. Bu nedenle ABD karşıtlığı politik bir retorik olmanın ötesine geçmez. İkitdarın ideolojik, siyasi angajmanının yanında ekonomik ve siyasi bağımlılık ilişkileri de ABD karşıtlığına el vermez.

Dış güvenlik, ülke menfaati, ulusal çıkar kavramları üzerinden bütün bir toplum rehin alınırken, “bütün dünya bize karşı, birlik beraberlik içinde olmalıyız” söylemiyle yaratılan gerginlikler üzerinden siyaset tahkim ediliyor, sorunlar görünmez kılınıyor, politikalar meşrulaştırılıyor.

Bağımlılık ilişkileri bertaraf edilmeden bağımsız bir duruş sergilemek mümkün değil. Açıklamalar aldatmasın. Buradan bir kopuş yaşanmaz. Bütün dertleri hamasi nutuklar üzerinden zevahiri kurtarmak. Bu farkındalık iktidara istediği şekilde top çevirme rahatlığı verirken, krizleri fırsata çevirme konusundaki maharetleri bilinen İslamcılar, ABD’ye kafa tutuyoruz algısı üzerinden rant devşirme niyetinde. Yakın siyasi tarih bize İslamcılardan antiemperyalist çıkmayacağını, İslamcıların “millici” olamayacağını gösteriyor.