Esas olan; 

Sadece yaşamak değil 

İnsana yakışır şekilde 

Ve onurlu yaşamaktır. 

Teslim olmadan, 

Boyun eğmeden, 

Sürünmeden, 

El etek öpmeden  

yaşamaktır. 

Nazım Hikmet 

Toplumun genelinde yaygın hale gelmiş olan şiddet, erkek şiddeti, nefret cinayetleri, linç kültürü yükselişte. Uzun süredir de şiddet kanıksansın isteniyor. Mafya dili vaka-i âdiyeden. Bu ülkede yaşayan herkesin bu şiddet iklimine maruz kalması fıtratmış gibi, insanca bir yaşam bize yâr olmazmış gibi…  Her ne kadar insanlık var olduğu sürece, şiddetsiz bir yaşam pek olası görünmese de şiddetin çok daha az olduğu bir dünya ise hepimizin hayali. Fromm “Umut Devrimi” kitabında bu hayalin nasıl gerçekleşebileceğini ele almış, tartışmış. Arada dönüp okumak iyi geliyor.  

*** 

Peki, şiddeti azaltmak, onu bir değer olmaktan çıkarmak için ne yapmalı? Bu noktada medyanın gücüne değinmek elzem. Bu gücün en iyi gözlemleyebileceğimiz alanlardan biri de kadının basında, özellikle şiddet olaylarındaki temsili olduğunu feministler senelerdir söylemekte. Örneğin 2011’de Manisa’da kocası İbrahim Etik tarafından katledilen ve Habertürk gazetesinin cesedini alenen ve ikinci kez mağdurlaştırarak sürmanşetten yayınladığı Şefika Etik’i hatırlatayım. İstanbul Feminist Kolektif olarak; Habertürk’teki haberin veriliş tarzını, kadına yönelik erkek şiddetini pornografikleştirmek ve şiddete özendirmek sebebiyle protesto etmiştik. Aradan geçen zaman feministlerin bu protestolarında ne kadar isabetli olduklarını bir kez daha doğruladı. Ölü bedenlerden tiraj uman cinsiyetçi medyanın sicili zaten oldukça kabarık. Ve egemen kültürün; şiddeti, semboller ve ilişkiler üzerinden yeniden nasıl ürettiğini de seneler bizlere gösterdi. 

*** 

Kaba kuvvetin, hakaretin geçer akçe haline getirildiği ülkemizde, 11 Aralık tarihinde hakem sayın Meler’in Ankaragücü Başkanı Faruk Koca ve diğer erkekler tarafından darp edilmesi ise son derece yerleşmiş şiddetin bir örneği sadece. Ne yazık ki konu futbol olduğunda bir araya gelmek daha hızlı oluyor. Ha tabii, şiddete maruz kalan Amed Spor yöneticileri ise o zaman durum başka… O durumda üç maymunu oynamakta beis yok. Yedi sene evvel Amed Spor yöneticileri yine Ankaragücü kulübünün yöneticileri tarafından darp edilmiş ve tribünden aşağı atılmıştı. Lig sonuna gelecek şekilde ayarlanarak sadece 120 gün hak mahrumiyeti cezası almışlardı. Yani sonuç yine cezasızlıktı. 

Sayın Meler’in darp edildiği haberini okuduğumda aklıma gelen ilk isim Ali İsmail oldu. Ali İsmail Korkmaz’ın aralarında esnafın da olduğu erkeklerce tekmelenerek öldürülmesine herkes hep bir ağızdan isyan etti mi? Ne tesadüftür ki, tam da davanın karar celsesi esnasında ‘Benim esnafım aynı zamanda güvenlik gücüdür’ diye açıklama yapan zihniyetle o zaman da şimdi de mücadele eden, gücün ardından giden insanlardan olmayan, o zihniyete ses çıkaranların sayısı az değil mi? Alanlarda yankılanan o güzel slogan gibi; Susma, sustukça sıra sana gelecek! Ve de geliyor. Mesela, Barbaros Şansal’ın öldürülesiye dövülmesinin suç sayılmadığı bir ortamda adalet duygusundan nasıl bahsedebileceğiz? Ya 2016’da İstanbul Adliyesi önünde Avukat Zeycan Balcı’nın belini kıran ve iki sene hapis cezası alan polisin cezasızlıkla ödüllendirilmesi… Mayıs 2023’te bir sokak röportajında, ‘Şu an doktorları beğenmiyoruz. Doktor dövüyoruz’ diyen kişinin hekimleri adeta kum torbası olarak gören, suç işlemeye alenen tahrik eden kişiyi şikâyet edenlere de savcının, ‘Bu düşünce özgürlüğü’ yanıtını vermesi… 2016’da İstanbul’da ormanlık bir alanda bedeni yakılmış, yanmış halde bulunan 23 yaşındaki trans kadın Hande Kader için adaleti savunmak da bir mecburiyet değil miydi? 2016’da Konya’da oynanan bir maç evvelinde Ankara Gar Katliamı’nda katledilenler için yapılan saygı duruşunda tribünlerden ıslık ve yuhalama sesleri yükseldiğini unutmak mümkün mü? Barış isteyen yüzlerce insanın katledildiği bir travmayı anmaya bile tahammül edemeyen bir stat dolusu yüzsüzün ıslıklar ve tekbirler eşliğinde yaptığı ‘protesto’ nereye düşer? 

Ya da Selçuk Kozağaçlı’ nın polislerce kolu kırılırken sessiz kalanlar… Ama konu futbol ailesi olunca bir araya gelmelerindeki hız dikkat çekici. Oysa adalet bir gün herkese lazım olur. Ve bu ülkede en büyük sorun adaletsizlik. 

*** 

İktidarın kurduğu şiddet dili ve ortaya çıkan şiddet kanunla da korununca, sonuç gün gibi ortada. Gücü, gücü yetene mottosu ile şiddet uygulanabildiği ülkemizde şiddeti körükleyen faktörlerin başında cezasızlık politikaları gelmekte. Şiddetin toplum genelinde yaygınlaştığı süreçte yargı mekanizmaları şiddetin son bulmasına dönük önleyici tedbirler almadıkça, cezasızlık politikalarından vazgeçilmedikçe de böyle devam edeceği çok açık.