Onları hep sevdim, beni pek te sevmediler, matematikte başarısızdım, “sözel”e ısındım, bundan hukuk okumam, o zamanlar “birinci”, “ikinci” sınavlar vardı...

Onları hep sevdim, beni pek te sevmediler, matematikte başarısızdım, “sözel”e ısındım, bundan hukuk okumam, o zamanlar “birinci”, “ikinci” sınavlar vardı, ben neredeyse “sıfır” sayısalla üniversiteye girdim, annem sabahları uğurlarken Mameki yollarına beni “üçler sana wayir olsun” derdi, ben birincinin “hak”, ikincinin “mıhemed”, üçüncünün ise “oli” olduğunu soba başındaki khalık sohbetlerinden, sabah dualarındaki ninem Xeyzan’ın yakarışından öğrendim, “hak”kı çok sevdim, onun için dövüşüyor, ölüyoruz hâlâ, “mıhemmed” sabah doğan tij’di, sokakta yatan Sew Uşen, Zel’e bakan köyünden çıkıp gelen Cemoka bile ona duacı, “oli” ise hem hepisiydi, hem duvardaki Ali, yıllar sonra bir baktım, bizim dağların içindeki sırrımız, annemin duasındaki “üçler”in Oli’si ta Hollywood’a gitmiş, “Tanrı’nın Eli” olmuş, benim okumaz-yazmaz, herkese ağlayan anam ne çok şey bilmiş.
Yaşadığım şehir dört dağın içine kurulmuş, bir belediye binası, bir kütüphane, bir hastane, dört dükkân, iki üç kasap, bir terminal, sekiz kahve, çok işsiz, bir katlı çok evden oluşuyordu, dağının etrafında bin evliya, göğünün içinde bir xızır, bin dokuz yüz yetmiş altıda ilk binalardan biri kurulduğunda, o zamanın genç bir “devrimci”si oturduğumuz katın altındaki dut ağacının gölgesine girip, seslenmiş yanındaki bir “yoldaşı”na, “Devrimden sonra işte bu katta ben oturacağım”, onu duyan annem, “Ula gidin, başka yerde konuşun soyxalar” diye basmıştı küfrü, o bir günlerde kuzenim Filiz birden bir not bıraktı amcam Usen’e,“Baba ben devrimci olmaya gidiyorum..”, yaş on yedi, çıktı gitti evden, imi timi sır oldu, annesi kızdı, ağladı arkasından bin defa, “Ne güzel işi vardı, kendini kurtarmıştı..” Geri geldiğinde, şehrin tek hapishanesinin karanlık bir hücresine kondu, orada beş yıl tek kaldı, duvarla, telle, demirden kapıyla, eskimiş ranzayla konuştu, haftada bir Usen amcanın yüzünü gördüğü şanstır.
Bir hakikat’tı, yedi balta, köylünün elindeki koli’yi kesen thorjen, roma rakamıyla beş “dırançıx”tı, odun taşırdı yayladan köye, ısıtırdı yoksul evlerin dar odalarını, sıfır gılorik’ti, üç anamın duası, on dört masumu paklar’dı, kırk meclisti selman-ı farisiz, muhammed’i arşa çıkaran, yüksek makamını tanımaz, on sekiz bin âlemdi, bir gelir bir dönerdi, kaçıncıdaydık kimseler bilmez, akıl ermez, her sayı bir harfe, her harf bir sayıya bir şey fısıldardı, miladımız otuz sekizdi, üç sekizi devirmişti yere, masal, dua, gözyaşı onunla başlar, derviş, mürşit ve rayverin sözü hiç bitmezdi, ata sözüne girmişti öldüğümüz sene, bir mesel anlatılırken “otuz sekizden ave” miydi diye sorulmadan edilmezdi nedense, sonra doksan dört geldi, yine yollara düştü köyler, gazi’ye, bir mayıs’a, konak’a, tuzluçayır’a, ümraniye, sarıgazi’ye, omuzda bir ceviz ağacının gölgesi, yürekte otuz sekizin sürgün günleri, komlar viran kaldı, köpek bağırmaz, kuş ötmez, kurt gelmez, yalnız kaldı dağ, vadi, gökte hewr, inledi kayalıktaki “wayir” çilli yılan.
Sonra iki bin on üç’ün yazı geldi, bir isyan ki dünyada sesler buldu kendine, üç ağaç içindi, adına Ethem derler birisi vuruldu güpegündüz Kızılay’da, henüz yirmilerde, bir küçücük kurşunla, bir polis bıyıkları terlememiş daha, tetiği çekmiş, sonra yok olmuş, ta Urfa’da çıkmış, on dokuzunda bir çocuk hem Ali, hem İsmail, dövülmüş bir eski bir şehirde kuytuda, ölmüş sonra bir hastanede, marş olmuş fener’e, stada, emel anneye, gürkan kardaş’a, şahap baba’ya onur olmuş, marş olmuş munzur’a, armutlu’ya, bela olmuş tayyip’e, polise, başına vuran fırıncıya, sonra başka yirmilikler araba altında, balkon önünde, abdocanlar, mehmetler, ahmetler, medeniler.
Bir çocuk daha, on dörtlükken iki yüz altmış dokuz gün dayanmış beynindeki bir fişeğe, bir yaş daha almış, on beşlik olmuş, bir hastane odasında, yanında sami baba, gülsüm anne, dayanmış, oynamış eli, gülmüş gamzesi, inlemiş göğsü, gelmemiş devlet dersinden kimse yanına ama bir milyon, iki milyon olmuş birler, uğurlamışlar, gözlerinde bin damla yaş, ağızlarında milyon slogan ile, berkin çocuk şimdi bedduadır ana gülsüm’den zalım tayyip’e, brezilyalı latuff’un karikatüründe öfkedir, çankaya belediyesinde küçük kardeşlere sığınak.
Sonra Pamir gelir, henüz üçünde, kayıptır, ama bin yıl evveldir, işler zalımın engerek dili, berkin, ali ismail, abdocan, mehmet, medeni, ethem çıkmamıştır aklından, sahte dualı çürümüş ruhlarında bir sonsuz korku, ceplerindeki , villa altlarındaki paraları güç vermez artık, hınç duyarlar üçler’e, küçücük pamir’den nefretleri bundan, gelirim yine anamın duasına, üçler’in aşkına, korur Pamir’i hak, mıhemed, oli, korkar zalım hak’tan, mücadelemizden, korkarlar gece ve gündüz ölülerimizden, korkuturuz, üçümüz, on dördümüz, on dokuzumuzla, korkuturuz dünyalarını, yıkarız başlarına, gelir o gün, varılacak bir gün..