Trabzon Ortahisar İlçesi Bedri Rahmi Eyüpoğlu Ortaokulu öğretmeni Seçil Esmanur Erdem, dönemin başbakanı “R.T. Erdoğan‘a yumurta atarak küfür içeren sözlerle hakaret ettiği” gerekçesiyle Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu tarafından görevinden ihraç edildi. Kararın yasal dayanağı 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125/E (f) “Amirlerine, maiyetindekilere ve iş sahiplerine fiili tecavüzde bulunmak” (g) “Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak.”

İhraç gerekçesine bakılırsa, nişan alınarak atılmış yumurta Erdoğan’ın vücuduna isabet etmiş, küfür denen sözü de kulakları duymuş olmalı. Başbakan öğretmenlerin amiri sayıldığına göre suçun “fiil” sayılabilmesi için bu şahısın bizzat hedef alınması gerekir. Oysa yok öyle bir şey. Seçil Öğretmen ve hukuki süreci izleyen Eğitim Sen Trabzon Şube Başkanı Muhammet İkinci’den aldığım bilgiye göre ne adli ne de idari soruşturmada ortaya konmuş bir kanıt yok.

İşin mahiyeti şu: R.T. Erdoğan, 22 Kasım 2013 günü Trabzon’da şehir turu atmaktadır; geçtiği güzergâhta yer yer protestolara muhatap olan konvoy, Seçil Öğretmen’in o sıra ziyaretinde bulunduğu babaannesinin evinin önünden geçmektedir. Gürültü üzerine pencereye çıkan Seçil Öğretmen, muhtemelen beklenen ilgiyi göstermediğinden dolayı protestocu olarak gözaltına alınır. Bir gün sonra, 23 Kasım 2014 günü kendisi gözaltında iken başbakanın konvoyu Suluhan’da bir kadının yumurtalı protestosuna muhatap olur. Kadın kısa süre tutulur ve serbest bırakılır. Ancak bu olay kadın tutuklu olarak Seçil Esmanur Erdem’in üzerine yıkılır. Seçil Öğretmen, serbest bırakılır fakat hakkında ceza davası açılır. Mobese görüntülerini izleme gereği duymayan ceza mahkemesi, bir işyerinde güvenlik görevlisi olarak çalışan Şener Yavuz’un ifadesinden hareketle sanığı para cezasına çarptırır. Her ifadesi diğerinden farklı olan bu tanık, hâkime verdiği ifadede sanığı evin penceresinde gördüğünü ancak yumurta atarken görmediğini de söylemektedir. Buna karşın Seçil Öğretmenin olayla ilgisinin bulunmadığını belirten çok sayıda tanık da dinlenir. Buna rağmen mahkeme Seçil Öğretmeni suçlu bulur! Mahkemenin kararı açıklamayı ertelemesi, yani beş yıl boyunca aynı suçu işlememek kaydı ile “hükmün geri bırakılması” ve bu karara istinaden para cezasını ödemeyecek olması Serpil Öğretmende bir musibetten kurtulma hissi uyandırır ve aleyhine verilen karara karşı itiraz hakkını kullanmaz.

Bu ülkede bir musibetten kurtuldum demek, başka bir musibete yakalanmayacağınız anlamına gelmez: Seçil öğretmen hakkında idari soruşturma başlatılır. İdari soruşturmayı yürütecek kişi memurun çalıştığı kurumdan biri olması gerekirken başbakanı mutlu edecek kararı şansa bırakmak istemeyen vali, “mağdurun” çapına uygun olarak yardımcılarından birini muhakkik olarak görevlendirir. Seçil Öğretmen, vicdanlı fakat iradesiz muhakkikin ifadesini alırken “Sizin için çok büyük bir makam olabiliriz, fakat yukarıdakiler için bir nokta kadar küçüğüz; çok baskı var hocahanım” demesinden anlar cezasının kesildiğini… Öyle ya, Erdoğan’ın takipçisi olduğu davadan ceza almadan kurtulan bir Allah’ın kulu yokken tarafı olduğu davadan kurtulmak mümkün mü? Sonuç; bir daha kamu görevi verilmemek üzere ihraç!

Eğer Türkiye bir hukuk devleti olsaydı, gerçekleşmiş olsa dahi her iki protesto biçimi gözaltı ve dava açma nedeni olarak değerlendirilmezdi. Kolluk kuvvetleri böyle bir işgüzarlık yapsa bile yargılayan hâkim, soruşturmayı yürüten muhakkik somut bir delile dayanmadan bir emekçi için infaz sayılacak böyle bir kararın altına imza atmazdı. Ama gördüğünüz gibi Türkiye Cumhuriyeti hukuka ve vicdana başvurmadan bir karar verdi. İyi yetişmiş 17 yıllık öğretmenini başbakanına kurban etti.

Seçil Öğretmen, hukuku ve vicdanı idare mahkemesinde arayacak; orada bulamazsa Danıştay’a, Anayasa Mahkemesi’ne kadar gidecek. Bu ülkede bulamazsa çaresiz dışarıda, AİHM’de arayacak. Herhalde biri bu davanın delillerini isteyecektir.