Durduğunuz yere bağlı olarak, soruyu “Seçimi kim kaybettirdi?” diye de sorabilirsiniz. İkisi de aynı kapıya çıkar. Ben bayram sohbetlerine şeker yerine seçim sonuçlarının eşlik ettiği evlerin penceresinden bakarak sordum. 

1 Nisan’dan beri, bu soruya verilen çok sayıda yanıt duyduk, okuduk. Kimi kazandıranın aday, kimi bir lider veya parti, kimi de bir kampanya olduğunu söyledi. Hepsinde bir doğruluk payı var ve kendini öne çıkarmak kazanan taraftaki adayın, liderin, partinin, kampanyanın da hakkıdır. 

Kazanmaya devam edebilmek için, bu faktörlerin tümünün doğru yapmayı sürdürmesi gerek. 

Burada, doğruyu yapmayı sürdürmenin gerektiği ve epeyce uzunca bir süre uzak durulan bir başka faktöre işaret edeceğim. Kim bilir belki de en önemlisi budur: Toplumsal hareket! 

Önce sondan başlayayım. Tam da bayram öncesinde ve bayram namazında ülke çapında İsrail protestoları beklenirken, Ticaret Bakanlığı İsrail’e ihracatın 9 Nisan itibariyle durdurulduğunu açıkladı. Derhal ateşkes ilan edilene ve yardımların engelsiz olarak Gazze’ye ulaştırılmasına izin verilene kadar. 

Erdoğan’ın parti örgütüyle bayramlaşmasında da bu konu vardı. Bakanlığın açıklamasındaki “derhal ateşkes”i biraz muğlaklaştırırken, kendi mahallesinden bir kesime dönük epey net bir mesaj verdi: “Ülkemizin 21 yıldır mazlumlarla dayanışma noktasında sergilediği dik ve dirayetli duruşu yok sayanları bugün bir kez daha Allah’a havale ediyoruz. Yalan, çarpıtma ve manipülasyon üzerinden kendi devletine ve milletine iftira atanları akla, vicdana ve ferasetle davranmaya davet ediyoruz.” 

Allah’a havale ettiği, kendi mahallesinden “İsrail’le ticaret utancı sonlandırılsın”, “Katil İsrail, İşbirlikçi AKP” sloganlarıyla Konya’da bile sokaklara çıkıp protesto eylemleri yapanlar, bu çizgide onu sıkıştırarak seçim kaybetmesinde de rol oynayanlardı. 

Karşı mahalle”den birileri olsaydı, Allah’a havale edilmez, kibarca “akla, vicdana ve ferasetle davranmaya davet” edilmezlerdi herhalde! 

Neyse, benim dikkat çekmek istediğim, birilerinin anayasal hak olan protestoyu kullanması ve protestonun bayram namazı sonrası bir olasılığa dönüşmesi bile protesto edilen konuda bir sonuç doğurdu. 

Bir adım geriye çekilip Van örneğini düşünelim. Bu sefer “karşı mahalle”nin hep birlikte el ele omuz omuza Van sokaklarındaki protestosu da sonuç verdi. 

Bunlar toplumsal muhalefetin belli biçimlerde eylemli görünürlük halleri. Ve aslında toplumsal muhalefet de epeydir, Mayıs 2023’ten Mart 2024’e iki seçim arasında da, farklı biçimlerde ve farklı toplum kesimlerinin eylemlilikleriyle (emekliler, astsubaylar) bir süreç içinde enerji biriktiriyordu.    

Asef Bayat, Devrimci Hayat kitabında, devrimci süreçlerde siyasi elitlere değil sıradan insanlara odaklanır. Sıradan bireylerin zengin ve güçlüye karşı yavaş yavaş ilerlemesini ve yaşamlarını geliştirmek için gayri resmi araçlarla mücadelesini de “hareket olmayan” dediği “sessiz sızma/sessiz ele geçirme” olarak tanımlar. 

Seçimi kazanan, biraz da, epeydir süren ve öyle Gezi’deki gibi görkemli bir şekilde kendisini göstermediği için de “hareket olmayan” denilebilecek bir “sessiz sızma/sesiz ele geçirme”ydi. 

Tabii ki tüm aktörler doğruyu yapmayı sürdürsünler. Ancak, biz sıradan vatandaşlar, gelecekte yaşamak istediğimiz hayat ve hâkim olmasını istediğimiz değerler için birlikte hareket etmez, gelecek ideallerimizi bugünkü eylemlerimizde somutlaştırarak kendimizi göstermez ve kazananları da bu çerçevede denetleyen bir toplumsal hareketin parçası olamazsak önümüzdeki bayram sohbetlerine şeker yerine eşlik edecek yeni başarılar olmayacaktır.