Sol siyaseti seçime, mücadeleyi de seçimden seçime harlanan kampanyalara indirgemek bir hata. Sol siyaseti seçime indirgemenin de seçime boş vermenin de yıkıcı sonuçları oluyor.

 Kaybedilen 14-28 Mayıs seçimleri siyasette taşları yerinden oynattı, değişim umutlarına darbe indirdi ve değişim dinamiklerini örseledi. Üstelik bir başka seçime aylar kala!

O nedenle, seçimlere soldan bakmanın ve kendi özgünlüklerimizi unutmadan dünya deneylerinden de öğrenmenin tam zamanıdır.

Geçen gün İ.Varlı, “Sosyal demokratların başına bir Marksist geçerse” yazısında Avusturya Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPÖ) “Şimdi daha fazla sosyal demokrasiye cesaret etme zamanı” diyen A. Babler’i dümene oturtarak sol bir çizgiye yelken açışını anlatıyordu. 

Köklü siyasal partilerde değişimi dayatanın genellikle bir dış etken olduğunu vurgulamış, bizde bu etkenin seçim yenilgisi olduğunu, o etkiyle değişime karşı olanların bile kendilerini “değişim aktörü” olarak sunduğunu yazmıştım. SPÖ’de değişimi dayatan dış etken ise kendi solundaki komünistlerin başarısı. O etkiyle Babler, Avusturya gibi sağ- muhafazakâr damarı güçlü bir memlekette; sol ve kamucu politikaları savunan Marksist kimliğiyle SPÖ liderliğine seçildi.

Bu yolu açan dış etken de Avusturya Komünist Partisi’nin (KPÖ) seçim başarıları. 22 Nisan 2023’de, muhafazakâr ve aşırı sağcı partilerin toplam sandalyelerin yüzde 60’ından fazlasını kontrol ettiği Salzburg eyalet seçimlerinde yüzde 12 oy aldılar.

Yüzde 12 işte, diye dudak bükmeyin! Bu sonucu herkes “gerçek bir siyasal deprem” olarak tanımladı. Öyle tanımladılar, çünkü KPÖ, Salzburg eyalet seçimlerinde en son ve yalnızca bir kez II. Dünya Savaşı’ndaki Müttefik zaferinin ardından 1945’te, yüzde 3,8 gibi mütevazı bir oy alabilmiş, sonra hiç yüzde 1’i bulamamış ve en son 2018 seçiminde yüzde 0,4’te kalmıştı. Eyalet parlamentosunda yüzde 12 alan KPÖ, ülkenin dördüncü büyük kenti Salzburg’da da yüzde 21,5 oy oranıyla iktidardaki sağcı ÖVP’nin sadece 3 puan gerisinde ikinci oldu.

2021’de de ülkenin ikinci büyük kenti Graz’da yüzde 28,8’le yerel seçimi kazandılar. 

Peki, ne oldu da geleneksel olarak sağ- muhafazakâr bir toplumda böylesi sonuçlar alınabildi?” sorusunun yanıtı bizim için de yol gösterici.

KPÖ öncelikle, öyle “göçmenler gitsin” falan gibi oranın da en popüler konusuna takılmadan, yerelde en önemli ve en geniş toplum kesimlerini kesen somut soruna ve onun çözümüne odaklandı: Yüksek kiralar ve konut!

Partinin genç lideri Kay-Michael Dankl, her zaman sokakta “Konut insanı yoksullaştırmamalı!” eylemleri içindeydi. Sokağı asla ihmal etmedi ama Belediye Meclisi üyesi olarak aldığı bin 800 avro maaşın 400 avrosunu her ay ihtiyaç sahiplerine bağışlayarak sloganları aşan bir sahicilik sergiledi. 

KPÖ’ye, Yeşiller’de umduklarını bulamayan gençlerin yaptığı gençlik aşısının sembolüydü. Taban çalışmasını ve seçmenle kişisel teması önceliyor, insanların günlük sorunlarını tartışmak için ofisini belli saatlerde açık tutarak düzenli toplantılar düzenliyordu. 

Belediyeyi aldıkları Graz’da şöyle de bir kuralları var: Aylık 2 bin avrodan fazla kazananlar, partinin ihtiyaç sahibi insanlar için yürüttüğü dayanışma fonu lehine fazlalıktan feragat etmek zorunda!

Seçimlere soldan bakmak konusunda KPÖ’nün öğrettiğini aslında biz Fatsa’dan da biliyoruz: Toplumun en geniş kesimlerini kesen somut soruna ve onun çözümüne odaklan. İktidar olduğunda da nimet paylaşımında sonda, külfet paylaşımında başta duran bir tavrın olsun. 

Bunu yapınca, sağ/muhafazakâr kesimleri sağcılaşmadan da kazanabiliyorsun!