Değişimin önüne geçemiyorsun. "Yok artık delilik" dediğin bir olayı, milyonlar yapıyorsa, kendini kaptırıveriyorsun. Akıl sağlığınız yerinde olsa bile...

Değişimin önüne geçemiyorsun. "Yok artık delilik" dediğin bir olayı, milyonlar yapıyorsa, kendini kaptırıveriyorsun. Akıl sağlığınız yerinde olsa bile, bir süt kutusuna, kaç saat bakabilirsiniz? İçindeki süt bittiği halde atmaya kıyamadığınız, "Şurada yazanları bir not alsam" dediğiniz bir kutu oldu mu hiç? İsveç'te süt kutularının arka yüzleri kamu hizmetine açık durumda. Hiç kolay bir yoldan geçmiyorum, bu aralar süt kutularıyla İsveççe çalışıyorum. Çocukluğumdan hatırladığım duvar takvimlerinin çeşitli bilgilerle dolu arka sayfalarının bir versiyonu, İsveç'in ı888'de kurulan en büyük süt firması tarafından, karton kutulara uyarlanmış. Bu ülkede yılda, kişi başına, ııı litre süt tüketiliyor. Yani evlere karton karton süt giriyor. Maliyetleri artırsa da firma 1975 yıllından beri süt kutularının arkasını temalı olarak hazırlatıyor. Kutuların arkasında bir karikatüre, İsveçli bir bilim adamının ya da sanatçının kısa hayat hikayesine, dört beş kareden oluşan bir fotoromana rastlamak mümkün oluyor. Evdeki süt bitip markete gittiğinde seni kutunun arkasında başka bir hikaye bekliyor. İsveç'te iki yıl önce bir Alman firmasi piyasaya girene kadar tekel olan, iki kör kardeşin kurduğu, bu süt şirketi sorumluluğunun bilincinde davranmış hep. Yazım yanlışı ve gramer hatası hiç yapılmadan, yanlış bir bilgi verip tek bir özür notu bile yayınlanmadan bu gelenek sürdürülmüş.

Kutlanacak önemli bir gün ya da destek verilmesi istenen bir kampanya süt kutularıyla da duyuruluyor. Böylece sen, satın aldığın sütle önümüzdeki haftanın akışını takip edebiliyorsun. İsveçli fen bilimci Linne'nin 300'üncü doğum günün yaklaştığını ilk kez bir süt kutusunda gördüm. Haftasına bütün Stockholm'da yıl sonuna kadar devam eden bir Linne rüzgarı esti. 6 bin kadar bitki türüne isim vermiş ve onları kategorilendirmiş olan Linne için yapılan kutlamalarda, adamın bir canlanıp aramıza dönmediği kaldı. Hal böyle olunca, ben de kutu takipçisi oldum. Şimdi elimde sözlük süt kutularını çözmeye çalışıyorum.

Yaşadığım değişikliklerin hepsi bununla da sınırlı değil aslında. Bu aralar pantaya da başladım. Yok hayır, bir dans kursuna falan yazılmış değilim. Olay şöyle gerçekleşiyor. Önce evde uygun bir yer buluyorsun. Mutfak olur, balkon olur. Sonra satın alırken geri dönüşüm parasını da ödedi-

ğin teneke kutuları ve plastik şişeleri biriktirmeye başlıyorsun. Biriken şişeler, gözünü korkutacak bir noktaya gelmeden önce torbalayıp en yakın süper marketin yolunu tutuyorsun. Adam boyunu aşan bir makinenin önüne geçip teneke kutuları bir delikten, plastik şişeleri bir delikten atıyorsun. Sen deliklerden kutuları attıkça, çıkan garip seslerin eşliğinde, makinenin başka bir yerinden, bir makbuz kağıdı yazılmaya başlanıyor. Şişelerin bittiğinde, kağıdı alıp arkanda sabırla seni bekleyenlere 'iyi günler' dileyip markettin kasasına gidiyorsun. Kasiyer, sana makbuzda yazan kadar bir ödeme yapıyor. Bu aldığın para, aslında senin o şişenin içindeki içeceği alırken ödediğin paranın bir kısmı oluyor. Çok kazançlı bir şey değil. Zaten kazanç için yapılmıyor. Bu bir çeşit medeniyet oyunu. Sadece kendini değil, bütün dünyayı düşündüğünü ortak geleceğimiz için ne kadar kaygılandığını konuya komşuya göstermiş oluyorsun. Çünkü senin arkanda sırada bekleyenler, oturduğun çevrenin insanları oluyor. Yani üzerinde bir baskı oluşuyor. Sen panta yapmıyorsan, yapanlar, yapmadığını biliyor.

İsveç'te biriktirdiğim eski gazeteleri, ilk kez kucaklayıp oturduğumuz bloğun karşı kaldırımındaki kağıtlar için ayrılmış çöp kutusuna gittiğimde, bu hassiyeti göstermem için aile bütçemizden pay ayırmam gerektiğini de öğrenmiş oldum. Kutunun, tesedüfen yanında bulunan bir kişi, eski gazetelerimi bu kağıt atık kutusuna atamayacağımı söyledi. Onlar kendi blokları için bu özel kutuyu satın almışlar ve kağıt atıklarla kutu dolduğunda, belediyenin gelip kutuyu boşaltması için ekstra para ödüyorlarmış. Ben de eğer, kağıt atıkların geri dönüşümünü istiyorsam komşularımla konuşup onları organize edip bu özel kutudan satın almalıymışım. Olay çoktan, kağıtları bu kutuya, plastikleri şu kutuya atacaksınızı aşmış durumda. Duyarlılığını içinde tutamayacak kadar yoğun yaşıyorsan, onun da bedelini ödeyeceksin. Kimseye yük olmayacaksın.

Kucağımda eski gazetelerle eve geri dönerken İstanbul'da bizim mahallenin çöplerini karıştıran amca aklıma geldi. Kağıt toplayan o yaşlı amca, ben, ona birikmiş eski gazeteleri her gösterdiğimde nasıl da sevinirdi. Bir yolunu bulup burdaki eski gazeteleri ona ulaştırmak lazım, ama nasıl?