“Aaaoughhmmkkmpaaattatataakuuuughhtvughjstvouughtopouuggtgüümgüümçaaatşşşıııraaaktşaaapşaklaaaugynnnn raprap...

“Aaaoughhmmkkmpaaattatataakuuuughhtvughjstvouughtopouuggtgüümgüümçaaatşşşıııraaaktşaaapşaklaaaugynnnn raprap…” Seslerle çok şey anlatabilirsiniz, belki herşeyi. Her sesi anlamaksa mümkün değildir. İnsan aklının anlam veremediği sesler vardır. Girişteki ses gibi.
O sesi ancak 12 Eylül cezaevlerinde yatanlar tanır. O, sayımlar sırasında duyulan sestir. Sesi görüntüyle birleştirebilseniz, kovboyların sürüyü ahıra sokma ya da ahırdan boşaltma manzaraları canlanır gözünüzde. Oysa, evrensel hukukun masum saydığı insanlar sayım için koğuşlarından çıkarılmakta, bu sayımı ürpertici kılmak için demir kapılar coplanmakta, coplar demir kapıları dövdükleri şiddetle insan etine inmektedir…
O ses, toplama kamplarını andıran Mamak’tan; yasak, operasyon, dayak, açlık grevi demek olan Metris’ten; tanrının bile girmeye cesaret edemediği Diyarbakır Cezaevi’nden gelmektedir.
İnsana ait hiçbir şeye yakışmayan o ses, 12 Eylül’ün sesidir.
“Ööööğğğhhrpüüü…” Belki tam böyle değil, ama böyle bir ses de vardır. Bu, ağzı sonuna kadar açtırılan, açık ağızları içindeki küçük dilleri hedef alınıp, o küçücük dillerine copla vurulan insanların kan kusarken çıkardıkları sestir. Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran’a “emanet edilen”, onun da “Yukarda Allah varsa burada da Allah benim. İstersem hepinizi 3 daikada yok ederim” diyerek emanet aldığı Diyarbakır Cezaevi’nde çok duyulmuştur bu ses. Bu da 12 Eylül’ün seslerinden biridir.
“Şıraak, şııırrrraaak, şaaap, şılllop…” Bu, uzatılan ellere inen copların sesidir. Mamak’ta kalan birinin, içerde geçirdiği yıllar boyunca, hergün birkaç kezden toplamda 10 bin, 20 bin, 30 bin kez tattığı acının sesi. Ele değil de, tabana indiğinde daha tok çıkan ses. 12 Eylül sesi…
“Şıp şıp şıp şıp şıp…” Başka bir zamanda duyulsa romatik bile gelebilir bu ses insana. Bambaşka şeyler çağrıştırabilir, insanlığın dışarda bırakıldığı mekanlardan gelmiyorsa. Oysa, insanlığın girmediği zindanlarında 12 Eylül’ün, tek tip elbise giymeyi reddeden devrimcilerin ayak sessidir. Elleriniz arkadan kelepçeli ve çıplak, buz gibi havada çıkarılmışken havalandırmaya, başınızdan aşağı kovalarla su boşaltılırken, yere değer değmez donan suyla ayağınız beton zemine yapışmasın diye zıplarken tabanlarınızdan çıkan sestir. Bu şıpırtı da 12 Eylül’ün sesidir…
“……………” Boşluğu ben dolduramıyorum. Biraz kendinizi zorlayın ve becerebilirseniz siz doldurun orayı. Orayı doldurmak için, bir insanın yanarken çıkardığı sesi duymuş olmanız gerekir. O ses çok duyulmuştur Diyarbakır’da. Akıl almaz bir zulmün uygulayıcılarına isyan etmek için, bir Nevruz gecesi, bedenlerini meşale yapıp kendisini ateşe veren insanlardan çıkan sestir o. 12 Eylül’ün seslerinden biri.
“…………..” Burayı özellikle doldurmadım. Bu sessizliktir! Ve sessizliğin de sesi vardır. 12 Eylül’ün seslerinden biri de budur. Üzerinde “Türkçe konuş, çok konuş” yazan görüş kabinleri tanıktır. Tek kelime bilmeyen Düriye Ana mesela, orada yattığı yıllar boyunca, her hafta girmiştir o kabine. Tek kelime Türkçe bilmediği için tek ses de çıkaramadan dönüp gelmiştir koğuşuna. Çığlık gibi o sessizlik de 12 Eylül’ün sesidir!
“Zııır zııııııır zııııır…” Bildiğiniz telefon sesidir. 12 Eylül günlerinden birinde ve sabaha karşı, yüz karası bir yargılama sonucu evladı idam almış ailelerden birinin evinde çaldığında, gerçekten acı acı çalar. En acı çalan telefon sesi de 12 Eylül’e aittir.
Ölümü çağrıştıran nefti yeşil ve sarı bir renk eşliğinde o acı telefon sesinden sonra çıkarılır insanlar hücrelerinden. Onlarca tanıkları vardır, hiç titremeden gittiklerine dair. Sehbalarını kendilerinin tekmelediklerine ve hala nefesleri varken “Kahrolsun faşizm! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının mücadelesi” diye bağırdıklarına dair. Bu 12 Eylül’ün yok etmek istediği sestir işte. Öldürerek bile yok edemediği ses! 
Yüzlerce devrimciyi yargılayan bir yargıcı 12 Eylül’ün, Ekrem Çelenk, bütün bu sesler eşliğinde dağıtılan adalet için de hükmünü verir sonunda: “Tarihin yüz karası!”
Not: Dostluk Yardımlaşma Vakfı’na bütün bu seslerin unutulmasına izin vermeyen belgeseli için teşekkürler. Bu akşam 21:30’da SkyTürk’te Enver Aysever’in programında, belgeselden yansıyan bütün bu sesler duyulacak yeniden!