Genel olarak Ortadoğu, özel olarak da Suriye politikasında onca geri adım atmalarına rağmen bunu özellikle trollerinin, yandaşlarının sayesinde o kadar ustaca gizliyor ki iktidar, insan Andre Maurois’ya hak veriyor. “Politika sezdirmeden değiştirmek sanatıdır” der büyük yazar.

Gelişmeleri izleyenler için sezilmeyecek bir tarafı kalmadı gerçi ama çoğunluk açısından gerçekten nelerin olup bittiği, dış politikada Türkiye’nin ne hallerde olduğu pek de bilinmiyor. Süleyman Şah Türbesi’nin IŞİD’e karşı korunamayıp yerini değiştirmeyi bile zafer diye yutturabilen bir iktidarı var Türkiye’nin.

Tabii, zaman zaman nasıl oluyor da söylüyorlar bilmiyoruz ama hükümetin Mehmet Şimşek, Numan Kurtulmuş gibi mensuplarının ağzından “asıl gerçeği” duyabiliyoruz ancak bunların da anında üstlerinin örtülmesine çalışıldığına tanık oluyoruz her defasında. Olsun, Şimşek’in “Gerçekçi olmalıyız, sahada durum değişti, Türkiye Suriye’de Esadsız geçiş politikasını sürdüremez” deyişi öyle üstü kapatılacak bir kelâm değil. Kurtulmuş’un “Suriye politikamız yanlıştı” açıklaması da bir iflasın itirafıdır. Kurtulmuş tabii ki tuzu kuru bir şahsiyet, söz konusu yanlış politikayı, adını vermeden Ahmet Davutoğlu’nun üzerine yıkıverdi malum. “Hata yapmak insanlara özgüdür, bunu başkalarının üstüne atmaya politika denir” diyen her kimse, pek bir haklı.

Rusya, aslında pek de güven duymadığı Türkiye ile iyi ilişkilerinin hatırına şu Astana Görüşmeleri’nin Rusya ile Türkiye’nin başarısı olduğunu söyledi ama Türkiye’nin “başarısı” cihatçı grupları görüşme masasına getirmekse, bu, söz konusu örgütler üzerindeki Türkiye etkisini gösterir. Bu etkinin Suriye’nin mahvolmasına yol açan bir etki olduğunu bilmeyen mi var? “Yaramaz çocukları” masaya götürmek bir başarıdan çok, onlar eliyle girdiği bataklıktan çıkma çabasıdır Türkiye’nin. Şimdi Astana’da Rusya, Türkiye, İran anlaştılar, sonuç bildirgesi üzerinde uzlaştılar. Masada Suriye’nin krizin başından beri dile getirdiği, “Türkiye sınırı kapatmalıdır” talebi de vardı. Bu talebe Türkiye tarafından herhalde olumlu bir yanıt verilmemiş olsa bu anlaşma/uzlaşma sağlanmış olmazdı. Demek ki yakın bir zamanda sınırın kapatıldığını göreceğiz.

Eğer bu olursa Türkiye’nin başından beri alabileceği böyle bir önlemi almadığı için suçlu olduğu ortaya çıkacak iyice. Kapatılan sınırın gerisinde yani Türkiye topraklarında kalan cihatçıların tepkisinin ne olacağı da sır değil. Binlerce cihatçının bulunduğu ülkemiz, daha önce de söylediğim gibi, Ortadoğu’nun “terörünü” bünyesine almış bir ülkeye dönecektir.

Bugüne kadar Türkiye’nin üzerlerinde etkili olduğu cihatçı gruplara bundan sonra “uslu durun” deme şansının olduğunu kim söylüyor gerçekten?

Bir diğer “başarı” Kürt kurumlarının Astana’da yer almaması konusundaki talebini muhataplarına kabul ettirmekse, Türkiye burnunun dibinde Kobani’de Kürtlere destek olmak amacıyla ABD tarafından kurulan en büyük üssün varlığı karşısında nasıl tutum alacak? Türkiye’nin kabul etmediği, yok saydığı Kürt Gücü, bulunduğu coğrafyada büyük emperyal aktörler tarafından tanındığı sürece Türkiye’nin Astana’da Kürt bulundurmama başarısının bir kıymeti harbiyesi yok tabii ki.

Kürt korkusunun değiştirdiği bir Suriye politikası var artık Türkiye’nin. Başka etkenlerin yanı sıra bu korku yüzünden de Rusya’yla iyi olmayı seçmek zorunda kalan Türkiye, eğer yapılacak olursa, Cenevre’deki Suriye toplantılarında Kürtleri de karşısında bulacak taraf olarak. IŞİD’e karşı kurulan koalisyona katılmakta nazlanan Türkiye, IŞİD’le mücadelede en önemli güç olarak kabul edilen Kürtlerin dışlanmasını Astana’da olduğu gibi kolay sağlayayamayacak.

Hep söylendiği gibi Kürt sorununun artık uluslararası bir sorun, çok aktörlü bir olgu olduğu bundan sonraki gelişmelerde daha iyi sezilebilecek.

Şimdi, ateşkesin gerçekleştirilmesi, ardından denetlenmesi konusunda söz vermiş Türkiye, olası bir ateşkes ihlalinde sorumlu olacak. Çünkü “masaya oturttuğu” cihatçıların eylemlerinden sorumlu olduğunu Astana’da kabul eden o. Astana’da kim ne söz verdiyse onu yerine getirmek zorunda, Türkiye dahil.

Türkiye’nin “başarısını” bakalım nasıl anlatacak yandaşlar. Politikayı “sezdirmeden değiştirmek” her zaman olacak şey değil.
“Sezeceğiz” bu kez.
Hem de “derinden”.