Sezer, bu fotoğrafın neresinde?

15 Temmuz’u tezgahlayan alçakların kuşkusuz en büyük hedefi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dı. Şükürler olsun ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin seçimle işbaşına gelmiş hükümetini devirmek isteyenler başarısız oldu.

Doğal olarak her demokrasinin yapması gereken, darbecileri yargılamak, arkasındaki güçleri açığa çıkarmak olmalıydı elbette. Darbeden saatler sonra olağan şüpheliyi açıkladı: Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ).

Emniyet ve yargı hemen “gereğini” yaptı. On binlerce kişi ya tutuklandı ya da işinden oldu. 15 Temmuz gecesi üzerine bombalar yağan Meclis de, bu alçaklığa karşı elbette harekete geçmeliydi. Beklenti neydi, adli süreç devam ederken meselenin siyasi boyutuna ilişkin ipucu bulmalarıydı değil mi?

Gelin görün ki Meclis’te kurulan komisyon, iktidar milletvekilleri sayesinde “dostlar alışverişte görsün” kıvamında bir işlev bile göremedi. Hoş, geçmişteki Gülen sevdasıyla bilinen AKP’li Reşat Petek’in başkanı olduğu komisyondan fazlasını beklemek hataydı belki de.

Darbenin siyasi ayağını ortaya çıkarmak için hiçbir şey yapmayan komisyon, darbeyi saatler öncesinde haber alan MİT Müsteşarı’na yazılı soru bile sorma gereği duymadı. Komisyon, boğazından bağlanarak rehin tutulan Genelkurmay Başkanı’na yazılı soru gönderdi. Ama oteli bombalanan, darbecilerin 1 numaralı hedefi olan Cumhurbaşkanı’nı tek bir soru sormaya cesaret edemedi.

Ama haklarını yemeyelim. Cumhurbaşkanı’na yazılı soru göndermişler. Ama darbeyi yaşayan Cumhurbaşkanı’na değil. 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e... Darbeden 9 yıl önce görevden ayrılan, Başbakan sıfatını taşıdığı sırada Erdoğan ile iki yıl görev yapan Sezer’e, darbe komisyonu yazılı sorular göndermiş. FETÖ’nün nasıl büyüdüğünü Sezer’e sormuş komisyon. Ama en çarpıcı soru şu olmuş: “Devlet aklı, 2000’lerde himmetle devasa büyüyen Bank Asya ve Kaynak Holding’i nasıl fark etmedi?”

Bu soruyu görünce, haliyle insanın aklına o meşhur siyah-beyaz fotoğraf geliyor. 1996 yılındaki meşhur aile fotoğrafı. Gülencilerin Bank Asya’sının açılış fotoğrafı. Kimler yok ki... Tansu Çiller, Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Fethullah Gülen.. Fotoğrafı epey yakından inceledim, Sezer’i o karede bulmak için. Bulamadım. Ama sonra fark ettim ki 1996’da Yekta Güngör Özden’in başkanı olduğu Anayasa Mahkemesi’nde üyelik yapıyordu.

Bu fotoğrafı bir kenara koyarak devam edelim, madem komisyon karar vermiş biz de aklımıza gelen soruları ekleyelim... Belki bunları da Sezer’e sorarlar:

“25 Ağustos 2004’te başkanlığınızda toplanan MGK, Gülen hareketine karşı eylem planı hazırlama kararı aldı mı, almadı mı?

Bu sırada dönemin başbakanı kimdi? Peki bu MGK kararı için ‘Yok hükmündedir, hiçbir karar almadık’ diye övünen kimdi?

Görev yaptığınız dönem boyunca tek bir cemaatçi hakim, savcı, bürokrat ataması yaptınız mı?

Ordudaki terfilere müdahale edip bugünün darbecilerinin yolunu açtınız mı?

Ya da ordudaki bütün hiyerarşiyi yerle bir eden kumpas davaları sırasında ‘Ben bu davanın savcısıyım’ diye demeç verdiniz mi?

Statta on binlerin önünde ‘Bitsin bu hasret’ diyerek Gülen’i davet ettiniz mi, açılış fotoğrafında bulunmadığınız Bank Asya’nın adını futbol ligine verdiniz mi?”

Son sorum komisyona:

“Gülen’e emekli maaşı veren SGK’yı bile sorgulayanların, ‘Ne istediyse verdik’ diyenlere yönelteceği tek bir soru yok mudur?”

*****

Milli iradeye “yıldız”lı hakaret

sezer-bu-fotografin-neresinde-227884-1.Akşam gazetesinden bir örnek daha verelim. Milli iradeye bu kadar büyük bir saygısızlığa nasıl imza atılır, hâlâ inanamıyorum.

Söyleşi yaptıkları astrolog şöyle buyurmuş:

“Satürn iki buçuk yıldır Türkiye’yi zorlamıştı, bu zorlamanın etkisi son buluyor. Ülkemizin geleceği global açıdan çok yüksek seviyeye çıkacak. Cumhurbaşkanlığı sistemine de geçeceğiz.”

Yahu, biz cumhurbaşkanlığı sistemine geçip geçmemeyi yıldızlara mı soracağız, Satürn’e mi danışacağız, Mars’la mı müzakere edeceğiz. Değil birkaç gezegen tüm güneş sistemi karşı gelse, milli irademizin dışına çıkmayız.

Hayır, gazetenin 1. Sayfasındaki habere göre de zaten milli iradenin yüzde 60’ı (cumhur)başkanlığı sistemini destekliyormuş. Yıldızlara ne hacet? Yalnız söyleşiyi bir çırpıda okudum, aşk ve ihaleler ile ilgili tek bir satır yoktu. Belki “Erdoğan’a aşığım” diyen patrona özel servis edilmiştir o bölümler.

*****

2016’nın en pişkin açıklamasına buyrun...

sezer-bu-fotografin-neresinde-227889-1.

Bırakın gazeteci kimliğini, bu ülkenin yurttaşı olarak türlü pişkinliklere, yüzsüzlüklere tanık oldum. Ama 2016’nın son günlerindeki bir açıklama, gerçekten aklımızla, hafızamızla alay eden, mide bulandıran cinstendi.

AKP Grup Başkanvekili Naci Bostancı, sabah kapısına dayanan polisler tarafından gözaltına alınan gazeteci arkadaşımız Ahmet Şık ile ilgili şu açıklamayı yaptı: “Ahmet Şık umarım serbest kalır. Gülen’le ilgili kitap yazıp toplumu uyarmıştı.”

Türkiye’ye dün öğle saatlerinde ışınlanmış olsanız, “Aman ne güzel, bakın iktidar partisinin önemli bir yetkilisi, gazetecilerin tutuksuz yargılanmasını istiyor” diyeceksiniz.

Gelin görün ki hafıza çok fena bir şey. Bugün FETÖ-savar kesilen AKP’nin Grup Başkanvekili, kumpas davalarıyla Ahmet içeri atıldığında ne yapıyordu? “AKP Amasya milletvekili” sıfatıyla Zaman Gazetesi’nde köşeler döşenmiyor muydu? Hangi Zaman Gazetesi? Ahmet Şık, Nedim Şener, Soner Yalçın, Yalçın Küçük Mart 2011’de tutuklandıktan sonra şu manşetleri atan gazete:

“Ergenekon’un medya planı hiç değişmiyor”

“Bu mu gazetecilik?”

“Açıklanmayacak deliller var.”sezer-bu-fotografin-neresinde-227890-1.

Hani yazdığı gazeteden dolayı suçlamayalım diyeceğim ama o dönem yazdığı köşe yazılarını da unutmadık. Naci Bostancı, 9 Mart 2011 tarihli Zaman’da “Tutuklamalar ve basın özgürlüğü” başlıklı köşesinde bakın neler sayıklıyordu:

“Artık özgürce darbecilik meşru gösterilemeyecek, toplumsal mühendislik sele serpe yapılamayacaktır. Hemen belirtelim. Mevcut iktidara karşı muhalefet eden her gazeteci gözaltına alınmıyor, Ergenekon ile ilişkili hale getirilmiyor. Burada başka tür bağların, girişimlerin söz konusu olabileceğini akılda tutmakta fayda vardır.”

Dün darbeci diye Ahmet tutuklanırken böyle alkış tutan Bostancı ve benzerlerinin timsah göz yaşlarına inanmak mümkün değil. Ahmet Hakan dün Hürriyet’teki köşesinde Ahmet Şık için “her devrin mazlumu” diye yazmsezer-bu-fotografin-neresinde-227888-1.ış.

Bu benzetmeden devam edelim. Her devrin muktediri ve pişkini olmaktansa, her devrin mazlumu olmak yeğdir.

*****

Yargımız bu hakareti sineye çekecek mi?

sezer-bu-fotografin-neresinde-227891-1.Sevinçleri kursakta bırakma konusunda iddialı bir ülkede yaşıyoruz. Ahmet Şık’ın gözaltına alındığı gün Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay’ın serbest kalmasına sevinemiyoruz.

Neyse, meselenin bu kısmı bizim yüreğimizi burkuyor ama yargımızın haysiyetiyle oynanan haberler canımızı daha bir sıkıyor. Erdoğan ve Alpay’ın serbest bırakılmasını “Konsolos destekli duruşmada tahliye” başlığıyla verenler ne demek istiyor? Yüce yargımız, birkaç konsolos gelince kararını değiştiriyor mu? Yargımızın dış güçler tarafından yönlendirildiğini mi ima ediyorsunuz? Gazetecileri tweetlerinden dolayı gözaltına aldıran Basın Savcılığı, Akşam Gazetesi’nin bu çirkin yaklaşımına seyirci kalmaz herhalde.

*****

Dünkü gazetelerin 1. sayfasında neden yoktu?

Daha önce de yazmıştık. Kabinenin kuşkusuz 1. sayfa reytingi en yüksek bakan Berat Albayrak. Meselenin, Erdoğan’ın damadı olmasıyla elbette ilgisi yok. Malum medyanın kendisinden “elektrik aldığı”ndan eminiz.

Bakın yine yanlış anlıyorsunuz. Havuz patronlarının enerji ihalesi almalarının konumuzla hiçbir ilgisi yok. Merak ettiğimiz sadece şu... Neredeyse havuz medyasının her gün 1. sayfadan gösterdiği Albayrak’a neden dün tek satır bile yer vermediler?

Havuz medyasına iletim hatlarında mı bir kopukluk oldu?

İstanbul’un karanlıkta kalmasından, milyonlarca insanın soğukta donmasından söz etmese de olurdu hani...