Yarın başlayacak İstanbul Uluslararası Şiir Festivali’nin sunuş yazısında “İstanbul, şiirin başkentlerinden biri, belki birincisidir. Şiirlere konu olmuş....

Yarın başlayacak İstanbul Uluslararası Şiir Festivali’nin sunuş yazısında “İstanbul, şiirin başkentlerinden biri, belki birincisidir. Şiirlere konu olmuş, şairlere ev sahipliği yapmış, her anında, her zamanında şiiri yaşamış bir şehir” deniyor. Elhak öyledir de, devamında da bahardan dem vurmak gerekir, ‘İstanbul baharın da başkentlerinden biridir’ deyip, baharın ve şiirin bu şehre erguvanlarla geldiğini de eklemek gerekir.

 

Lale festivali bitti, erguvan bayramı geçti, şehirde güzel çiçek kokuları güzel çocuk kokularına karıştı, malum arada 23 Nisan’ı da kutladık. İstanbul böylece renklerin, kokuların ve çocukların başkentlerinden biri olduğunu da bu baharda duyurdu. Araya başka kokular da karıştı elbette, işçiye, öğrenciye, halka biber gazı sıkan polisin cansiparane Taksim savunması hepimizin gözlerini yaşarttı. Ne diyelim gazaları mübarek olsun! Olsun da bu son olsun! Ezcümle renk var, koku var, çiçek var, şiir var, bahar var da bayramı yok! Hak’katen 1 Mayıs işçi bayramından geçtim, bunlar insana yakında bahar bayramını bile kutlatmazlar! Uzatmayalım, sonunda nurtopu gibi bir de polis bayramımız oldu hem de 1 Mayıs’ta! Şimdi iki şiir festivali arası polis bayramı olunca, ‘ee, polisin vurduğu yerde şiir biter’ denmesi de yerinde olacaktır.İsteyen istediği gibi yorumlasın, artık şiir nasıl biterse! Fazla açıldığı için mi biter yoksa içine kapandığından mı?

 

Kısacası: Festivaller de mevsime uydu, çiçek açtı, iki şiir festivalimiz birden oldu, önce Beyoğlu Şiirİstanbul yapıldı, yarın da İstanbul Uluslararası Şiir Festivali başlıyor. Şaka gibi değil mi? Ama değil. Üstelik bir kaç yıldır dünya şairleri nisan-mayıs aylarında İstanbul’a şiir buluşmasına geliyorlar, İstanbul tepeden tırnağa şiir kesiliyor, ama aynı zamanda da mevsimlerden Şiirbahar oluyor, şehir şiiristan oluyor.

Şiirbahar deyişim şundan: Her şeyi fazla ciddiye alıyoruz, hayat ciddi, trafik ciddi, iş, sağlık, ekonomi, çocuklarımızın istikbali, solun durumu, eğitim sorunu, memleketin hali ciddi mi ciddi. Eyvallah, ama o kadar ‘ciddi’ olmayan şeyler de var şükür, sinema, tiyatro, müzik, edebiyat, şiir gibi. Tamam bazıları bunları fazlasıyla ciddiye alıyor, yazıyor, çiziyor, çekiyor, oynuyor filan. Niye mi yapıyorlar bunları, siz kendinizi fazla ciddiye almayın, ciddiyet hastalığına yakalanmayın diye!

 

Yani demem o ki, nasıl aklınıza esip şuradan bir film seyredeyim deyip sinemaya dalıyorsanız, şiir festivaline de öyle gözükapalı girebilirsiniz. Ola ki dünyanın ve Türkiye’nin şairlerinden birinin de size dair ya da sizin için bir çift dizesi vardır söyleyecek. İşte o sizin olan dizeleri alıp çıkacaksınız mekandan. Böyle bir güzellik! Ya da alışveriş diyelim, tanışgörüş diyelim, duyuşbuluş diyelim, şiirmiir de diyelim. Devamını da siz getirin, çoğaltın sözcük buluşmalarını!

 

Ben gideceğim İstanbul Şir Festivali’ne, sadece katılımcı olduğum için değil elbette. Başka ülkelerin dillerini, sözcüklerini, o dillerde şiirin nasıl durduğunu, okunduğunu duymak, şairlerin aslında ne kadar ‘kötü’ okurlarsa okusunlar, şiiri en ‘güzel’ ve elbette doğru okuduklarına bir kez daha inanmak, belki de bir kaç şiirden ödünç dizeler almak, o şiirlerle şiirlerim arasında bir ‘imge kardeşliği’ kurmak için de gideceğim. 20’si Türkiye’den, 20’si İngilizce, Fransızca, Arapça, İspanyolca, Katalanca, Slovence, Rusca,vb..dillerin şairlerinden tam 40 şair var, “Kırk şair birden olsam yazamam bir hevesi” demek için de gitmek gerekiyor belki de. Sirkeci garından Caferağa medresesine, Emirgan Sarı Köşk’ten Yerebatan sarnıcına, çeşitli kitabevlerine kadar pek çok yerde 13-17 Mayıs tarihleri arasında bu 40 şairin şiir okumaları, toplantılar ve konserler var. Hepsi ücretsiz ve herkese açık. Artık İstanbul’daki ‘duyarlı’ arkadaşlarla şiir yazan 3-5 bin civarındaki şair ve adayı mekanlara sığmaz ümidindeyim!

Geçen yılki ‘Şiirİstanbul’ vesilesiyle ve 1 Mayıs 2007’deki polisin halkla ilişkiler faaliyetini gördükten sonra şunları yazmıştım:”Şimdi sevgili Adnan Özer ve Zeki Tombak arkadaşlarıma bir önerim var: 2008’deki Şiirİstanbul’u 1 Mayıs’tan başlatsınlar, şairler Taksim’de, Galatasaray’da, Tünel’de, Galata meydanında o gün şiirler okusunlar. Herhalde diplomatik skandal olmasın diye yabancı şairlere dokunmazlar, bizimkilere de ‘bunlar zaten şair, kendilerine hayrı yok, kaldı ki memlekete zarar versinler!’ filan diye ses çıkarmazlar. Yani, öyle sanıyorum. Yok eğer tersi olursa, konuk şairler de biraz heyecan yaşamış olurlar, unutulmaz bir 1 Mayıs hatıraları olur. Hem şairlerin de ‘farklı demokrasi ve özgürlük’ deneyimleri yaşaması  kötü mü olur? Bu arada şiir de sokağa, meydanlara çıkmış olur, şairler halkla tanışır, hayata karışır, İstanbul’daki bir şiir festivaline de bu heyecan yakışır!”

 

Arkadaşlar iyi ki beni dinlememişler, 1 Mayıs’ta gördüğümüz gibi yerli tarifesinin yanı sıra bir de turist tarifesi vardı polisin, konuk şairleriyse ellerinden ben bile kurtaramazdım!