Büyüklüğü milyar dolarlarla ölçülen suç gelirleri, bankacılık sistemine giriyor ve bu para ekonomiye cansuyu veriyor. Bu haliyle sektör, Türkiye’nin cari açığının finansmanı sorununa “öyle ya da böyle” çözüm üretiyor. Haliyle, çetelere çökmenin bir ekonomik maliyeti de var.

Şimşek ile Yerlikaya’nın kaderinin kesiştiği nokta
Suç örgütü lideri Ayhan Bora Kaplan, 7 Eylül’de yurtdışına çıkmak üzereyken yakalandı (Fotoğraf: DHA)

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek göreve geldiğinden bu yana Dünya’yı turluyor ve para arıyor. Belli ki henüz bulabilmiş değil. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya da, çetelere çöküyor. Belli ki henüz bitirebilmiş değil.

Her iki bakan da seçimden sonraki Türkiye’nin “aks değişiminin” simgeleri. “Normale dönüş” başlığıyla sunulan bu değişimde kritik görev Mehmet Şimşek’in omuzlarında. Para bulamazsa, çetelerle mücadele akamete uğrayacaktır. Zira konu, sadece hukuki değil aynı zamanda da ekonomik. Çetelerle mücadele konusu, Türkiye’nin en hızlı büyüyen, ekmek su kadar ihtiyaç duyduğumuz döviz girişi sağlayan sektörünü ilgilendiriyor; yani suç sektörünü… Sektör öylesine palazlanmış ki, bu sektörün çökertilmesinin ekonomik maliyeti üzerine düşünmeye değer.

SUÇ SEKTÖRÜNÜN BÜYÜKLÜĞÜ NE KADAR?

Sadece uyuşturucu verilerine bakarsak, “suç sektörünün” ekonomik hacmine ilişkin fikir edinebiliriz. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2023 Uyuşturucu Raporu özellikle Captagon ve Metamfetamin piyasasının adeta patladığını ortaya koyuyor. Rapora göre, 2020’de 2,9 milyon adet Captagon yakalanmış. 2021’de bu sayı 13,8 milyona, 2022’de, 23,9 milyona yükselmiş. Captagon hapında 2 yılda 8 katlık bir artış var. Metamfetaminde tablo daha vahim. 2020’de 4,1 ton metamfetamin yakalanırken, 2022’de bu tutar 16,2 tona yükselmiş. Biraz daha geriden gelelim, 2018’de yakalanan metamfetamin miktarı ton bile değildi, 566 kiloydu.

“Yakalanan tutar, satılanın beşte biridir” varsayımı üzerinden Captagon ve Metamfetamin pazarının ne kadar büyüdüğü tahmin edilebilir. Fakat bu maddelere ilişkin tüm fiyatları bilmediğimiz için ekonomik büyüklüğü parasal tutar olarak ifade etmek zor olacaktır. Buna rağmen yakalanan uyuşturucu miktarından yola çıkarak, fiyata ilişkin tahmin yürüterek sadece bu iki maddenin satışından birkaç yüz milyon dolarlık, belki de milyar dolarlık bir pazar oluştuğunu söyleyebiliriz. Bu tüm uyuşturucunun da değil, sadece iki maddenin pazarı. Üstelik suç gelirleri sadece uyuşturucudan ibaret de değil, örneğin yalnızca yasa dışı bahis sektörünün büyüklüğü milyar dolarlarla ölçülüyor.

MİLYAR DOLARLARIN AKLANMASI SORUNU

Bunca çete, elde ettiği suç gelirlerini bir bankaya yatırmak, yani paralarını aklamak zorunda. Bankalar da kendilerine yatırılan bunca paranın kaynağını tespit etmekle sorumlu. Parasal büyüklük ve müşterinin geçmişi uyumsuzsa, banka MASAK’a şüpheli işlem bildiriminde bulunuyor. Bu yazıyı okuyan siz, maaş hesabınızda bir anda milyon dolarlar görürseniz, emin olun bu durumdan, sizden önce MASAK’ın haberi oluyor ve denetim süreci başlıyor. O halde para aklamak istiyorsanız, dikkat çekmemek zorundasınız. Fakat dijitalleşmenin ve yapay zekanın yaygınlaştığı çağımızda, bu tip şüpheli işlemleri tespit etmek kolaylaştığı için sadece Türkiye’de değil dünyada da para aklamak eskisinden daha zor. Bazen lüks otomobil ya da gayrimenkul ediniliyor, bazen para dikkat çekmeyecek kadar küçük parçalara bölünüp, binlerce banka hesabı aracılığıyla sisteme sokuluyor, bazen Kapalı Çarşı gibi nakit akışının çok yüksek olduğu mekanizmalardan faydalanılıyor, bazen yurtdışındaki Off Shore bankacılık kullanılıyor. Öyle ya da böyle büyüklüğü milyar dolarlarla ölçülen suç gelirleri, Türkiye’nin bankacılık sistemine giriyor ve ilginçtir, bu para ekonomiye cansuyu veriyor.

SİSTEM KAPALI DEVRE Mİ?

Fakat, bankacılık sisteminin muhatap olduğu “Suç Gelirleri” sadece Türkiye’deki çetelerin paraları değil. Çünkü sistem 70’lerdekinden çok daha farklı. Artık ulusal ölçekli bankacılık sistemlerinin yerine, küresel olarak tek bir bankacılık sistemi ve bu sisteme standartlar koyan uluslararası ekonomik kuruluşlar var. Dolayısıyla sisteme nereden girerseniz girin, küresel çetelerin gündeminde “Sisteme hangi ülkeden daha rahat girilir” sorusu var. Sadece çeteler değil, İran, Kuzey Kore, Venezuela gibi ABD ambargosu altındaki ülkeler için de aynı soru geçerli. Altın zengini Venezuela bunca altını uluslararası sisteme nereden sokacak? Bu vb. sorulara Türkiye’den olumlu bir yanıt geliyor ve ilki 15 Temmuz’dan hemen sonra 3 Ağustos 2016’da olmak üzere son 7 yılda 6 farklı Varlık Barışı yasası çıkarılıyor. Bu yasalarla Türkiye, yurtdışından gelen paranın kaynağını sormayacağını taahhüt ediyor. Kara paranın yurda girişini kolaylaştıran bu yasalarla para bulunmaya çalışılıyor. Gelen kara para, vatandaşlık satışlarıyla birleşiyor ve Türkiye’nin sokaklarında Balkanlar ve Kafkasya’dan gelen çeteler savaşıyor. Küresel çeteler, yerli çetelerle ortaklıklar kuruyor, birbirlerinin ilişki ağlarından faydalanıyorlar. Yani ortada sadece Türkiye çapında değil, uluslararası işbirlikleri olan ekonomik büyüklüğü milyar dolarlarla ölçülen dev bir endüstri var.

KAYNAĞI BELİRSİZ PARA GİRİŞİNDE REKOR!

İlk Varlık Barışı yasasının üzerinden 85 ay geçti. Bu 85 ayın 68’inde Türkiye, yurtdışından gelen paranın kaynağını sormayacağını taahhüt etti. Sadece yurtdışından değil, bir biçimiyle Türkiye’de edinilmiş malvarlıkları da Varlık Barışı yasalarıyla sisteme bildirilebilecekti. Böylece “Gelsin de nereden gelirse gelsin” anlayışıyla para bulunmaya çalışıldı. Bankacılık sistemi, tüm kaynaklarını ucuz kredilerle piyasaya pompalarken, suç gelirleri de bankaların gayrimeşru kaynaklarından oldu. Bu süreçte, Türkiye, Mali Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından kara paranın aklanması ve terörün finansmanının önlenmesine ilişkin standartlara uymadığı için 2021’de gri listeye alındı. 2022’de Ödemeler Dengesi’nde kaynağı tespit edilemeyen para girişinin takip edildiği “net hata noksan” kalemi 25,5 milyar dolarla tüm zamanların en yüksek fazlasını verdi. Karşılaştırma için; 1986’dan 2021’e kadar geçen 35 yılda Net Hata Noksan kalemindeki toplam fazla 30,5 milyar dolardı.

Yani Suç Sektörü, kapalı devre çalışmıyor, döviz girişi de sağlıyor. Bu haliyle sektör, Türkiye’nin cari açığının finansmanı sorununa “öyle ya da böyle” çözüm üretiyor. Haliyle, çetelere çökmenin bir ekonomik maliyeti de var. Peki ya politik maliyeti?

SUÇ SEKTÖRÜNÜ BİTİRMENİN POLİTİK MALİYETİ

Şimşek dünyayı dolaşıp para arıyor, Yerlikaya ise çetelere çöküyor. Her ikisinin de başarısı birbirine bağlı. Zira Şimşek para bulamazsa, Türkiye ya büyük bir ödemeler dengesi krizini omuzlayacak ya da son 5 yılda yaptığı gibi yeni varlık barışlarıyla kayıt dışı para girişlerine bel bağlayacak. Belki de Şimşek’in başarısızlığı, sadece kendisini değil Yerlikaya’yı da koltuğundan edecek. Çünkü Yerlikaya’nın çetelere yaptığı operasyonlar Şimşek’in para bulması için gereken zamanı daraltıyor. Şimşek para bulamadıkça, suç sektörünün yarattığı paranın önemi artıyor. Böylece, birisi güvenlik diğeri ekonomi alanındaki iki bakanın kaderi tuhaf biçimde birbirine bağlanıyor.