Sınıf listesi yerine kapısına seçmen listesi asılan okullar
Virüsten korunmanın en etkin yolunun mesafe olduğu biliniyor. Maske, aşı ve diğer önlemler mesafe daraldığında gerekli. Okullarda mesafeyi açmak için haftanın tatil günlerini de eğitim gününe dahil etmenin konuşulduğu şu günlerde MEB’e kapalı okulları açmasını önerebilir, kapalı okullarının yerini söyleyebiliriz.
Sınıfların kalabalık olmasından dolayı Eğitim Bakanlığını eleştirirken ona sınıfları nasıl seyrelteceğinin yolunu, yordamını, yöntemini de gösteriyoruz. Hemen bugün uygulanabilir yollardan birisi öğretmen sayısını, diğeri derslik sayısını artırmaktır. Üstelik ikisi de MEB’in elinde istemediği kadar mevcut. Atama bekleyen yarım milyonu aşkın öğretmen var, binlerce okul ise kapalı. Kızınız, oğlunuz, kardeşiniz değilse komşunuzun üniversite bitirmiş çocuğundan birisi mutlaka öğretmendir bunu görürsünüz. Kapalı okullar nerede derseniz sizlere uzak köylerden değil, Ankara’nın ortasındaki bir mahallede kapısı 4-5 yılda bir yapılan seçimlerde açılan 24 derslikli bir okulu gösterebilirim.
Fotoğrafta gördüğünüz okul, Ankara’nın Yapracık mahallesinde. Başkent’te hiçbir okulun sahip olmadığı kadar büyük, yeşil bahçesiyle bir okulda aranan tüm standartlara sahip. Kullanıma hazır 24 derslikli bu okulun kapısı sadece seçimlerde açılır. Her gün onlarca okul servis aracının geçtiği yola bakan bahçe kapısındaki moloz yığını okulun ölüme terk edildiğini gösteriyor. Tezgahı mermer olan laboratuvarı hiç deney yapılmamış gibi tertemiz duruyor. Okul, öğrenci olmadığı için kapalı değil, 22 yıl önce Ankara’nın çevresindeki köy okullarından biri iken bugün 75 bin nüfuslu Bağlıca, Yapracık ve Turkuaz Toki konutlarının ortasında metruk bir bina.
Kapısına öğrenci listesi asılması gerekirken seçmen listesi asılan bu durumdaki okul sayısı (Elimizdeki son verilere göre) 17 bin 234. Bir milyon 500 bine yakın öğrenci köyünden veya mahallesinden merkeze taşınıyor. Özel okullara ve kayıt kurallarına uygulanmaması nedeniyle yerleşim birimi dışındaki okullara taşınan öğrenciler bu sayıya dahil değil. 20 milyon öğrencisi, sınıf ortalaması 35 olan bir ülke faal durumdaki okullarını öğrenci yok diye kapatamaz. Öyleyse sebep ne, tasarruf mu?
Konusu Danimarka iç siyaseti olan Borgen adlı politik dizide, eski başbakanın kurduğu yeni partinin seçim beyannamesinin eğitim bölümü hazırlanırken parti lideri Birgitte Nyborg (Sidse Babett Knudsen) danışmanı Michael Laugesen’e (Peter Mygind) sorar: “Köy okullarının kapatılmasına karşı bir öneri, nasıl finanse edilecek?” Danışman “Küçük okulları açık tutmanın maliyeti, orada yaşayan insanları yerinde tutmanın getirisinin yanında hiçbir şeydir.” der. Parti lideri, danışmanını onaylamakla birlikte, ele aldıkları soruna kimsenin aklına gelmeyen zekice bir çözüm bulmuşlar gibi heyecan belirtisi göstermez. Çünkü bir yerleşim birimini herhangi hizmetten mahrum bırakmanın insanları o hizmeti alabilecekleri yere yönlendirdiğini, bunun da göç demek olduğunu bilirler.
Türkiye, kamu hizmetini belli yerlerde toplayarak ‘ihtiyaç duyan gelir alır’ politikası izleyerek köyleri, kasabaları hatta bölgeleri boşalttı. Sonra da arzı artırdığı merkezlerde kamu hizmetlerini satmaya, sattırmaya başladı. İnsanlar, temel ihtiyaçlarından biri olduğunu fark ettiğinden beri eğitimin peşi sıra, gittiği yere kadar gitmekte kararlı. Köyden şehire, şehirden başka ülkelere… Gideni geriye döndürmek zor ama okullarını, sağlık ocaklarını işler halde iade ederek insanları yerinde tutmak mümkün. Dış göç sorununu tartışmaya açan muhalefetin aynı nedenlerden kaynaklanan iç göçe çözüm ararken Danimarkalı danışmanı dinlemesinde fayda var.