Ülkenin sorunları günbegün artarken iktidar çözüm bulmakta çaresiz. Muhalefet ise dağınıklığı bir türlü aşamıyor. İktidardan muhalefete kadar siyasetin tıkandığı bu tablonun sonuna geliniyor. Var olan siyaset yapma biçimi ülke sorunlarını kapsamaktan çok uzak. Siyasetin yeni döneminde söylem değişikliğinin yanında pratiğinin de değişmesi şart.

Ülkenin gerçek gündemleri ile resmi siyasetin tartıştıkları arasındaki makas her geçen gün açılıyor. Devasa sorunlar birikti. İktidar dahil Meclis’te yer alan tüm partiler bu sorunlar karşısında yeni sözler, yeni çözümler üretmekte zorlanıyor. Halkın değişim talebinin farkındalar. Ama gerçek bir hamle yapmaktan uzaklar. O yüzden AKP için sürekli gündem Erdoğan’ın “kadro revizyonu” olurken muhalefet partileri için ise iç iktidar tartışması var.

Temel sorun gündemden uzaklaşmak da değil. Siyaset yapma biçimi de tıkandı. Liderlerin performansı ve Meclis konuşmalarıyla sınırlı siyaset,  bugünü karşılamada yetersiz kalıyor. Liderler ve parlak siyasetçilerle sınırlı siyaset döneminin sonuna doğru geliniyor. Çok net ki 28 Mayıs sonrası siyasetin sadece söylemi değil, aynı zamanda pratiği de değişmek zorunda kalacak.

İKTİDAR FARKINDA

Cumhur İttifakı’nı oluşturan partiler uzun bir süredir ürettikleri siyasetin çözüldüğünü görüyorlar. O yüzden Hüda-Par, YRP ve BBP ittifakın içinde muhalefet gibi durarak bu duruma karşı kendi çözümlerini üretmeye çalışıyor. Benzer bir durum belli farklıklar içerse de MHP için de geçerli. Bahçeli’nin partisinin diğerlerinden tek farkı, konsolide ettiği seçmen oranının siyasette oynamak istediği role yetmesi. O yüzden toplumun gündemiyle dolaylı yollardan ilişki kurarken, değişim yerine statükonun tahkim edilmesine dönük çaba harcıyor.

Siyasette yaşanan çözülme en çok AKP’yi etkiliyor. Parti istikrarlı bir şekilde eriyor. Ama Erdoğan’ın varlığı ve yaptığı hamlelerin partinin iktidarda kalmasını sağlaması şimdilik sorunun halının altına süpürülmesini kolaylaştırıyor. Erdoğan kabinede uzun süredir birlikte olduğu çalışma arkadaşlarını değiştirdi. Sıra parti ve belediyelere geldi. Kongrede partinin vitrininin büyük ölçüde değişeceği biliniyor. Belediye başkanları için de benzer bir hamle hazırlığı var. Özellikle muhalefetin elinde olan kritik il ve ilçelerde parti dışından isimlere de teklif götürülmesi bekleniyor. Köklü değişiklik olmadan görüntü kurtarılmaya çalışılıyor. Kazanmasına rağmen sürekli ekip değiştirmesinin altında yatan neden de tıkanan siyasette değişim duygusu yaratmaktan başka bir şey değil.

KENDİNE RAKİP OLDU

Meclis muhalefetinin durumu ise daha da içler acısı. Neredeyse toplumun yarısının destek verdiği bu toplam, şu anda adeta felç olmuş durumda. Ne yapacağını bilmiyor. Erdoğan’la mindere çıkan Kılıçdaroğlu ve Akşener bu güne kadar sürekli yenildi. HDP ise Demirtaş’tan sonra alanı dolduracak isim bulamadı. Kürt hareketi siyasete bildiği alandan devam etmek için peşi sıra kongre yapıyor. Bu arayışın somut çıktısı şimdilik yok gibi.

Akşener siyaseten anlam katamadığı partisini en azından ayakta tutmak için CHP’ye saldırma yolunu deniyor. O susunca yanındakiler konuşuyor. Parti kurmayları ve Akşener aslında İyi Parti’nin örgütler üzerinden yükselen bir yapı olmadığının farkındalar. Sadece, onları ‘şimdilik’ destekleyen seçmenleri var. Benzer bir durumun söylem ve tutum alışlarda büyük farklılıklar olmasına rağmen TİP gibi sol bir partide de olması, siyaset yapma tarzının yakınlığını da göstermesi açısında dikkat çekici.

Kafası son derece karışık, yurttaşın açtığı yoldan ilerlemeye korkan, seçim ve sandık üzerine kurulu bir siyasetle varılabilecek noktanın buradan daha ileride olması da beklenemez. Yerel seçimlerin kendi dinamikleriyle ilerleyeceğini ve genel seçim yerine ikame edilemeyeceğini düşünürsek, uzun bir süre ülkede sandık kurulmayacak. Kurumsal siyaset diye ifade edilen partilerden ve seçimlerden ibaret hayat, artık tek başına bir şey ifade etmeyecek.

Bu bağlamda, bugün üzerinde fırtınalar kopartılan ittifaklar meselesinin de parti içi iktidar kavgaların da çok anlamı yok. Çok açık ki tüm bunlar, ancak toplumun temel meseleleri karşısında bir yakınlaşma ya da ayrışma yaratıyorsa anlamlıdır ve ilerleticidir. Aksi durum, parti içi iktidar olma olanaklarından faydalanmak için mücadele etmektir ve hiçbir kıymeti yoktur.

MEDYANIN ‘MUHALİFİ’

Burada küçük bir parantezi de iktidar tarafından her türlü baskı ve eziyeti gören muhalefet medyası için de açmakta fayda var. Merkez medyanın çökmesi ile birlikte AKP ve Erdoğan karşıtı olan halkın çok önemli kısmı büyük oranda bu medya organlarını okur, izler ya da dinler oldu. Bu medya kuruluşları muhalefet için hegemonya kurma işlevi de gördü, görüyor. O zaman tam da burada sormak gerekiyor. Seçimin ardından geçen dört ayda bu mecralarda ne konuşuldu, ne yazıldı, ne anlatıldı? Toplumun gerçek sorunları, bu sorunlara karşı verilen reaksiyonlar ne kadar yer buldu? Onların yerini parti başkanlarının ve kurmaylarının açıklamaları, örgüt içi tartışmalar ya da ittifak tartışmaları mı aldı?

Kuşkusuz medya kurumları bu soruya “Tüm bu başlıklar haber ve biz de yayınlanmak zorundayız” diye cevaplayabilir ve çok da haklı bir gerekçe olur. Ama bu yanıtla yetinmeyip konuyu netleştirmek için sadece bir örnek üzerinden konuşalım. Örneğin, İzmir’de hafta sonu aynı saatlere denk gelen CHP il kongresi, Laiklik mitingi ve çoğunluğunu kadınların oluşturduğu Agrobay Seracılık grevi vardı. Neredeyse aynı tarih ve saate denk gelen bu üç olay, muhalefet medyasında ne kadar süre yer buldu ve tartışıldı. Bu soruya verilecek yanıtı sanırım biliyoruz.

BU ELBİSE DAR KALIR

ÇEDES, kıdem tazminatı, çalışanların ücretlerin belirlenme şekli, doğa katliamları, tarikat ve cemaatlerin önünün açılması, kadın haklarına özellikle nafaka, aile bütünlüğü üzerinden yapılan saldırılar, Kürtler ve sosyalistlere karşı süren baskılar artarak sürüyor.

Çok açık ki gelir adaletsizliği, yoksulluk, işsizlik, dinci gericilik, göç sorunu, demokrasi ve özgürlükler gibi onlarca başlık sürekli sıcak kalacak.

Bu sorunlar karşısında iktidar da muhalefet de gözlerini ve kulaklarını kapatıp dikkatleri ne kadar başka yöne çekmeye çalışsalar varlığını unutturma şansları yok.

Muhalefeti iktidarı yokmuş gibi davransa da öncelikle Türkiye’nin dinamikleri buna müsaade etmeyecektir. Kadınlar, gençler, emekçiler, yaşam ve doğa savunucuları, o “laik teyzeler” hiçbiri ülkenin sesiz sedasız el değiştirmesine izin vermeyecektir.

Bugün çözülen ve çöken siyasetin karşısında güçlenecek olan da bu olacaktır. Kendilerine sadece sandığa gidip oy vermekle görevli seçmen muamelesi yapanlara inat, örgütlenmiş bir halkın varlığı yeniden sahne almaya hazırlanıyor.