Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhur İttifakı’ndan maksimum verim aldı. Kılıçdaroğlu ise yanında olması gereken diğer partilerden aynı sonucu elde edemedi. Bu durum bir kez daha Erdoğan’a kazandırdı. Yurttaş el yordamıyla doğruyu bulmaya çalıştı. Aslında bu sonucun Erdoğan’ın kazanma becerisinden çok muhalefetin yanlış tercihlerinin bir sonucu oluştuğunu söylemek mümkün.

Siyasetsiz seçime halk tepkisi
Fotoğraf: Depo Photos

Seçim bitti tartışması devam ediyor. İktidar cenahında kabine değişikliği ile birlikte birçok yeni soru ortaya çıkarken muhalefette mesele iç hesaplaşmaya dönüştü.

Erdoğan seçim sonrası neredeyse kampanyasının tüm argümanlarını yok sayan adımlar attı. Kabine, sürekli hakaretler yağdırdığı “batı” ile dostluk kurma köprüsüne dönüştü. Ekonomide kendi cümleleri ile “rasyonal” olana dönüldü. Perşembe günü yüksek faiz artışı bekleniyor. İç politikada dengeleri değiştirecek bakanlar ortadan kayboldu. İttifakın küçük ortaklarından biri serzenişini klip çekerek gösterirken diğeri de 2028’de iktidar müjdeledi. MHP lideri Bahçeli ise “artık siyasetin kilidi biziz” dedi.

Başta CHP, İyi Parti ve HDP olmak üzer muhalefetin diğer bileşenleri yoğunluğu iç muhasebeye vermiş durumda. Deva, Gelecek ve Saadet Partisi ise durumlarından memnun görünüyor.

DAHA ÇOK SU KALDIRIR

Tarihin en önemli seçimlerinden biri geride kaldı. Kuşkusuz ki ciddi değerlendirmeler ışığında köklü sonuçlar üretecek. Kampanyalardan, aday belirlenme sürecine kadar her adım konuşulacak. Geleceğe dair atılacak adımlar bu değerlendirmeler ışığında gerçekleşecek.

Bu aşamaya geçilmeden önce seçim sonuçlarına bir kez daha bakmak onları yeniden değerlendirmek faydalı olacaktır.

Biz rakamları değerlendirirken tıpkı seçim sonuçlarının yarattığı Türkiye haritası gibi ikiye bölerek yaptık. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun önde bitirdiği 15 büyükşehri aldık, diğere tarafa da AKP’nin kazandığı büyükşehirlerin de olduğu geride kalan 66 ili değerlendirmeye koyduk.

RAKAMLARIN DİLİYLE

Öncelikle 15 kentin değerlendirildiği yandaki tabloya baktığımızda en çok dikkatimizi çeken konu milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kullanılan oylar. Bu tabloda sadece geçerli oyların esas alındığını söyleyerek duruma bir göz atalım. Ve bir başka altını çizmemiz gereken konu da bu 15 ilin toplam oyunun ülke seçmenin yarısı olduğu gerçeğidir.

Bu kentlerde milletvekili seçimleri için toplamda 27 milyon 691 bin 246 oy kullanılmış durumda. 14 Mayıs’ta sandığa gidip parti tercihinde bulunanların 26 milyon 963 bin 647. Daha açık bir ifade ile bu illerde sandığa giden seçmenlerden 727 bin 599 seçmen milletvekilliğinde oy kullanırken cumhurbaşkanlığı konusunda tercihte bulunmadı ve oy kullanmadı. Bu rakamın 28 Mayıs seçimlerinde ortaya çıkardığı fark 1 milyon 533 bin 153 oldu. Yani 14 Mayıs’ta milletvekili seçmek için sandığa giden seçmenle 28 Mayıs tarihinde 2. Tur için sandığa giden seçmen sayısında 1 milyon 500 binden fazla bir fark var. Bunun Kemal Kılıçaroğlu’nun seçim kazandığı 15 ilin verileri olduğunu hatırlatmak isteriz.

Çünkü diğer illerde durum daha farklı. Ülke genelinde 14 Mayıs milletvekili seçimlerinde kullanılan geçerli oy sayısı 54 milyon 442 bin 419 oldu. Aynı tarihte cumhurbaşkanlığı seçimleri için kullanılan geçerli oy sayısı ise 54 milyon796 bin 074 olarak gerçekleşti.

Yani 15 ilden farklı olarak diğer illerdeki seçmen önceliğini cumhurbaşkanlığı seçimlerine verdi. Aradaki 770 bin farkı eriterek 300 bin civarında bir farkın oluşmasına yol açtı.

Bu sonuçlara bakıp kestirmeden “Kemal Kılıçdaroğlu seçmenini konsolide edemedi” sonucuna varmak hiç doğru olmayacak. Çünkü farklı rakamlara baktığımızda başka gerçeklerle de karşılaştığımızı göreceğiz.

KILIÇDAROĞLU’NUN BİRİNCİ BİTİRDİĞİ 15 BÜYÜKŞEHİR

ERDOĞAN’IN BAŞARDIĞİ

Eğer bu tabloda ilk akla geldiği gibi mesele sadece Kemal Kılıçdaroğlu olsaydı seçimin birinci turda açık ara Erdoğan lehine bitmiş olması gerekirdi. Ama durum hiç de öyle değil.

Yeniden cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan’ın ilk olarak 3 büyük kentteki performansına bakalım. Erdoğan 14 Mayıs seçimlerinde İstanbul’da Cumhur İttifakı’nın aldığı oydan toplam 100 bin daha az oy aldı. Bu rakam Ankara’da 80, İzmir’de 40 bin oldu. Çalışmasını yaptığımız 15 büyükşehrin nerdeyse tamamında aynı sonuçla karşılaşıyoruz. Erdoğan kendi ittifakının gerisinde bir oy aldı. Eğer ortada bir başarısızlık varsa tıpkı Kılıçdaroğlu’nda olduğu gibi Erdoğan için de aynı cümleleri kurabiliriz.

Ama bir farkla, o da seçimi muhalefetin kaybettiğini unutmadan bu değerlendirmeyi yapmak gerekiyor.

Erdoğan oyunu artırmadan, hatta ittifakının oyunu artırmadan nasıl seçim kazandı? Burada merceği Erdoğan’dan çok muhalefete çevirmekte fayda var.

İlk bakışta ulaşabileceğimiz sonuçlara gelince:

1- Cumhur İttifakı’nın her partinin kendi logosuyla seçime girme stratejisi işe yaradı. Büyük kentlerde sandığa gidişi artırdı.

2- Millet İttifakı’nın izlediği politika farklılıkları görünmez kıldı. İttifakın tamamını mobilize edemedi. AKP’nin öncülü ya da AKP’den ayrılanların oluşturduğu muhafazakar partilerin ittifaka desteği neredeyse sıfıra yakın odu. Bunun neticesinde:

Büyük kentlerde Deva ve Gelecek hatta Saadet Partisi taraftarını sandığa götürmekte zorlandı. Gidenlerin oylarının bir bölümü kendi milletvekili adaylarının olduğu CHP yerine Yeniden Refah’a gitti. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise tarafsız kaldı. Bu nedenle bu kentlerde cumhurbaşkanlığı seçiminde kullanılan oylar daha düşük oldu.

Diğer şehirlerde AKP’den çözülen seçmen parti tercihinde bulunmadı ya da cumhurbaşkanlığında Erdoğan’ı tercih etti. Millet İttifakı’nda yer alan muhafazakar partiler seçmenin yönünü CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na çeviremedi. Bunların yanında ikinci tur seçimlerinde İyi parti ve kısmen de HDP seçmeni sandığa gitmedi.

Sonuç olarak Erdoğan ittifakından maksimum verim alırken, aslen Millet İttifakı’nın yanında olması gereken diğer partilerin ve millet ittifakından dökülenlerden aldığı oylarla seçimi bir kez daha kazanmayı başardı.

Bu sonucun Erdoğan’ın kazanma becerisinden çok muhalefetin yanlış tercihlerinin sonucu oluştuğunu söylemek mümkün.

SİYASET OLMAYINCA

Yaklaşık bir yıl önce tüm kamuoyu yoklamaları ülkede değişim isteyenlerin yüzde 60’ın üzerinde olduğunu söylüyordu. Başkanlık sistemine destek yüzde 35’ler civarındaydı. Erdoğan bu tabloyu değiştirmek için sürekli farklı denemeler yaptı. Yasaları değiştirdi, yargıyı kullandı, ittifaklarını gözden geçirdi. Muhalefet tüm bunlar yaşanırken yurttaşı yaşadığı büyük yıkım karşısında sesiz kalması, sokağa çıkmaması konusunda ikna etmekle uğraştı.

Toplumun temel sorunları sahipsiz kaldı. Adayın kim olacağı, ittifakların nasıl dizileceği Millet İttifakı’nın (Bu kısmına Emek ve Özgürlük İttifakı’nı da katabiliriz) temel gündemi oldu.

Daha ilk günden rejimin oylanması gereken bir referandum olan seçim muhalefetin beceriksiz hamleleri yüzünden adaylı bir seçime dönüştürüldü. Tüm bu koşullar altında Erdoğan’ın ülke gündeminin üzerini örttüğü kalın sis tabakası dağıtılamadı.

Siyasetin olmadığı, farklılıkların net olarak konulmadığı, tarafın belli olmadığı seçimlerde yurttaş el yordamıyla doğruyu bulmaya çalıştı. Bu koşullarda devletin tüm olanaklarına sahip olan Erdoğan ve rejim güçlerinin avantajlı olması kaçınılmazdı.

Değişimin çokça konuşulduğu bugünlerde bu tablonun göz önünde tutulması son derece faydalı olacaktır.

SOL Parti’nin diğer seçim değerlendirmelerden kendini ayıran çağrısı dünden çok daha önemli hale gelmiş durumda:

“Rejimin ayakta kalmasında toplumsal muhalefetin ve solun yeterince örgütlü olmaması da ciddi bir faktördür. Emekçi yoksul insanların sağın gerici ve milliyetçi hegemonyası altında kalmaya devam etmesi de bunun bir sonucudur.

Seçim sonuçları da ekonomik-sosyal kriz altında ezilen, gericiliğe ve baskıya karşı özgürlük ve barış isteyen toplumun değişim taleplerini yükseltecek bir toplumsal muhalefet ihtiyacını teyit etmiştir. Bu anlamda seçimin çağrısı toplumsal mücadeleye ve soldadır.”