Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

İzlediğiniz ve bildiğiniz gibi bendeniz iflah olmaz bir AB yandaşıyı

İzlediğiniz ve bildiğiniz gibi bendeniz iflah olmaz bir AB yandaşıyım.

Avrupa Birliği'ni çağımızın en büyük ve en olumlu barış projesi olarak değerlendiriyorum.

Üstelik de AB'yi sol bir süreç olarak algılıyorum... Türkiye Solu beni affetsin ama önemli oranda kendisini bu sürecin dışında tutmasına da akıl sır erdiremiyorum.

AB'nin kendi sürecinde, hep düşlediğimiz Komünist bir dünyanın önemli birkaç ütopyasını yeşertebileceğini düşünüyorum.

"Bunlar nelerdir?" derseniz.... "Bireyin özgürlüğünden tutun da, halklar arasındaki kardeşliğin, halklar arasındaki sınırların kalkmasına kadar her türlü enternasyonalist taleplerdir" diyebilirim.

Burjuva demokrasisi, birçok tarihsel nedenle, kendi sınırlarını genişletmek zorunda ve AB'yle birlikte işte yeni bir süreç başlıyor.

Sınıfsal mücadele Birlik süreci içerisinde daha fazla gelişecektir.

Her ne kadar 'sermayenin birliği' gibi görünse de, ileride AB 'emeğin birliği'ne dönüşecektir.

 

Bu süreç sayesindedir ki zaten sınıf mücadelesi de kendisini gölgeleyen, perdeleyen bazı çelişkilerden kurtulmayı başarabilecektir.

Ulus devletin ve milli-etnik çelişkilerin sınıf çelişkisini her zaman perdelediğine ve sınıf mücadelesine ket vurduğuna tarihte ve bugün hep birlikte tanık olduk.

Şimdi artık AB'yle birlikte kitlenmiş durumdaki sınıf mücadelesinin de önü açılacaktır. Bizim de bugüne kadar sınıf mücadelemizde en büyük eksiğimiz, sınıf mücadelesi yaparken kimlik mücadelemizi bir kenara atıyor olmamızdı. Ondan sıyrılmadan, ama onun gölgesinde yapıyorduk.

Şimdiden sonra ancak kimlik mücadelemizi de aşıp gerçek sınıf mücadelesine girebileceğiz.

Özetlersek eğer AB, her anlamıyla bir arayıştır.

Özellikle de Sol'un kendini arayışıdır.

 

Avrupa Birliği kriterleri açısından dananın kuyruğunun kopacağı asıl gündem maddelerine 17 Aralık sonrası gelinecek.

Görülecektir ki tüm bu maddeler ülkemizde ciddi bir zihniyet değişikliğine yol açacak ve bu değişikliğin ana eksenini de 'güvenlik' kavramı oluşturacak.

"Güvenlik" kavramı Avrupa Birliği'ne üye bir devlet için bugün ne ifade ediyor?

Komşularını potansiyel düşmanlar olarak değerlendirip onlara karşı her türlü silahlanmayı artırmak mı yoksa onları düşman görmekten vazgeçmek mi?

Daha da ötesi... "Güvenlik" kavramı Avrupa insanı için bugün artık salt savunmayla sınırlı bir kavram değil. Daha kaliteli bir yaşam standardına ulaşmaya ve daha iyisini kendinden sonra gelecek kuşakların da devam ettirmesine yönelik huzur ve güveni kapsayan bir ülkü sadece.

 

İnsana yakışır bir yaşamın sürdürülebilirliği değilse nedir güvenlik?

Sahi, nedir geleceğe güvenle bakmak?

Sahi nedir Sol'un güvenlik algılayışı?

Kuşkusuz bu soruların cevapları halen Avrupa'da da bitmiş değil ama kaçınılmaz gidişat gösteriyor ki düşman kavramından arınmak, savunma yerine sağlık, eğitim, kültür, çevre gibi insan yaşamının kalitesini artıracak diğer temel alanları yerleştirmek ve ortak emeği bu yönde harcamaktır artık güvenlik kavramının karşılığı.

Komşuya güven duymak silaha güven duymaktan çok daha ucuz ve çok daha önemli bir kavram.

 

17 Aralık sonrası Türkiye'nin önündeki yıllar gerçekten çok yaşamsal.

Temelleri Cumhuriyet'in kuruluşunda atılmış çağdaş uygarlık hedefinde ilerlemenin bugünkü aşaması için söylenecek ne varsa bu dönemde söylenecek, yapılacak ne varsa bu dönemde yapılacaktır.

Gayrı herkesin eteğindeki taşı dökme zamanıdır.

Ve asıl çağrım da Sol'adır.

Gelin "Avrupa Birliği Hareketi"ne dört elle sarılalım, cumhuriyetimizi gerçek anlamda cumhuriyetleştirelim ve demokratikleştirelim.