Çatışmaları anlamaya çalışırken, gerçekten ve çözümden en uzaklaştıran şey “an”a hapsolmaktır. İsrail’in “demir kubbe”sinin delik deşik ve Gazze’yi dünyanın en büyük hapishanesine çeviren çitlerinin yerle bir edildiği, İsrail’e havadan-karadan-denizden girilen saldırı da böyle konuşuluyor.

Hamas ve İslami Cihat terörist” olarak lanetleniyor. ABD’den AB’ye, Biden’dan Sanders’e tüm Batı’nın ağız birliği ile İsrail’in “kendini savunma hakkı”nı teslim ediyor. Hepsi her şeyi cumartesi sabahı başlayan saldırıyla çerçeveliyor.

Bu çerçevede, bir yanda tarafları çatışmayı sonlandırmaya çağıran, şiddet sarmalına dikkat çeken, vicdanları da “an”a ayarlı olarak harekete geçirip bir ateşkesle yatıştırmaya çalışmak var. Öte yanda, İsrail’in saldırıyı en ağır şekilde cezalandırması, “Hamas ve İslami Cihat’ı ezme”si. 

Ceza ne kadar ağır olursa olsun, bir “güvenlik devleti” olarak İsrail’in yerle bir olan imajını düzeltemeyecek ve Filistinliler ne bedel öderlerse ödesinler “kazanmış” hissedecekler.

İyimser olasılık şu: Birkaç güne kadar belki “şimdilik” kana doyulur, intikam duyguları biraz yatışır ve aracılarla durum yeni bir “çatışmasızlık” haline sabitlenir. Çözüme değil!

Kimileri için “son Filistinli etkisiz hale getirilene kadar” kimileri için de “İsrail yok olana kadar” çözüm olmayacak! Fizik ve kimya kurallarını toplumsal olaylara uyarlamak çok doğru olmasa da bu bağlamda şu söylenebilir: Hiçbir şey yoktan var, vardan da yok olmuyor. Ve sıkıştırılan her şey patlıyor!

Filistinlilerin on yıllardır nasıl sıkıştırıldığını, nasıl çaresiz ve yapayalnız bıraktırıldığını görmeden “an”daki patlamayı anlayamayız.

Anlamaya ve çözüme götürecek olan en sıcak “an”da çıkıp konuşan İsrail’in tanınmış gazetecilerinden Gideon Levy’nin yaklaşımıdır:

53 yıllık bir işgal ve 15 yıllık bir kuşatma her zaman böyle durumlara yol açar. (…) Şimdi bir yanda yıllarca süren yok saymanın ve Arapların ağır bir ayrımcılığa uğratılmasının sonucunu yaşıyoruz. Aynı zamanda, öte yandan kardeşlerinin İsrail işgali ve baskısı altında biteviye acı çektiğini gördüler. Bunun bir gün patlayacağı kesindi. Ve oldu işte. (…) Bu, aylar hatta yıllardır süren İsrail küstahlığının kaçınılmaz sonucu. İsrail ne isterse yapar ve bundan sorumlu tutulmaz, hesap ödemez düşüncesinin sonucu. Ordu tarafından desteklenen yerleşimcilerin pogromu (zulüm, şiddet) için Batı Şeria’da sivillerin ve masum insanların saldırıya uğraması ve öldürülmesi için hesap ödemez. (…) Gazze bir kafes, dünyanın en büyük hapishanesi. (… ) 17 yıldır bir kafeste yaşayan insanlar direnmek istiyorlar ve imkânları varsa bunu yapıyorlar. (…) Ben Gazze etrafındaki o bariyerleri biliyorum. Onları inşaa etmek için milyarlarca dolar harcandı. Yerin altında ve üstünde inanılmaz bariyerler, elektronik araçlar. Ve sonunda direniş ruhunu çoğu zaman her şeyden daha güçlü olduğunu anlıyorsunuz ki o bariyerleri yıktılar ve İsrail’in içine girdiler.”

Direnen sadece asla onaylanmayacak işler de yapan Hamas değil. Hapsedildikleri çaresizlik ve yalnızlık eskilerin yanında Filistinli yeni silahlı gruplar da yarattı.

İyi de, İsrail’in bu devasa gücü karşısında ne yapabilirler ki?

Filistinlilerin yalnızlığı ve çaresizliği hissedilmeden bu soru yanıtlanamaz. Onlar, şimdi İsrail nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan Arapların da ayaklanmasına, hükümetlerinin sessizliğine karşın dünyanın sokaklarına çıkacak insanlara umut bağladılar. Bir de İsrail’den yükselecek vicdan seslerine…

Ne yazık ki, “Son Filistinli etkisiz hale getirilene kadar” diyenlerle “İsrail’i yok etme” peşindekiler sahnede kaldığı sürece çözüm olmayacak!