Olay adliyede geçiyor. Bir davanın karar celsesi ertesi 100’ü aşkın kişi Anadolu Adliyesi koridorlarında "yaşasın şeriat" sloganlarıyla yürüdü, tekbirli kutlama yaptı.   

16 Ocak günü Anadolu Adliyesi’nde şeriat sloganları atarak suç işleyen 100’ü aşkın kişiye karşı Cumhuriyet Savcıları üç maymunu oynadı. 

Aynı gün AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan bir açıklama yaptı ve şöyle dedi: “Ülkemizde kimsenin Cumhuriyet’le ilgili bir tereddüdü yoktur. Kimsenin Cumhuriyetimizin banisiyle (kurucusuyla) bir derdi yoktur. Türkiye’nin rejimiyle ilgili tereddütler 29 Ekim 1923’te ‘Yaşasın Cumhuriyet’ nidaları eşliğinde bitmiş bir tartışmadır.” 

Anadolu Adliyesi’ndeki şeriat sloganları en çok da Cumhuriyet’in 100. yılını kuru mesajla anan AKP’li Cumhurbaşkanını rahatsız etmiş olmalı ki, aynı gün çinde açıklama yapma gereği duydu. 

*** 

Bu açıklamayı takip eden gün, Ahmet Hakan başta olmak üzere bazı gazeteciler AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapmış olduğu önlem açıklamasına hızlıca alkış tuttular. Bir adliyede zikir çekmeyi, yaşasın şeriat sloganlarını ‘marjinal bir tutum’ olarak nitelendirip, ‘olaya olduğundan daha büyük anlamlar yüklememek lazım’ rüzgârını estirmeye başladılar. 

AKP’li Cumhurbaşkanı’na 29 Ekim 1923 hatırlatmasını yaptıran neydi? 

Oysa 30 sene evvel dönemin İBB Başkanı olarak katıldığı bir TV yayınında; 1985 basım tarihli 

Meydan Larousse Ansiklopedisi’nin, 11. cildinin, 764. sayfasından referans vererek; şeriatı dini esaslara dayanan Müslümanlık yasası olarak ifade edip, İslam dininin şeriat olduğunu söyleyen ve hafızalarda yer eden o soruyu soran da Erdoğan’dı: “Ben şeriatçıyım deme hakkına ben neden sahip olamıyorum?” 

*** 

Peki aradan geçen 30 senede ne değişti de, şeriat söylemini sahiplenme noktasında makas değiştirildi? 

1994 yerel seçimleri evveli ‘İşte bütün servetim bu yüzük.’ diyen Erdoğan yok artık. 

Çünkü bu süre zarfında dillerine pelesenk olan gerici söylemlerle kitleler onları iktidara taşıdı, hepsi sermaye sınıfının birer parçası haline geldi. Ülkeyi; sermayenin, cemaatlerin, tarikatların desteğini arkalarına alarak yönetmekteler. İktidarda kalabilmek için dengeleri korumak zorunda olduklarını çok iyi bildikleri için; ‘Mübalağaya gerek yok, gerekirse kulaklarını çekiveririz çocukların’ mesajını vermekte gecikilmedi. Tek gayeleri, servetlerine servet katmak için iktidarda kalmak. Bu yolda ilerlerken de, özellikle iktidarın paylaşıldığı ortak ile dengeleri korumak zorunda olduklarını biliyorlar. Zaten mesele belli; yeter ki iktidarda kalalım da, gerisi teferruat.