İsveç’in başkenti Stockholm, bu hafta Irak sorununun konuşulduğu uluslararası bir toplantıya ev sahipliği yaptı. BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun ile Irak Başbakanı Nuri el Maliki’nin...

İsveç’in başkenti Stockholm, bu hafta Irak sorununun konuşulduğu uluslararası bir toplantıya ev sahipliği yaptı. BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun ile Irak Başbakanı Nuri el Maliki’nin eşbaşkanlığında yürütülen toplantıya, yüze yakın ülkenin siyasi temsilcileri katıldı. Türkiye’yi toplantıda Dışişleri Bakanı Ali Babacan temsil etti. İsveç basını için en renkli haber, toplantıda ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın da katılımcı olarak yer almasıydı. Irak’taki istikrarsızlığın sorumlusu kabul edilen ABD’nin, ne söyleyeceği merak edilen temsilcisi, tahmin edersiniz ki özür dilemedi. Konferans ve ikili görüşmelerin sonrasında, gazetelerin akşam baskıları, Irak’ta işler bir ekonominin oluşturulması için ciddi hiç bir kararın alınmadığını duyurdu. Stockholm’u geçen hafta ortasından beri felçe uğratan uluslararası bu buluşma “Pozitif başladı, başladığı gibi pozitif bitti.”

Konferans için kent merkezindeki pek çok yol trafiğe kapatıldı. İsveçliler durumdan çok şikâyetçi oldu. Metro tıkır tıkır işlese de insanlar işine gücüne yetişmekte zorlandı. Güvenlik önlemleri artırıldı. Bisiklet yolları ve yaya kaldırımları görülmemiş bir yoğunluk yaşadı. Kent sakinleri havanın iyi olmasından da faydalanıp ordan oraya yürüyüp durdu.

Konferansta BM Genel Sekreteri, uluslararası topluluktan, Iraklı mültücilere kuçak açmalarını istedi. İsveç, Irak’ta yaşanan Amerikan istilasından sonra binlerce Iraklı’ya kapılarını açmış durumda. Bu ülkeye yerleşen Iraklılar, yeni hayatlarından oldukça memnun. Benim gittiğim İsveççe kursuna gelen, savaş mağduru Iraklılar"dan her sınıfta en az iki, üç kişi var. Can korkusundan, ülkelerinden kaçan bu insanların, geçimlerini sürdürmeleri için İsveç hükümeti tarafından sosyal destek de veriliyor.

Bizim sınıftaki Yasmin, savaş öncesi bankacıymış. En büyüğü 16 yaşında beş erkek çocuğu ve eşiyle birlikte İsveç’e gelmişler. Yasmin’in babası Irak’ta bir İsveç şirketinde ulaştırma görevlisi olarak çalışmış. İsveç’le tanışıklıkları bundan ibaret. İşgalden sonra bankası kapatılınca Yasmin, kocası gibi işsiz kalmış. Her şey düzelecek beklentilerinin bittiği anda, büyük çaresizliklerine ancak İsveç’e sığınarak bir çözüm bulmuşlar. Başından geçenleri bize önce İngilizce anlatan Yasmin, şimdi İsveççe’de hepimizden iyi. Herkes şikâyet edecek bir şeyler bulurken o, çok şükrediyor.

Her şeylerini geride bırakıp canlarını İsveç’e taşıyan bu ülkenin yeni Iraklıları yine de yanlarında pek çok şey getirmiş. İsveç’te binaların içinde sigara içilmiyor. Sigara içenler binaların dışına taşınıyor. Sokakta sigara içiyorlar. Arada bir sigara kullanan Yasmin için bu da mümkün olmuyor. Iraklı erkekler ve sigara kullanmayan vatandaşı kadınlar, sokakta bir kadının sigara içmesini hoş karşılamıyor. İşveç’e kadar taşınan bu norm gereği, Yasemin binanın arkasına gidiyor. Orası da sokak, ama buna izin var.

Polonyalı arkadaşımız “Yasmin, böyle yapmak zorunda değilsin, onları dinleme” dese de ben, Yasmin’in neyi, neden yaptığını, kabullenmekte zorlanıp, sonuç da, anlıyorum. Polonyalının tepkisini de anlıyorum. Sokakta durdukları yerler birbirinden farklı olsa da Polonyalı ve Iraklı iki kadının üzerinde kesin olarak anlaştıkları ortak tek bir şey var, Irak’a yaşatılan acının büyüklüğü.

Yasmin’in terk etmek zorunda kaldığı ülkesinin meseleleri Stockholm’da konuşuldu. Konferans trafiğine takılan Polonyalı derse geç kaldı. Bir Türk oturup bunu yazdı. Toplantı iyi niyetlerle başlayıp “pozitif” bitti. Nedir bu “pozitif?” İşte bunu anlamaya gücüm yetmedi.