ABD Başkanı Donald Trump’ın ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıma kararını açıklamasından sonra Suudi Arabistantepki” göstermekte gecikmemişti. Riyad’da Kral Salman bin Abdülaziz ile “kılıç dansı” yapan Trump’ın kararı karşısında Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı acilen uyarıda bulunarak, alınan kararın “tehlikeli etkileri” olacağını bildirmişti örneğin.

Uyarı(!) bununla kalmamış, Trump’ın Kudüs kararının Filistin sorununda “kesin çözümün” önüne geçeceğini, tüm dünya Müslümanlarını kışkırtacağını da söylemişti Suudi Arabistan. Krallık Filistin’in meşru haklarının verilmesi için uluslararası bir çağrıda da bulunmuştu.

İstanbul’da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvesinde Filistin Başbakanı Mahmud Abbas’ın yaptığı açıklamaya göre de, Kral Salman, Abbas’a Trump’ın Kudüs kararını kınadığını belirtmiş, krizin çözülmesi için Krallık’ın bir reçetesi olduğunu vurgulamış, sonra da ‘Başkenti Kudüs olan bir Filistin devleti olmadan çözüm olmaz. Bunun dışında kimsenin söylediğine kulak asma’ demiş.

Aferin’ diyesi geliyor insanın ama bunlar tipik Suudi palavracılığının en taze örnekleri. Kudüs gündemli toplanan İİT toplantısına katılma tenezzülünde bile bulunmadı biliyorsunuz Suudi Kral. En azından “hızlı veliahtMuhammed görünebilirdi ama o da yoktu tabii İİT toplantısında. Kudüs krizi Trump’ın kararıyla aniden patlamış bir eski bir “kriz” aslında. Yıllardır, 91’den beri İsrail Kudüs’ü başkent ilan etmiş, bu durum o günden bugüne “İslam dünyası”nda, Türkiye dahil, “sessiz” bir kabul görmüştü neredeyse.

Başta Suudiler olmak üzere “İslam dünyası”nın gündemi şu sıralara “kendi içlerindeki düşmanlıklar”. Suudi Arabistan ile takipçisi diğer uyduruk prensliklerin hedefinde İran var. O kadar büyük bir İran düşmanlığı içindeler ki, İsrail ile eskiden dolaylı olan ilişkileri artık “aleniyet” kazanmış durumda bunların. Bu konuda açık tutum alan ise Suudi Arabistan tabii ki. Krallık’ın veliaht prensi Muhammed bin Salman, İsrail adına daha bir kaç hafta önce, Filistin Başbakanı Mahmud Abbas’ı tehdit etmişti; ‘sınırlı bir egemenliği kabul et, Kudüs konusunda ayak diretme’ diye.

Dahası, başta istihbarat paylaşımı olmak üzere Suudi Arabistan ile İsrail İran’a karşı yeni işbirliği anlaşmaları bile yaptılar kimi kaynaklara göre. İsrail’den, önce Suudi baş müftüsüne, ardından veliaht prense davet geldi. İsrailli bir ordu yetkilisi de ülke tarihinde ilk kez bir Suudi yayın organına demeç verdi. Yani ilişkiler gayet iyi. Aynı durum BAE, Mısır için de geçerli. Bu ülkeler de İsrail ile gayet iyi ilişkiler içindeler.

Suudi Arabistan, ABD’nin Kudüs kararının “tehlikeli etkileri” olacağına gerçekten inanıyorsa, bunun Filistin sorununda çözümün önünü kesecek bir karar olduğunu düşünüyorsa, İslam dünyasını kışkırtacağı endişesini taşıyorsa, nihayet “Başkenti Kudüs olan bir Filistin devleti olmadan çözüm olmaz” diye inanıyorsa bu dile getirdiklerine ilişkin pratik olarak attığı bir adım var mıdır peki?

Örneğin, İran nedeniyle İsrail’le işbirliğine ihtiyacı varsa, İsrail’in de aynı nedenle Suudi Arabistan’a ihtiyacı olduğunu düşünüp İsrail’le her türlü ilişkiyi kesmeyi düşünmez mi Kral Salman?

Kudüs madem bu kadar önemli, mezhep kavgalarını bir kenara bırakıp İsrail’e karşı tutum almada öncülük yapmayı “hızlı veliaht prens” gerçekleştiremez mi?

Tabii ki hayır. “İslam dünyası”nda parasından başka hiçbir şeyi olmayan, işgalci olduğu Yemen’de büyük kayıplar yaşayan, karıştırmak istediği Lübnan’da her şeyi yüzüne gözüne bulaştıran Suudi palavra Krallığı herhalde İsrail’den daha iyi anlaşabileceği başka bir ülke bulamayacak Ortadoğu’da.

Hele Yemen’de, İran yanlısı Husilere karşı ABD ile İsrail’den hem istihbarat hem de askeri açıdan bunca destek aldığı bir zamanda açıkça İsrail karşıtı bir tutum alamayacak.

Sadece “durum tespiti” yapacak, Abbas’a “gaz verecek” ama hiçbir şey yapamayacak.

Asla.