Türkiye’de bilinen gündem sürerken Yunanistan’ın yaptığı erken seçimde oyların yüzde 36,3’ünü alan ‘radikal sol’ hareket SYRIZA, 149 milletvekil kazanarak birinci parti oldu. İki sandalyeyle tek başına hükümet kurma fırsatını kaçırdıysa da bazı konularda aynı düşündüklerini söyleyen sağcı ‘Bağımsız Yunanlar’ (ANEL) partisiyle koalisyon kurma kararı alarak yeni bir dönemi başlattı. Böylece “CHE-PRAS” diye anılan SYRIZA’nın Genel Başkanı Alexis Çipras, 41 yaşında Yunanistan tarihinin en genç Başbakanı oldu.

Çipras, işbaşına gelir gelmez cesur ve kararlı bir açıklama yaptı. Seçimlerin insanları sömüren ve ülkeleri yöneten Troyka’yı (AB, IMF ve Avrupa Birliği Merkez Bankası) bitirdiğini söyleyerek siyasal yönetimde yeni bir sayfa açıldığını ilan etti. Meydan okuyan bu duruş, Avrupa’nın geleceği adına önemli gelişmeler yaşanacağının habercisi oluyor.

Avrupa ‘oligarklarına’ kafa tutabilmenin arkasında SYRIZA’nın dayandığı halk desteği var. Yıllar süren parçalanmış Yunan solunun bir araya getirilme çabası, vahşi kapitalizmin ezdiği emekçilere verilen güven, acımasızca yoksullaştırılan alt sınıfın yanında kararlı mücadele, neoliberalizme karşı açılan savaş, Yunan halkıyla SYRIZA’nın buluşmasını sağladı. İki net teklifle SYRİZA toplumsal bağı oluşturdu.

Şöyle sıralayabiliriz.
1-Neoliberal çözümlerle yok olma noktasına gelen ülkenin en alt sınıflarının yaşam standardını yükselteceği planlarının kabul görmesi.

2-Troyka ile yapılan kamu borçlarının ‘emekçiler ve ezilenler lehine’  yeniden yapılandırılması.

Bu iki öneriyle SYRIZA; “Yoksulluk sınırı altında yaşayanlara elektrik ve ısınma hizmetinin ücretsiz verilmesi, zenginlerden alınan vergilerin geri getirilmesi, ihtiyacı olanlara gıda ve kira yardımı yapılması, vatandaşların ödenemeyecek boyuttaki banka borçlarının silinmesinin yanı sıra emekli maaşları ve asgari ücrete zam yapacağını” seçim bildirisinde yer vermişti.

Yunan halkı bu önerilere inandı, güvendi ve destekledi. Çünkü SYRIZA 2004’ten beri toplumun her katmanında sol anlayışla çalışma yapıyordu. Radikal Sol’un ilkelerinden şaşmadan, sol ideolojileri savunarak ve solcu kadrolarıyla, yeni bir siyaset anlayışıyla ülkenin her yerine ulaşıyordu.

Bu nedenle yoksullar, ezilenler ve dışlananlar, sadece ekonomik kurtuluşları için değil, onurlu yaşamak adına özgürlük, eşitlik ve demokrasi taleplerinde ısrarcı oldukları için SYRIZA’yı desteklediler..

Bir başka ders alınacak nokta ise, yıllardır Yunanistan’ı yöneten Sosyalist PASOK’un oylarının yüzde 4,68 düşerek sadece 13 sandalyeye sahip olması, öncelikle dikkatle düşünmemizi gerektiren bir durum. Sol bir parti olmaktan uzaklaşan, neoliberal politikaları kullanarak ayakta kalacağını sanan, sağa açılan PASOK’un bu duruma düşmesi sadece ‘iktidarda yıpranma’ algısıyla açıklanamaz. PASOK, sosyalist görünüp neoliberalizmi destekleyen, sağcılaşan haliyle sol olmaktan çıkmıştır. Yunanlılara göre dönemini tamamlamıştır.

Olduğunuzdan faklı görünmek isterseniz, toplumla aranızda güven bunalımı yaşarsınız. Bizde de benzeri ‘faydacı/çıkarcı’ anlayışların oluşturduğu politikalar uygulanmaya çalışılıyor. Sol olduğunu söyleyen ama sağ çözüm önerileri ve kadrolarıyla toplumla buluşmaya çalışan politikalar yapılıyor. Bu aldatmacı tavırlar solu yok ediyor, sağı güçlendiriyor. Bu kafa karışıklığı, ‘sol’muş gibi görülen partilerin sonu oluyor. Aldatma üzerine yapılan siyasetin dönemi kapamıştır. SYRIZA’nın sola yaptığı en büyük katkı sol dolarak kalmanın başarının tek yolu olduğunu tekraren kanıtlamaktır.

Bizim sol daha önce de aynı heyecanı duymuştu. Gonzales İspanya’da, Blair İngiltere’de ve Schröder Almanya’da başarı kazandığında, Chavez Güney Amerika’da bir fenomen olduğunda umutlanmış ve sıra bize gelecek duygusunu taşımıştık. Ama bizim sol oturup bekledi. Yerel konjonktür, yerel siyaset tarihi, bilinçlenme, emek sermaye çelişkisi, küresel gelişmeler düşünülmedi. Evrensel ideolojiye uygun yerel çözümler, uygun projeler yapılmadı. Yeni kadrolar yetiştirilmedi. Sadece “sol rüzgâr esiyor” dedik. Yelkenleri bile açmayı akıl edemedik.

Sol kendi içinde tartışmalı ama fazla uzatmadan. Artık ortak aklı ve ortak eylemleri harekete geçmeli. Uzağa gitmeyelim, 68 ve 78’de yapılanları tekrar etmenin zamanı geldi de geçiyor.