Serra Yılmaz’ın, CNN International’da katıldığı bir programda sunucunun “Türk olmak nasıl bir şey” sorusuna “Evet Türküm ama bu benim suçum değil” sözleriyle verdiği yanıtın memlekette ele alınış biçimi şaşırtıcı olmadı tabii. Milliyetçisinden, ulusalcısına kadar her kesimden Yılmaz’a çullanıldı, beklenildiği gibi.

Sunucunun, Yılmaz’a bu tür bir soru sorması elbette çok yersiz. Ne düşündüğünü bilemem ama bir Türk’e bunu sormasının bir dolu nedeni vardır herhalde. Muhtemelen özellikle Avrupa’da yaygın Türk imajına gönderme yapmış da olabilir zat. Eğer öyleyse, Yılmaz, kendisinin asla sorumlu olmadığı o olumsuz Türk imajından ötürü neden suçluluk duysun? Elbette yanıtın öyle olması gerekirdi. Türklerin “kötü” olmadığını, hiçbir ulusun tümden kötü olamayacağını anlatmak, kendi aidiyetini bunun üzerinden savunmak Serra Yılmaz’ın işi değil. Adını ne yazık ki anımsayamadığım ünlü bir siyah müzisyene sormuşlardı, “sizi neden hiçbir ırkçılık karşıtı siyah gösteride görmüyoruz?” diye. Yanıtı “siyahlara yapılanın ırkçılık olduğunu anlatmak bana değil bir beyaza düşer” olmuştu. Serra Yılmaz, Türklüğe övgü mü düzecekti o programda yani? Kimi ikna etmek için? Neden onun/bizim böyle bir derdimiz olsun? Aidiyetine yüklenen imaja aldırmadığını göstermiş olduğu için kutlanmalıdır kaldı ki.

Oysa bu çok açık ki bir şaka. Üstelik bu şakanın öznesi Yılmaz’ın kendisi. Aidiyetine ilişkin herhangi bir kompleks duymadığının da ifadesi. Eminim, eğer sunucu ona, “Türk olmanın suç olabileceği” türünden bir lakırdı etseydi bunun ırkçı bir şaka olduğunu söylerdi ona. Ama kişinin kendisine yönelik, alayları, eleştirileri aidiyetini ya da özelliklerini küçümseme anlamına gelmez. Kendisini çok ama çok çirkin bulan Ahmet Haşim’in çirkinliği başkası tarafından yüzüne vurulsaydı herhalde üzülür, uygun karşılığı da verirdi. Ama ömrünün son yıllarında, hastalığı boyunca, kendisine bakan hemşire ile evlendiğinde çirkin oluşunu ima ederek “ben de artık geride bir dul bırakabileceğim” diye şaka yollu sevinmişliği bile vardır. Çirkinliğinin kendi üzerine yük olmadığını bundan daha güzel nasıl ifade edebilirdi ki?

Tekrarlıyorum, yaptığı bir şakadır Yılmaz’ın. Yerleşmek için gittiği İsrail’den kesin dönüş yapan Yahudi asıllı sevdiğimiz sosyalist bir arkadaşımız “neden döndün” diye sorduğumuzda “İsrail’de çok Yahudi var ondan döndüm” diyerek güldürmüştü bizi. Bu da şakaydı elbette. Bu tür esprilerden alınacak bir şey yok. Zamanının çoğu, sanırım, İtalya’da geçen Serra Yılmaz’ın İtalyanların yaramazlık yapan çocuklarını, hala, “Türkler geliyor” diye korkuttuklarından elbette haberi var. Verdiği yanıt, tüm Türkleri korkunç gören önyargılı bakışla da inceden alay etmek bir anlamda. Kafa bulmuş belli ki, çok açık değil mi bu?

Türkleri “küçümseyen” Serra Yılmaz değil. Ottan, çiçekten, kuştan, böcekten alınan, sürekli suçluluk duygusu içinde yaşayan, bunu karşısındakilere hissettiren, her durumda savunmaya geçen Türkler küçümsemekte Türkleri. Korkuları ne? Bu kadar kırılganlık, alınganlık, malum imajı kendi üstüne almak demek değil mi? Ben cimrilik suçlamasına alınan, buna yanıt da veren bir Yahudi ile karşılaşmadım hiç ya da İskoç’la.

“Evet, biz İtalyanlar her ulustan daha dinsiz ve daha ahlaksız insanlarız.” Bu cümle büyük İtalyan düşünür Makyavel’in. Kendi aidiyetlerine dönük eleştirilerinde böylesine acımasız vuruşlar yapanlar da var tabii. Makyavel’i hala en çok sevenler İtalyan milliyetçileridir bugün.

Kendilerinin herkesten iyi “Türk” olduğuna inananlar Serra Yılmaz’a had bildirme yarışına girdiler. Oysa hallerine şükretmeliydiler. O televizyoncunun karşısına oturtacaksın Fatih Sultan Mehmet’i, sunucudan “Türk olmak nasıl bir şey?” sorusunu ona sormasını isteyeceksin, vereceği yanıt karşısında ne yapacaklarını milliyetçiler düşünsün ondan sonra. Serra Yılmaz şaka yapmıştı ama Fatih gayet ciddiydi, Türkler için “Etrak-ı biidrak (idrakten yoksun Türkler) demekte. Kızacaksa ona kızsınlar alıngan milliyetçiler.

İki yüzlülüğün ne anlamı var?