Dünyada her yerdeki gibi bizim orada da tanrı dağların ucundaymış. Duzgı, Sultan, Kırklar, Buyer, Thujik, Goçgar, Höbek tanrının sisli mekânlarıymış

Dünyada her yerdeki gibi bizim orada da tanrı dağların ucundaymış. Duzgı, Sultan, Kırklar, Buyer, Thujik, Goçgar, Höbek tanrının sisli mekânlarıymış. Sultan’ın topu, Duzgı’nın kerameti, Goçgar’ın sevgisi çokmuş. Tanrı, bazen bir ırmağın doğduğu yerde, ormandaki kurumuş ağacın dalına düşen çiğde, yalnız bir kayanın kıvrımında, kısacası her şeyde, her yerde, her nesnedeymiş. Nereye baksan orda, kimle konuşsan ondaymış. İşte bundan her şey kutsalmış.

Keçimizi kapan kurt, ormanın derinindeki ayı, ırmaktaki kırmızı pulda balık, çeşmenin önünde serinde vıraklayan kurbağa, gece hüzünle öten kuş vurulmazmış. Tanrı varmış, onlara karışılmazmış, vuran çarpılırmış. Eskiler “Heq gonia mırçıke yava bile çevere keşi mekero”* dermiş.

Babam kocaman bir kamyonun sürücüsü, elleri, kolları, bıyıkları kocaman, pirlerden çok korktum, çok küçüktüm, bir gün ona sordum, dedi: Ne ararsın, hiçbir yerde yok, o sendedir. Babama güldüm, ne bilir dedim, büyüdüm, kırkını buldum, ehl-i hakçıları duydum, okudum, kendime güldüm.

Tanrı, insanı sarı kilden, bir de kara topraktan yaratmış. Dünyayı yedi günde yaratmış, sekizinci günde dinlenmiş. Kocaman dünyayı zahir kılmış, insanın hizmetine vermiş. Tanrı dünyaya biraz da kendi nurundan katmış. İnsanın baktığı her yerde bu yüzden tanrının nuru varmış. Doğadaki her şey insana tanrıyı hatırlatmış. Kilise, cami, sinagog, cemxane, Hacı Bektaş’taki dergâh, Mekke, Medine, Kudüs lüzumsuzmuş. İbadetin yeri ve zamanı yokmuş. İnsan tanrıya yalnızca verdiklerinden ötürü minnettarmış. Tanrının nuru en çok insandaymış, yalnız pir’de, mürşitte, rayver’de değil, her insandaymış, canlı cansız her şeyde, ziyaretin kayasında, nazlı boyundaki teverik’te, dua eden eldeymiş. Tanrı işte bundan, en çok kendisine yakaran insana secde etmiş.

Tanrı sonra melekleri ve insan ile melek-i tavus’un mücadele ortamını yaratmış. İnsana yardım etsin diye evliyaları ve enbiyaları, yol göstermek için de peygamberleri göndermiş. Üç yüz altmış beş peygamber yetkili gelmiş. Bu peygamberlerin hepsi de Hak’mış. İlk peygamber Adem, son peygamber ise Mehdi’ymiş. Tanrı bu dünyaya karışmazmış.

• • •

Tanrının kara topraktan yarattığı insanlar birbirini durmadan kemirip haksızlık, sömürü ve zulme sapınca, bir gün dünyaya inmeye karar vermiş. Sıfatıyla ve fiilen tam yedi kere, yedi ayrı tarihte, yedi ayrı kılıkta insanın bedeninde tecelli etmiş. Bazı vücutlara (zat-ı kurs) doğumdan ölüme girmeyi, bazılarına ise (zat-ı mihman) geçici süreler girmeyi düşünmüş. Akıl vermek, insanı “insan” olması için uyarmak amacındaymış. İlk don “Oli”ymiş. “Heft ten” içinde Benyamin, Davud, Pire Musi, Rezbar, Remzbar, Mustafa Davudan ve Sohak varmış. Şah İsmail Hatayi mesela zat-ı mihman imiş. Kimileri ise tanrının, yetmiş iki serdar, üç yüz altmış altı er, dört yüz kırk dört çırağcı, dokuz bin dokuz yüz “hizmetçi” donunda geldiğini demiş.

• • •

Halktaki tanrı dünya işine karışmaz, adaletli, esirgeyici, hoşgörülü, cömert, sığınak, ikrar, minnet, nimetmiş. Kara sakallının fetvasındaki tanrı ise tam tersiymiş. Cennetten kovan, cehennemde yakan, ateşlerde boğan, kelleri koparan, evleri yıkan, ekinleri kirleten, ürünleri karartan, intikam alanmış. Aradan kaç asır geçmiş, kaç beylik, kavim, imparator, devlet, kumandan, bakan, başbakan geçmiş, kaç parlamento kurulmuş, fesholmuş, bilen yok. Kaç din, mezhep, fırka, tarikat, yol, yolak gelmiş sayan yok. Yakmak, yıkmak, kesmek, doğramak, kadın olanını parayla satmak, erkek olanını on ikisinde bile “cihat”çı kılmak, Hıristiyan’ı, Ezidi’yi, Şii’yi, Alevi’yi sürgüne göndermek “Müslüman”a iş olmuş. İnsan çok sevdiği tanrıya benzemiş.

 

*Tanrı yaban kuşun kanını hiç kimsenin kapısına dökmesin.