Faşist rejimlerin en değişmez ve en vazgeçemedikleri özelliklerinden biri, düşmanı oldukları ve kendilerine karşı mücadele eden istisnasız her kişiye, kuruma ve düşünceye “terörist, terör odağı, terör sevici, terör destekçisi” sıfatını yakıştırmalarıdır.

Oysa ki, yine bu rejimlerin tüm uygulamalarına ve yöntemlerine baktığınızda, ellerindeki tüm gücü kullanarak, hukuk dışına çıkmaktan da hiç çekinmeden, üstelik kendi koydukları ve savundukları yasaları da çiğneme pahasına, “teröre” başvurmak, bunların en bilinen karakteridir. 

Güncel bir kaç örneği bu açıdan değerlendirmek, rejimin karakterine dair kapsamlı ve son derece ayrıntılı bir fotoğraf çekmemize yardımcı olacaktır.

***

En başta, mevcut iktidarın son seçimi nasıl kazandığını hatırlayalım. Seçmen kütüklerinin hazırlanmasında uyguladıkları yöntem, elindeki kendine bağımlı yargı gücünü kullanarak, tüm demokratik kurallara aykırı davrandığını görürüz. Nüfus sayısını, nüfustaki artışı, doğal artış hızı ile uyuşmayacak bir oranda “ilave – yapay nüfus verilerindeki anormalliğin” sorgulanmasını bastırmaktan tutun da, kütüklere doğal olmayan biçimde yazılmış olduğu dikkatlerden kaçmayan yabancıları kasıtlı olarak gizlemek de bu oyunun bir parçasıydı. 

Bununla da kalmayıp, Cumhurbaşkanı seçiminde yarışan en önemli adaylardan biri olan mevcut AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı’nın “aday olabilme yeterliliğine” sahip olmadığı gerçeğini, yine elindeki yargı gücünü (YSK) mullanarak zorla kabul ettirmesi, bu süreci “terörize” etmek değil miydi?

***

Neticede, “terörize etmek” fiilinin sözlük anlamı, “yasalara ve demokratik kurallara aykırı yöntemlerle, elindeki silahlı gücü kullanarak, siyasi bir amacı gerçekleştirmek” değil midir? Teröristlerin yaptıkları da bu değil midir? Terörist, tabii ki yasal silahlı güçlerin karşısında yenilgiye mahkûmdur. Normal koşullarda başarılı olma şansı çok düşüktür. Ama, bunu bizzat devlet, muhaliflerine karşı elindeki yasal silahlı güçleri kullanarak yaptığında, bunun adı da “terör” olmaz mı? 

Seçimin icrası aşamasında, yani oy kullanma ve sayım - tasnif süreçlerinde, kendisine bağlı (yasal veya yasadışı, resmi güçlerle işbirliği içindeki) güçleri kullanarak sandık başlarını terörize ederek sonucu istediği gibi belirlemek de aynı tanıma girmez mi? Pekâlâ girer. 

Kazandığı bu tartışmalı (ama güdümündeki yargı aracılığı ile en azından kitaba göre meşruiyet kazanmış) zaferin ardından, bu kez “mührü elinde tutmuş olmanın” gücü ve kibri ile, muhalefetin daha da ileri düzeyde ezilmeye çalışılması da bu “terörizasyon” faaliyetinin bir devamı sayılmaz mı? Bal gibi de sayılır. 

Meşru biçimde milletvekili seçilmiş bir milletvekili olan Can Atalay’ın, hem Anayasa’ya, hem de mevcut tüm yasa, kural ve teamüllere aykırı olarak, üstelik de hakkında kesinleşmiş bir hüküm olmadan zindanda tutulması, “terör” sözcüğü kullanılmadan, başka nasıl izah edilebilir? 

Elindeki tüm güçleri, polisini, savcısını, yargıcını, yine kendisine bağlı medya denetleme organlarını kullanarak, medyayı “terbiye etmeye” çalışma faaliyetini, bu bağlamda, muhalif söyleme ağırlık veren gazete – dergi - TV – ajans – radyo vb. Kurumlara yeni bir saldırı kampanyasını nasıl görmemiz lazım? Meslektaşımız, TELE1 Yayın Yönetmeni ve bu gazetede sütun – köşe arkadaşımız Merdan Yanardağ’ın tutuklanması bu “terör” kampanyasının bir uzantısı değil midir? Daha 5-10 yıl önce, bizzat iktidar mensuplarının kullandığı ve başlarına hiçbir şeyin gelmediği ifadelere yer verdiği konuşmasından dolayı Merdan’ın adeta “terör eylemi” gerçekleştirmiş gibi zindana atılması, bizzat “terörün daniskası” değil midir? İktidarın en tepesindeki kişinin ve maiyetinin, terör örgütleri PKK ve FETÖ’nün en tepelerindeki insanlar hakkında yakın geçmişte kullandıkları sözler ortada iken, Merdan’ın (üstelik de yasalara göre suç oluşturmayan - içimizden pek coğumuz katılmasak da), sözlerine ceza kesmek başka ne anlama gelir?

***

Yine, pek çok başka siyasi hükümlü ve tutuklunun, cezaevlerinde ağır sağlık sorunlarına karşın göz göre göre ölüme terkedilerek, sırf siyasi bir inat, hınç ve intikam uğruna tahliye edilmemesi, elindeki silahlı gücü kullanarak muhaliflerini “terörize etmek” değil midir? 

İşine gelmeyen, hoşuna gitmeyen, kendi kafası ve düşüncesiyle uyuşmayan her türlü hak arayışını; Bugün bir kadın yürüyüşünü, yarın bir konseri, öteki gün bir LGBTİ hakkı savunmasını, başka bir gün Cumartesi Anneleri’ni, basın hakları için bir itirazı, yolsuzluklara dikkat çeken gazetecileri, bizzat emrindeki silahlı güçlerle şiddete maruz bırakmanın savunulacak bir yanı. “terör”den başka izah edilecek hali var mıdır?

O yüzden, iktidar sahipleri önüne gelene “Terör... Terörist” vb. İfadeleri kullanmadan önce 2 değil, 222 kez düşünmelidir. 

Bu “resmi kisveli terör” dalgasına karşı da demokrasi güçleri, yapay ayrııkları ve güncem kısır tartışmaları bir kenara bırakarak, daha örgütlü biçimde mücadelenin yollarını ve yöntemlerini üretmelidir. 

Aksi takdirde, hep birlikte “terör kurbanı” olmaya devam edeceğiz.