Olayın son derece karanlık olduğu açık. Rus Büyükelçi’nin katilinin, genel olarak “davasına”, özel olarak da Halep’te Müslümanların katledildiğine inandırılmış biri olduğu da net. Nasıl karanlık bir planın parçasına dönüştüğünü, eyleminin sonuçlarının nelere yol açacağını düşündüğünü de sanmam.

Masumdur demiyorum elbette ama günlerdir memlekette estirilen “Halep’te Müslüman katliamı var” yalanlarıyla oluşturulan provokasyon ortamında karanlık odakların “şimdi tam zamanı” dercesine ortaya attığı zavallı bir figürdür bu katil. Çok belli ki Halep’te Müslümanların katledildiğine, sorumlusunun da Rusya olduğunu inandırılmış bir figür yani.

Kim ne derse desin, Rus Büyükelçi’nin katledilmesinde yaratılan Halep yalanlarının katkısı vardır. İslamcıların mağdur/mazlum edebiyatını muhataplarına karşı küçük çaplı bir kıyama dönüştürme konusundaki becerileri biliniyor. Bu kıyam atmosferi içinde birilerinin “durumdan vazife çıkararak” cinayetler işlemesi şaşırtıcı değil. Bu “İslamcı polis” de pek ala “durumdan vazife çıkaran” tek başına bir mücahit olabilir. FETÖ’cü, şucu, bucu olduğuna ilişkin değerlendirmeler, “kavgalı biraderlerden” iktidarda olanın her hoşuna gitmeyene taktığı bir kulp. Kaldı ki FETÖ’cü olsa bile bu Halep yalanları üzerine “ümmet tehlikede” propagandası yapan yandaş medyanın da, kimi iktidar mensuplarının da yaratılan provokasyon ortamındaki sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.

Bu ortam nedeniyle şimdi bu “İslamcı polis” bir kesimin şehididir artık. Ama kimi yandaş yayın organlarında “satış” da başladı bir yandan. Akit adlı gazeteden yapılan açıklamada “Saldırganın bir terörist olduğu kesindir. Ancak bu terör saldırısı üzerinden de Türkiye özelinde tüm Müslümanlar hedef gösterilmeye çalışılmaktadır” denildi. Bu gazete günlerdir “ümmet kan ağlıyor”, “Halep’te Şiiler katliam yapıyor” türünden asla doğrulanmamış Halep yalanlarıyla, o çok bilinen kışkırtıcılığını sergilemişti bir kez daha. Bu varakparenin “terörist” dediği saldırganın cinayeti işledikten sonra Rus elçinin cesedi başında Halep için attığı nutuklara bakılırsa sadık bir Akit okuru olduğu görülür.

Elçinin öldürülmesiyle iki ülkenin arasının açılması hedeflenmiş olabilir elbette. Suriye’de taraflardan bir haline gelmiş bir ülkeyi de sorumlu tutacak biçimde “Halep’te Müslüman kıyımı var” yalanıyla “millet” (ümmet okuyun siz) galeyana getirilirse bu tür saldırıların zemini hazırlanmış olur.

İktidarın uluslararası hukuk yoluyla bile İsrail’e hesabını soramadığı Mavi Marmara katliamı sonrası yeni bir “cihat”a duyduğu ihtiyaç Halep üzerinden sürdürülmek istendi, çok açık bu. Esad’ın kendi şehrini kurtarması “Suriye rejiminin Halep’i” işgali gibi tuhaf cümlelerle duyuruldu “ümmete”. “İşgal edilmiş” bir Müslüman toprağı olan (İşgal edenler de Suriye rejimine bağlı Budistler falan sanır duyan) Halep’in düşüşünden (!) öfke duyan herhangi birini “yapacağı eylemin cihat” olduğuna, şehitlik yoluyla da cennete gideceğine inandırmak zor değil. Bu genç polis de (94 doğumlu) “karanlık odakların” aleti idiyse, bunun farkında bile değildi adım gibi eminim. O, her gün Halep yalanlarını duyduğu siyasilere, her gün Halep yalanlarını okuduğu gazetelere inanmış biriydi. Cinayet için birilerince “yolunun açılmış” olmasını kolaylaştıran bir inanmışlıktı bu kuşku yok.

İslamcı iktidarın, kendisini tüm İslam coğrafyasından sorumlu saymak gibi son derece sorunlu bir tutumu var. Recep Tayyip Erdoğan İslam dünyasının kendisine bu tür bir görev verdiğini sanıyor ciddi ciddi. Oysa liderliğine soyunduğu ümmetin gündemi de İslam dünyasının sorunları da Recep Tayyip Erdoğan’ınkinden çok farklı. İslam dünyasında Erdoğan’ın hafzalasının alamayacağı düzeyde demokrasi, laiklik, özgürlük konulu tartışmalar sürüyor. Dünyanın “Müslüman ile Müslüman olmayanların” kapıştığı bir alan olmadığını yazıp çizen, toplumlarında da çok etkili olan düşünürler var. İslam kaynaklı şiddetin doğurduğu sonuçların kimi İslam toplumlarında da tersinden bir sorgulamaya yol açtığını Türkiye İslamcısına anlatmak zor.

Dolayısıyla Recep Tayyip Erdoğan’ın “İslam dünyasının” beklediği “büyük lider” tutumları almasının o dünyada karşılığı yok. Bu Suriye, son günlerde de Halep için özellikle böyle. Kimse orada olan bitenlerden yola çıkıp Erdoğan’ınkine benzer laflar etmiyor. İslam dünyasında yer alan ülkeler birbirilerinin sorunlarıyla ilgili değiller. Bangladeş’te İslamcı liderler asıldı diye kıyamet kopmadı örneğin. Mısır’da İslam dünyasının en gerici kurumu El Ezher’in fetvalarını sallayan bile yok.

Ama “İslam dünyasının politik halife adayı” Erdoğan ile medyası hala 70’li, 80’li yılların Akıncı Gençlik Derneği üyesi gibiler. MHP’lilerin, var olduğunu sandıkları “Büyük Türk Dünyası”nın aslında hiç olmadığını anlamaları uzun sürmedi, malum. Türk dünyasının kurulması önündeki engel Sovyetler’di MHP’lilere göre. Sovyetler yıkıldı ama Turan, Türk Dünyası hâlâ yok. Olamazdı da çünkü gerçekçi değildi. Benzeri bir sonuçla İslamcılar da karşılaşacak. İdealize ettikleri kavramların aslında hayatta karşılığı olmadığını elbette anlayacaklar. Göreceğiz bunu kesinlikle.

O zamana kadar elde memleket kalırsa tabii..