Erdoğan’ın Trump’a ilham kaynağı olduğu söylenebilir. Erdoğan kendisine muhalif olanları payelendirerek yanına çekti, Trump da aynısını yapıyor

Trump, muhaliflerini koltukla susturuyor: Erdoğan da böyle yaptı

ABD başkanlığına seçilme şoku hâlâ yaşanan Donald Trump’ın “ulusal birliği” sağlama adına attığı kimi adımlar Recep Tayip Erdoğan’ın yöntemlerini andırıyor. Trump’ın kendisini desteklemeyen iki kadını önemli görevlere atadığı haberleri vardı dün medyada.

Bunlardan biri kendi partisinden, Cumhuriyetçi, South Carolina Valisi Nikki Haley. Haley Birleşmiş Milletler Büyükelçiliği’ne atandı Trump tarafından. Haley’in Hindistan kökenli bir Sih olarak doğup, sonradan Hıristiyanlığı seçen biri olması Trump’ın ırkçı göçmen karşıtı görüşleri düşünüldüğünde bir hayli ilginç. Düzene entegre olmuş “makbul göçmen”ler sistemde yer bulabiliyor demek için iyi bir örnek bu Trump açısından.

ABD’nin en genç valisi olan Haley, kampanya sırasında Trump’ı bir hayli eleştirmişti. Haley, bana sorarsanız son derece sevimsiz bir figür. Valilik yaptığı eyalete Suriyeli göçmenlerin getirilmemesi için “canla başla” mücadele etmiş olması onu sevimsiz bulmam için yeterli. Barack Obama’nın Amerikan yoksulunun yararına olduğu söylenen sağlık reformuna da karşı çıkmıştı. Yani Trumplardan biri de bu kadın. Tam adı da Nimrata Radnhawa.

Trump’ın ikinci ataması da ilki kadar ilginç. Yine kampanyası sırasında Cumhuriyetçi Parti’nin diğer adaylarını destekleyeni, Trump’a da hiç sempati duymayan Betsy DeDevos da Eğitim Bakanı oldu Trump kabinesinde.

Bunun iyi bir taktik olduğuna kuşku yok. ABD’de pek yadırganacak bir yanı da yok ama kimse Trump’ı böyle yapmaya zorlamış değil. En azından iki muhalifi denetim altında tutabilecek.

Yiğidi, kurtulmuşu, soylusu hepsi hizada
Bizdeki örnekler etik açıdan daha vahim aslında. Ağza alınmayacak laflarla yüklendikleri Erdoğan’ın kısa süre sonra en fanatik taraftarı olan tipler bu tutumlarıyla çok dikkat çekici durumda. Bunlardan biri Yiğit Bulut. O zamanlar çalıştığı gazetede, 2008'de, Erdoğan için “Başbakan'ın Salı günü gerçekleşen grup toplantısında yandaşlarına yaptığı konuşma tek kelimeyle muhteşemdi! Tam bir demokrasi dersi verdi… Verdi ve kendi gibi düşünmeyenleri özellikle “kendisiyle aynı fikirleri” paylaşmayan bizim gibi medya mensuplarını yerden yere vurdu. Haklı! Bir ülkede, bir gazeteci nasıl olur da “o ülkenin bilge başbakanı” gibi düşünmez. Bizler kimiz ki! Hepimiz birer “paçavrayız”. Oysa Erdoğan, tek kelimeyle Fransızlar'ın Kanuni için söylediği sıfata layık biri; “magnifique”… Sevgili dostlar, artık işin dozu kaçtı. Belki farkındasınız, belki değilsiniz ama “sistem artık” demokrasiden “faşizme” doğru kayıyor. Özellikle AKP, MHP “işbirliği” içinde gittiğimiz “güzel yol” da işe ayrı bir “anlam ve güzellik” katıyor” diyor, yazısını “ Tehlike çok ama çok büyük” diye bitiriyordu. Yiğit Bulut, Erdoğan’ın ekonomi danışmanı şu an. Aynı zamanda “bedenini çiğnemeden” kimse Erdoğan’a dokunamaz.

Numan Kurtuluş’un da Erdoğan için vaktiyle sarf ettiği sözler de unutulacak gibi değil. Neler dememişti ki. Bakın: “İsrail en büyük zaferini AKP sayesinde kazandı. Birleşmiş Milletlerin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunda İsrail'in nükleer kapasitesi var mı, yok mu oylamasında Türk delegasyonu çekimser kaldı. Geçen sene 2010 Mayısı’nda da Türkiye İsrail'in OECD üyeliğini onayladı, veto ettiğimiz takdirde üye olması mümkün değildi. Daha önce bir çok ülke veto etmişti. Otel lobisinde değil, Birleşmiş Milletler’de, OECD salonlarında ‘one minute' demek marifettir. Sayın Başbakanın kalbi Ali diyor, dili Muaviye söylüyor. Kurtulmuş şu an Başbakan Yardımcısı, Erdoğan’ın da en güvendiği zatlardan biri.

En hızlısı buydu, hâlâ hızlı
“Sen Olmert’le görüşüyorsun, ertesi gün bu katliamlar oluyor. Eğer Kırat iktidarda olsaydı, gök kubbe bu katliamı yapanların başına yıkılırdı. Önce çıktın, ” Arabulucuyum” dedin, şimdi bölgedeki Müslüman ülkelerin kalbini almakla görevlendirildin. Ey Recep Tayyip Erdoğan, boyun eğdin, emir eri oldun, milletin ümitlerini boşa çıkardın. Boyan döküldü Tayip Erdoğan” laflarının sahibi Süleyman Soylu. Erdoğan’ın güvenini kazanıp İçişleri Bakanı yapıldı, malum.

Amerikalısı, Türkiyelisi yok bu işlerin. Her yerde oluyor. Sınıfın en yaramaz öğrencisini sınıf başkanı yaparak hizaya getirmek Erdoğan’ın da, Trump’ın da taktiği.
Trump bir iki de “solcu” yandaş buldu mu, mesele kalmaz.