TÜİK belirlediği enflasyon oranı ile işçi ücretlerinin, memur maaşlarının ve emekli aylıklarının patronu haline geliyor. Sendikaların etkisizleşmesiyle TÜİK en büyük işverene dönüşüyor, milyonların kaderine hükmediyor.

TÜİK ülkedeki en büyük işveren!

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) enflasyon verileri giderek daha büyük tartışmalar yaratıyor. 3 Aralık 2021 tarihinde yıllık yüzde 21,31 olarak açıklanan Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) kamuoyunda inandırıcı bulunmadı. İktisatçılardan, siyasetçilere ve vatandaşlara kadar geniş bir toplum kesimi TÜİK verilerini sorguluyor. TÜİK 1926’da Merkezi İstatistik Dairesi adıyla başlayan 95 yıllık tarihinde ilk kez bu denli ağır ve sürekli eleştiriler alıyor, resmi enflasyon verilerine güvensizlik artıyor.


TÜİK enflasyon verilerinin sadece bir iktisadi gösterge olmanın ötesinde neredeyse toplumun ezici çoğunluğunun gelirinin belirlenmesinde temel ölçü olması, TÜİK’in adeta en büyük işveren haline gelmesi, TÜİK enflasyon verilerini çok daha fazla odak noktasına yerleştiriyor. TÜİK enflasyon oranı açıklarken sıradan bir istatistiki gösterge açıklamıyor milyonlarca emekçinin ücretini, maaşını ve aylığını da belirlemiş oluyor. Bu yazımda TÜİK enflasyon verilerinin emek gelirleri açısından önemini ele almaya çalışacağım.

Bütün Yollar TÜFE’ye Çıkıyor

Türkiye’de emek gelirleri açısından en büyük belirleyici TÜİK tarafından açıklanan TÜFE’dir. Sendikaların son derece zayıf, toplu sözleşme kapsamının çok sınırlı olduğu ülkemizde TÜİK enflasyon verileri ücret, maaş ve aylık artışlarının temel belirleyenidir. Daha doğru bir ifadeyle TÜİK en büyük işverendir. İşverenin iş ilişkisinde en temel borcu, ücreti hesaplayıp ödemektir. TÜİK son yıllarda adeta ücret, maaş ve aylık hesaplama işini üstlenmiş durumdadır. Bu nasıl oluyor?

Sendikalı işçilerden başlayalım! Sayıları sınırlı olmakla birlikte sendikalı işçilerin ücretleri toplu pazarlıkla belirleniyor. Ancak bu önemli bir yanılsama. Toplu iş sözleşmelerinin ilk 6 ayı veya ilk yıl zammı nispeten pazarlıkla belirlense de geri kalan ücret zamları TÜFE’ye endeksleniyor. Toplu iş sözleşmesinde zamları ya doğrudan enflasyona endeksleniyor (buna eşel mobil de deniyor) ya sabit bir oran tespit ediliyor ve enflasyon bu oranı aşarsa aradaki fark telafi ediliyor. Bu, özel sektör toplu iş sözleşmelerinde de kamu toplu iş sözleşmelerinde çok uzun yıllar uygulanan bir yöntem.

Örneğin 2021 yılı Kamu Çerçeve Protokolüne göre birinci yıl ikinci altı ay zammı yüzde 5’tir. Ancak geriye dönük 6 aylık enflasyonun yüzde 5’i aşması durumunda aradaki fark eklenecektir. Aynı düzenleme irili ufaklı bütün toplu iş sözleşmeleri için söz konusudur. Sendikalı olmayan özel sektör işyerlerinde ise enflasyon oranlarının adeta üst sınır işlevi gördüğü ve enflasyonun altında zamlar yapıldığı biliniyor. Öte yandan asgari ücrette enflasyondan yüksek artışlar yapılması nedeniyle düşük ücretli özel sektör çalışanlarının asgari ücret artışı dışında zam alamadıkları hatta ücretlerinin yerinde saydığı biliniyor.
Asgari ücrete son yıllarda enflasyondan fazla artış yapılsa da asgari ücret zamlarının da enflasyona endeksi olduğunu söylemek mümkün. Asgari ücret artışları sırasında da en çok kullanılan gerekçelerden biri “enflasyona ezdirmemek” ve “enflasyonun üstünde artış” olmaktadır. Haliyle resmi enflasyonun düşük çıkması asgari ücrete yapılacak zammı da etkilemektedir. Asgari ücretin de temel belirleyenlerinden birinin TÜFE olduğunu söylemek mümkün. TÜİK Asgari Ücret Tespit Komisyonuna yaşam maliyeti ile ilgili bir hesaplama sunmaktadır. Hatta Komisyonun bazı yıllarda TÜİK tarafından yapılan hesaplamaya dahi uymadığı olmuştur.

Memur ve Emekliye TÜFE Kadar Zam

Gelelim memurlara ve memur emeklilerine! Memurların ve memur emeklilerin maaş ev aylık artışları toplu sözleşmeyle belirleniyor ancak bu toplu sözleşme grev yasağı rejimi altında yürütülüyor. O nedenle gerçek bir toplu pazarlık olduğunu söylemek mümkün değil. Kamu görevlileri toplu sözleşmesi de resmi enflasyona endekslenmiş durumda.

6. dönem memur toplu sözleşmesine göre (Madde 8) TÜİK tarafından açıklanan 2003=100 Temel Yıllı Tüketici Fiyatları Endeksinin; a) 2021 yılı Aralık ayı endeksinin 2021 yılı Haziran ayı endeksine göre altı aylık değişim oranının aynı dönem için verilen yüzde 3 oranını, b) 2022 yılı Haziran ayı endeksinin 2021 yılı Aralık ayı endeksine göre altı aylık değişim oranının 2022 yılının birinci altı aylık dönemi için öngörülen yüzde 5 oranını aşması halinde enflasyon farkının eklenmesi öngörülüyor. Bu durum memur emeklileri için de geçerli olacaktır. Memurlar önümüzdeki yıllarda resmi enflasyon oranında zam alacaklar.
Son olarak işçi emeklilerine bakalım. 5510 sayılı yasanın 55. maddesine göre işçi emekli aylık ve gelirleri her yılın Ocak ve Temmuz ödeme tarihlerinden geçerli olmak üzere, bir önceki altı aylık döneme göre TÜİK tarafından açıklanan en son temel yıllı tüketici fiyatları genel indeksindeki değişim oranı kadar artırılarak belirlenir. İşçi emeklilerine de 6 aylık resmi enflasyon kadar zam yapılacak.

Özetle bütün yollar TÜİK’e çıkıyor. 2022 Ocak ayında milyonlar işçi, memur ve emekli TÜİK tarafından açıklanan TÜFE oranında zam alacaklar. Türkiye’de neredeyse bütün emek gelirleri resmi enflasyona endekslenmiş durumdadır. Enflasyonu belirlediğinizde ücret, maaş ve aylıklara yapılacak zammın üst sınırını da belirlemiş oluyorsunuz. Suyun başı enflasyon oranının hesaplanmasıyla tutulmuş oluyor. TÜİK’in neden en büyük işveren ve en büyük ücret belirleyeni olduğunu sanırım anlaşılmıştır.

Enflasyon hesaplaması konusunda köklü tereddütlerin olmadığı dönemlerde gelenekselleşen bu uygulama enflasyon verilerinin tartışmalı hale gelmesiyle artık sürdürülemez hale geldi. Bu kısır döngüyü değiştirmek için iki önemli değişiklik şart. İlki TÜİK verilerinin özerk, şeffaf ve katılımcı bir yöntemle belirlenmesi. İkincisi emek gelirlerindeki artışları enflasyona hapseden uygulamalardan ve kurallardan vazgeçilmesidir.

TÜİK özerk, şeffaf ve katılımcı olmalı

Sosyal gerçeklikle resmi veriler arasındaki bağ kopmaya başladığında, insanların günlük yaşamında hissettikleri gerçekleri resmi verilerde göremediklerinde resmi verilere güvensizliğin artması kaçınılmazdır. Sayısal veri toplama teknikleri doğaları gereği ve kullanılan kriterlere bağlı olarak farklı sonuçlar verilebilir. Hatta yönlendirilebilirler. Bu nedenle “AB veya ILO metodolojisini kullanıyoruz” iddiası verilerinizin doğru kabul edilmesine yol açmaz. Resmi verilerle oynanması veya resmi verilerin tahrif edilmesi örneği sık görülen uygulamalardır. Örneğin Türkiye’de 1984-2009 arasında sendikalaşmaya ilişkin resmi veriler gerçek dışıdır, hayal mahsulüdür ve manipüle edilmiş verilerdir. Üstelik hem sendikal kamuoyu hem resmi yetkililer hem de akademi tarafından bu durum bilinmesine rağmen bu uygulama sürmüştür. Bu veriler halen resmi veri olarak yerinde durmaktadır.

Örneğin Haziran 2021’de yayımlanması gereken “Ölüm ve Ölüm Nedeni İstatistikleri, 2020” sonuçları aradan geçen 7 aya rağmen halen açıklanmadı. Aynı şekilde Temmuz 2021’de açıklanması gereken “Uluslararası Göç İstatistikleri, 2020” Eylül 2021’de açıklanması gereken “Hayat Tabloları, 2018-2020” istatistikleri henüz açıklanmadı. Bu verilerin Covid-19’a bağlı ölümler ve Türkiye’nin göç gerçeğini ortaya koyması bakımından yaşamsal öneme sahip oldukları biliniyor. İdari kayıtlara dayalı bu verilerin bu kadar geciktirilmesi haklı soru işaretlerine yol açıyor. Resmi verilerde manipülasyon örneklerine dünyada da rastlanmaktadır. Yunanistan’ın Eurozone’a girmek için 2000’li yılların başlarında resmi makro iktisadi verilerle oynadığı biliniyor. Bu nedenle hayatın olağan akışına uymayan resmi veriler sorgulanmaktadır.

Sadece enflasyon konusunda değil, daha önce benzer eleştiriler işgücü piyasası verileri ile ilgili Hanehalkı İşgücü Araştırması’na (HİA) yönelik olarak da gündeme gelmişti. TÜİK uzun bir ısrardan ve 10 yıllık bir gecikmeden sonra 2021 Mart ayında ILO metodolojisini esas alan bir hesaplama yöntemiyle geniş işsizlik (âtıl işgücü) oranlarını da açıklamaya başlamıştı.

TÜİK ülkenin en büyük veri toplama kurumudur. TÜİK herhangi bir devlet dairesi değildir. Ürettiği veriler toplumun tüm kesimlerinin yaşamını etkilemektedir. Üstelik bu veri üretme faaliyeti bilimsel bir süreçtir. Bu nedenle TÜİK’in idari müdahaleden uzak ve özerk bilimsel bir faaliyet yürütmesi şarttır. TÜİK halen idare hukukun vesayet ilkesine göre işleyen idareye bağlı bir kurumdur. Bu durumun veri üretme sürecini etkilemesi kaçınılmazdır. TÜİK verilerini denetleyecek bağımsız bir denetim organı yoktur. TÜİK 2021 yılı başında hem işgücü piyasaları hem de enflasyon verileri için danışma kurulları oluşturmuştu. Ancak bu kurulların ömrü birkaç ayı geçmedi. TÜİK özet metaveri yayımlamakla birlikte veri toplama sürecinin ayrıntıları kamuoyu ile paylaşılamamaktadır.

TÜİK’in idari ve mali açıdan özerk bir yapıya kavuşturulmalı ve başka sendikalar ve akademi olmak üzere katılımcı bir yapı oluşturulmalıdır. TÜİK’in veri toplama sürecinin ayrıntıları denetime açılmalı ve şeffaflaştırılmalıdır. Bunlar olmadan TÜİK verilerinin güvenilirliğinin sağlanması mümkün değildir.

TÜİK işveren işlevi görmemeli kamusal veri toplama kurumu olmalıdır. Emekli aylık artışlarını enflasyona endeksleyen yasa acilen değiştirilmelidir. Sendikalar resmi enflasyona endeksli ücret artışı politikası yerine yeni politikalar oluşturmalıdır. Ücret artışlarında birden çok seçenek üzerinde durulmalıdır. Bunlardan biri asgari ücret atış oranının diğer emek gelirlerine de uygulanması diğeri ise refah payı, ekonomik büyümeden pay alan ücret artış oranlarıdır. Büyüme oranlarının ücretlere yansımasını sağlayacak ücret zammı politikaları geliştirilmelidir.

Sendikaların zayıflaması ve etkisizleşmesiyle TÜİK en büyük ücret belirleyen kurum, en büyük işveren durumuna gelmiştir. Böyle olunca TÜİK milyonların kaderine hükmediyor. Bir teknik kurumun bu derece hayati bir rolü olamaz. Ancak maalesef sendikalar kendi rolünü oynamadığı sürece bu acayip durum devam edecek!