Yerel seçimin yarattığı toz bulutunun arkasında rejimin nasıl ve kimle devam edeceği tartışması var. Bu tartışma iktidar blokunda şimdiden gerilim yaratırken, muhalefet partilerine uzanan sonuçlar üretmeye aday.

Türkiye Erdoğan’sız siyasete hazır mı?

Ülke yerel seçim gündemine kilitlendi. İttifaklar, aday isimleri her akşam ekranların en heyecanlı konusu. Yerel seçimin olası sonuçlar üzerinden farklı senaryolar anlatıldı anlatılmaya devam ediyor.

Yerel seçimler kuşkusuz önemli ve Türkiye siyasetine güçlü etkisi olacak. Ama birkaç belediyenin iktidar ya da muhalefet tarafından kazanılması rejimin kaderi konusunda belirleyici rol oynamayacaktır. Türkiye’nin kaderi Saray rejiminin ömrüyle çok ilgili. Saray rejiminin sürekliliği de Erdoğan’ın siyaset içinde kalma dönemi ile doğrudan bağlantılı.

14-28 Mayıs seçimleri ve ardından gelen 31 Mart 2024 yerel seçimi Erdoğan’ın olmadığı bir siyasetin yaratacağı gerilimi öteledi ya da halının altına süpürdü.

2028’DE BİTECEK Mİ?

Erdoğan, Türkiye’nin hesabına göre 3’üncü, kendi hesabına göre ise 2’inci cumhurbaşkanlığı görevini 2028 Mayıs’ında tamamlıyor. Yani bir daha cumhurbaşkanı olamayacak. Türkiye yeni adaylarla yeni cumhurbaşkanı seçecek ve Erdoğan da koltuğunu bu isme devredecek. Hayatın olağan aktığı, her şeyin kurallara göre işlediği bir ülkede normal olan bu. Ama varlığını rejime borçlu olan siyasilerin ve siyasi partilerin iktidarda olduğu bir ülkede bu çok mümkün değil. Onlar için öncelik rejimin devamı ve bunun için de Erdoğan’a hala çok ihtiyaç var. Bu yüzden biz önce Erdoğan ve Erdoğan’ın olmadığı seçim olasılıkları bir hatırlayalım:

Erdoğan’ın adaylığıyla: Bunun için Meclis’in erken seçim kararı alması gerekiyor. Yani Meclis’te 360 milletvekili erken seçim için oy verecek. Bu da AKP-MHP-YRP-HÜDAPAR ve bugün muhalefet içinde yer alan bir partinin desteği ile mümkün.

Bunun aynı zamanda anayasa değişiklik taslağını referanduma götürme sayısı olduğunu da hatırlatmakta fayda var.

Erdoğan bunu ister mi? Kuşkusuz evet. Ama bunun gerçekleşmesi için daha geniş bir mutabakat gerekiyor. İttifaka ya da bu karara yeni katılacak olan siyasete ne verilecek? Katılan siyaset Cumhur’da ne gibi değişimlere yol açacak. Meclis çoğunluğu meseleyi çözmeye yeter mi? Hangi toplumsal ve sınıfsal kesimler buna ikna edilmeli? gibi çok fazla soru orta yerde duruyor. Erdoğan’ın tüm bu soruların üstesinden gelip aynı anda hem ülke içinde hem dışında meşruiyetini kaybetmeden süreci nihayete erdirmesi bugünden bakıldığında çok zor görünüyor. Ama imkansız değil.

Erdoğan olmadan devam: Bunun için hem AKP hem MHP hem de Cumhur’un diğer partilerinin onayını alacak bir isim veya ekibin ortaya çıkması gerekiyor. Bu da yetmez, bu isim ve ekibin toplumsal bir karşılığının da olması lazım. Süleyman Soylu, Berat Albayrak gibi bir dönemin önemli aktörleri artık çok fazla bir şey ifade etmiyor. Hakan Fidan ve İbrahim Kalın’ın ismi çok daha önde. Batı ile kurdukları ilişki, yakınlıkları onların avantajları. Ama hem siyasette hem toplumdaki karşılıkları çok tartışmalı. Daha da önemli olanı ise Erdoğan’ın böyle bir geçişe ne kadar razı olup olmayacağıdır.

GERİLİMLİ BİR DÖNEM

Önümüzdeki yılların temel gerilim ve çatışmasının esas olarak Erdoğan ve rejimin geleceği ile ilgili olacağını söylemek çok büyük bir öngörü sayılmamalı. Aslına bugün İYİP’te yaşananlar, Bahçeli ile girilen 50+1 tartışması, Anayasa Mahkemesi ile ilgili yaşananları bu gerilimim habercisi olarak ya da öncü belirtisi olarak görmek gerekiyor.

Özellikle sağ cenahta yaşanan-yaşanacak her gelişme artık direkt bu meseleyle ilgili olacaktır. Erdoğan’ın ve yakınındakilerin oluşturacağı yol haritası sonrası, yaşanacak uzlaşı ve çelişkiler gerilimin şiddetini de yıkıcılığını da belirleyecektir.

BİR İSİM YETER Mİ?

Muhalefetin tüm bu süreci bir isim ve bir seçimle aşacağına dair hayali 14 Mayıs seçimlerinde yenilgiye uğradı. Ama hala muhalefet cenahının tamamında bu durum yeterince anlaşılmış gibi durmuyor. Milletvekili pazarlıkları yerini il-ilçe pazarlığına dönüşmüş durumda. İttifak tartışmaları yine bildik tarzda devam ediyor.

Muhalefetin bu yaklaşımının Erdoğan’a hem zaman hem zemin hem de cesaret kazandırdığı çok açık. Önümüzdeki 4,5 yıllık süreç Erdoğan’ın ve Cumhur İttifakı’nın inisiyatifine terk edilirse olacak olan bugünden bellidir. Yapılması gereken şey yerel seçim dahil önümüze çıkacak her etabı, rejimin kökleşmesini engelleyecek yegane güç olan örgütlü halk muhalefetinin inşası için değerlendirmek olmalıdır. Ancak böyle bir güç oyunu bozacaktır.

Seçim ve ittifak tartışmasını hararetle yapanların keyfini kaçırdığımın farkındayım. Ama resmi muhalefete rejimi, Erdoğan’ı ve onun yarattığı büyük tahribatı görmeden, buna uygun bir model geliştirmeden iktidar içi gerilimlerde taraf olmak dışında çok fazla bir rol görünmüyor.