Türkiye üniversiteleri, bilim yapmanın önkoşulu özgürlüğe ve etik değerlere sahip olmadığı için amacını, örgüt yapısını, müfredatını ve kadrosunu bilimsel faaliyete uygun hale getirmesi mümkün gözükmüyor. Evet, üniversite tabelası asılı 208 kurum var ama bilimle özdeş o adı taşımayı hak eden üniversite sayısı bir elin parmaklarının sayısını geçmez.

Türkiye’de üniversite yok, üniversiteli sorunu var!

Ortaçağda üniversiteler kiliseye bağlı loncalar olarak örgütlenmişti. 4 loncanın (sanat, tıp, hukuk, ilahiyat) öğrencisi olan bölümüne üniversite deniyordu: YÖK, geçen yıl hiçbir engel ve neden yokken “İsterseniz eğitime uzaktan devam edebilirsiniz” dedi ve üniversiteler 6 milyon öğrencisine öğretim yılı sonuna dek evinizde kalın dedi. Kampüsünde öğrenci olmayan yere üniversite denebilir mi? 

Ortaçağda üniversiteler kiliseye bağlıydı. Fakat yönetimini ve akademik kadrosunu kendisi seçerdi: 2016’da cumhurbaşkanı (YÖK kanalıyla) tüm dekanların istifasını istedi (Kendisi atadığı için rektörlerin istifasına gerek duymadı). 1.577 dekandan biri bile itiraz etmeden istifa etti. Dekanını bile seçemeyen üniversiteye üniversite denebilir mi? 

Ortaçağda, üniversitelerin kuruluş sürecinde öğrenciler dahil üniversite kadrosu kilise ve kraliyet yargısına tabi değildi. Rektör ve dekanların öğretim üyesi ve öğrencisini ihbar ettiği yere üniversite denebilir mi? 

Ortaçağda üniversiteler, özerkliklerini kolluk güçlerine karşı direnerek elde etti (Bologna 1158, Oxford 1214, Paris Üniversitesi öğrenci ayaklanması 1229) . Her üniversitelinin ardında bir kolluk görevlisinin dolaştığı yere üniversite denebilir mi? 

Ortaçağda üniversite, örencisinin barınma ve beslenme ihtiyacını karşılardı; kampüs yaşam merkeziydi: Öğrencisini aç ve açıkta bırakan, öğrenci ile yüz yüze gelmeyen, onunla ilişkisini sanal dünyada sürdüren bir yere üniversite denebilir mi? 

*** 

Üniversitelerin ne’liğine ilişkin ortak kanaat, oranın bilim yapılan bir yer olduğudur. O nedenle üniversitenin diğer adı “Bilim Yuvası”dır. Peki, Türkiye’de böyle bir yer var mı? Bunu anlamak zor değil; bir yerin üniversite olup olmadığını anlamak için üniversite denen yerin bilim yapmaya ve bilimin amacına uygun olup olmadığına bakılır. 

Bilimin amacı, geçerli, tutarlı yani sağlam bilgi üretmektir. Buna bilimsel bilgi diyoruz. Bilimsel bilgi, somut varlık, olay ve olgulardan üretilir. Bilim, olmayan şeylerle ilgilenmez, çünkü yöntemi olan deney ve gözlemi yapamaz. Araştırma nesnesinin somut, yöntemin deney ve gözlem olması yetmiyor, bilim yapmak için asıl gerekli olan araştırma konusunu, yerini ve yöntemini seçme, elde ettiği bilgiyi paylaşma özgürlüğüdür. Özgürlüğün olmadığı yerde bilimsel bilgi üretilemiyor. Türkiye üniversiteleri bilimin amacından hızla uzaklaşıyor; zorunlu eğitimdeki imam hatipleşme ve genel olarak dinselleşme yükseköğretimde karşılığını aradığı oranda üniversiteler uydurma bilgiyle yetinmeye çalışacak. 

Olmayan şey, yani uydurma, yani safsata için bilimsel bilgi tehlikelidir. Çünkü her bilimsel bilgi, kendisinden önceki bilginin eleştirisi anlamına gelir ve maddi yaşamla birlikte sosyal hayatı değişime zorlar. Toplumsal değişimin yönünü bilimdışı yollarla belirlemek isteyenler için bilimin tehlikeli yönü budur, yani sonuçlarıdır. Uydurma sabit fikirlerle toplumsal dinamiği kontrol etmek isteyen sermaye ve dinler, bilimin kadim düşmanıdırlar. Fakat sermaye, birikimini büyük oranda bilimin maddi getirisine borçlu olduğu için bilimsel kurum ve faaliyetlere engel olmak yerine sosyal alana etkisini sınırlamakla yetinir. Din o kadar toleranslı değildir ve bunu Türkiye en açık şekilde gördü. 

Sermaye, bir önlem olarak geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısından itibaren toplumsal değişim ve dönüşümü etkileyen sosyal bilimleri fizik bilimlerinden ayırma yoluna gitti. Fizik bilimleri (fizik, kimya, biyoloji; tıp, mühendislik vb) ve matematik bilimin iştigal alanı olarak görülürken fizik bilimlerin anlaşılmasını, yorumunu ve hayata uyarlanmasını sağlayan sosyal bilimleri (sanat, felsefe, tarih, mantık, sosyoloji vb) eğitim ve bilimsel faaliyetin dışına itti. STEM benzeri projelerle bilimi fen bilimlerine indirgeyen eğitim politikaları, okul öncesinden üniversiteye kadar tüm eğitim kurumlarını etkiledi. Bilimin mantıklı akıl yürütme ayağının kesilmesi, bilimi yapılamayan vahiy bilgisinin eğitim kurumlarına girmesini sağladı. 

Türkiye, üniversiteleri bilim yapamaz hale getirmek için 1982’de YÖK’ü kurdu. Kuşkusuz YÖK, bilimi, biliminsanını toplumsal yaşamın dışına çıkarmak için kuruldu ve bunu başardı. Kurucu başkanının bilim hırsızı biri olması (İhsan Doğramacı’nın Annenin El Kitabı adıyla yayımladığı kitabın Benjamin Spock’ın Çocuk ve Bebek Bakımı kitabını aşırması olduğu 2014’te AİHM kararıyla tescil edildi), bilim ve bilimsel kuruluşlara yönelik saldırıda bilimin en temel ilkesi etik kurallara uyulmayacağının işaretiydi. Bu bir başlangıçtı; sonraki süreçte bilimle problemi olan (intihali kanıtlanmış) kişileri Milli Eğitim Bakanı, rektör, dekan, bilim unvanı kullanan öğretim üyesi ve hatta yüksek lisanssız, doktorasız profesörler gördük. Türkiye üniversitelerinin yani bilimin işgali, bu düşmanları tarafından gerçekleştirildi. 

Türkiye üniversiteleri, bilim yapmanın önkoşulu özgürlüğe ve etik değerlere sahip olmadığı için amacını, örgüt yapısını, müfredatını ve kadrosunu bilimsel faaliyete uygun hale getirmesi mümkün gözükmüyor. Evet, üniversite tabelası asılı 208 kurum var ama bilimle özdeş o adı taşımayı hak eden üniversite sayısı bir elin parmaklarının sayısını geçmez. Bu kurumları açan, yöneten, öğretim kadrosunda görev alan ve hatta öğrenci olan bir kesim, kendilerini ait hissetmedikleri yapıya üniversite demekten yana değil, onların tercihi adlarının medrese olarak değiştirilmesi yönünde. Fakat bir yandan bilimin referans kaynağı olarak hâlâ gücünü koruyor olması, öte yandan medrese adının meşruiyetlerini daha da tartışılır hale getirme endişesi kurulu bir endüstri olan üniversite markası altında medrese faaliyeti yürütmelerini gerekli kılıyor. Anaokuluna sıbyan mektebi diyen Diyanetin din adamı yetiştirmek için açtığı kuruma bir anlamı da üniversite demek olan akademi (Diyanet Akademisi) adını vermesi aynı kaygıdan kaynaklanır. 

Türkiye’de üniversite olmamasına rağmen ciddi bir üniversite öğrencisi sorunu var! Olmayan şeyin elbette sorunu olmaz, fakat Türkiye üniversite olmadığı halde varmış gibi sunabiliyor. Bunu başarabildiği için milyonlarca gencin hayalini, sadece hayalini değil gelir düzeyine göre her birinin maddi varlığını sömürebiliyor. Karşılığında hayatta kullanabilecek beceri kazandırmayan; verdiği diploma harcanan zamanı, enerjiyi, hayali, parayı telafi etmeyen bir yere adı üniversite de olsa “bilim yuvası” denmez…