Dolar çıktı, dolar indi… Bundan kaybedenler oldu, kazananlar oldu… Hem de ne kazanma!

Bir de, kazanmayı da kaybetmeyi de doların avronun iniş çıkışında aramayanlar var. Onlar ekmek kuyruklarında… Onlar et süt yoğurt alamayanlar, pazarlarda atıklardan sebze meyve seçenler... Kış dondurmaya başlamışken elektriği kesilmiş, doğalgazı olmayan evlerdekiler... Çocuklarını okula beslenmesini koyamadan gönderirken kahrolan anneler onlar…

Hep bunları konuşup bunları yazıyoruz. Muhalefet bunları anlatıyor. Siyasal özneler buradan kuruyorlar söylemlerini.

Oysa, asıl eylemi buradan kurmak gerek!

Halkın içinde, halkla birlikte, sol örgütler ve her neredeysek orada kendimizi sol kimlikle görünür kılmış özne bireyler olarak, solculuğun vicdan, ahlak, dayanışma, paylaşma olduğunu kanıtlamalıyız. Siyaseti buralarda çözümler üreten tarzda kurmalıyız.

Umudu hâkim kılacaksak!

İnsanların zaten yaşayarak kemiklerine kadar hissettikleri yoksulluğu, açlığı, sefaleti anlatarak siyasetin gidebileceği fazla bir yol kalmadı.

Kuşkusuz etrafımızda dayanışma ağları örerek yaralara merhem olmaya da çalışacağız. Bu her şeyden önce insan olmak demek.

Ancak, yakınıp durduğumuz bu sorunları yardımla, hayırla yok edemeyiz. Sorun politik ve çözümü de köklü bir siyasal değişimi gerektiriyor. Devletin yeniden kamucu ve sosyal bir anlayışla kurulmasını gerektiriyor. Acilen tek adam yönetiminden kurtularak!

Yapabiliriz!

Son yıllarda dünyanın hemen her yerinde solun da keyifle söz ettiği başarıların altında bu yatıyor. Yapabiliriz duygusunun yaygınlaştırılması.

Umudun korkuya ve endişeye baskın geldiği yerlerde başarılı oldu sol. Ve hemen her yerde o umudu büyüten, başarıyı getiren de ittifaklar oldu.

Son örneği Şili. Gabriel Boriç’in zaferi de, sağcı Kast’ın korku, endişe ve belirsizlik vurgulu kampanyasına karşı umuda ve “yapabiliriz” ittifakına dayalıydı.

Amerika’dan Avrupa ve Asya’ya sol adına moral bulduğumuz seçim başarılarının hemen hepsinde ittifaklar, iş birlikleri, birliktelikler var.

2017’de Asya’da Nepal’de komünistler kazandığında da; yakın zamanda Avrupa’da Danimarka’da, Finlandiya’da ve İtalya’daki seçim başarılarında da; Amerika’da Brezilya’da Lula’nın gelmekte olduğunun görülmesinde ve en son Şili’de Boriç’le somutlanan zaferde de ittifaklar var.

Türkiye’de de bir grup muhalefet partisi düzen içi bir değişimi getirebilecek olan Millet İttifakı’nı kurdu. Bu da önemli.

Kuşkusuz seçim ve seçim başarısı sosyalist siyaset için her şey değil. Ve yine açık ki, seçim başarılarını getiren uzlaşma ve ittifakların “tavizler” olmadan kurulması mümkün değil.

Neoliberalizm bu topraklarda doğduysa buraya da gömülebilir” diyen Boriç, ekonomik politikalarda merkeze yaklaştı ve seçim zaferinin ardından yaptığı ilk konuşmada “sorumlulukla değişim” vaat etti. Boriç’i destekleyen ittifakın, Şili Komünist Partisi de dahil, radikal unsurlarının onunla aynı düşünmediği çok konu var.

Ancak, kendi siyasal hedeflerine giden yolun ilk adımının Pinochet hayranı Kast’ın seçilmemesi ve umudun korkuya baskın gelmesi olduğunu bildikleri için Boriç’le birlikteydiler. Sosyal adalet, herkes için eğitim ve sağlık, kürtaj, LGBTİ+ hakları gibi konularda desteklerini sakıncasız sürdürecekleri Boriç’e, “sorumlulukla değişim”i sermayeden yana bükerse karşı çıkarlar.

Bu, Boriç’in umudu büyüten ve ittifaklara dayanan zaferini küçümsemeyi gerektirmiyor. Zaten Şili’nin seçimi şimdi her yerde solu motive eden bir hikâye olarak anlatılıyor.

Umudu hâkim kılan ve bir sol ittifaka dayanan hikâyeyi biz de imrenerek anlatıyoruz. İmrenerek, ama henüz ve hâlâ başaramamış olarak!