“Umut yok oldukça ve geleceğin bir ışığı kalmadıkça ölüm, şehitlik olarak inancın gerçekleştiği yegâne alan olacaktır.” (Farhad Khosrokhavar, İntihar Bombacıları - Allah’ın Yeni Şehitleri)

New York’ta ev arkadaşı olan 28 yaşındaki Noelle Velentzas ile 31 yaşındaki Asia Siddiqui, geçen yıl bomba yapımında kullanılan birçok malzemeyle yakalandı.
Velentzas bir polise, “Bu bir savaş, protesto işe yaramaz” dedi. Kadınların her ikisi de IŞİD militanı.
Velentzas, tarihin akışını değiştireceklerini düşünüyor. (Sorgusundaki polise böyle söyledi.)
Müslüman intihar bombacıları dünyanın neredeyse her ülkesinde cihat için ölüyor, ölmeye ve öldürmeye hazırlanıyor.
İntihar bombacıları çoğu zaman İslam’daki cihat kavramıyla açıklanabilir olsa da aslında yine dini referansları olan daha genel bir ‘kutsal savaş’ olgusunda birleşiyorlar. Örneğin Ortaçağ öncesinde Roma’dan yola çıkan misyonerler, aslında ‘şehit olma’ amacıyla paganları ‘imana getirmeye’ çalışıyor, sonuç hemen hemen her zaman kafalarının gövdesinden ayrılmasıyla bitiyordu.
Şu anda karşımızda başka bir din var ama ‘kutsal savaş’ için savaştıklarını düşünenlerin inancı aynı. Militanların adı ve dini değişse de, adına kutsal denen savaş şimdi de eskisi gibi nüfuz, para ve toprak için yapılıyor. Generaller kazanırken insanlar ölüyor.
İntihar bombacılarının psikolojisini ve onları buraya getiren şartları anlamaya çalışan birçok bilim insanı var. Bence de bu tamamen bilim insanlarının işi. Çünkü biz, ‘protesto ile savaşın’ tam ortasında duran insanlar olarak, daha fazla düşünecek vaktimiz yok.
Faşizmin karanlık günlerindeyiz. Belki daha da kararacak hava. 19. yüzyıl devrimleri öncesi gibi. (Bu benzetme bana ait değil, Eski PEN International Başkanı John Ralston Saul’a ait.)
1848 öncesi savaşlar, aşırı çalışma, yoksulluk, ölüm, hastalıkla Avrupa, direncinin sonuna gelmişti. Ama giyotin ve devrim de hafızalardaydı.


“İstenen nedir? Halkın hakları, toplumun olağan ve özgür gelişimiyle uyumlu yegâne yönetim biçimi olan Cumhuriyetin tanınması ve birliği. İnsan, yurttaş ve üretici olarak her bir Fransız’ın kabiliyet ve yeteneklerinin tümüyle gerçekleştirmesini ve bireylerin haklarını güvence altına alan, Fransa’daki tüm yerelliklere yayılmış Komün’ün mutlak özerkliği.” (19 Nisan 1871, Paris Komünü)
Savaşlar devrimleri, devrimler savaşları izledi. Döngü bitmedi, devam ediyor. Bu nedenle Saul de bugünkü savaşlar çağını, devrimler öncesindeki duruma benzetti. Ancak sözünü şöyle bitirdi: “Çok fazla insan öldü.”
Bugün karşımızda, sözün bittiğini, savaşın başladığını ve çok insanın öleceğini söyleyen IŞİD (ve başka yüzlerce örgüt) militanı var. Savaşın kendisini ‘kutsal’ sayan büyük bir kalabalık.
Bir yandan da hâlâ savaşların sonunun geleceğine, güzel günler göreceğimize inananlar...
İyilik ile kötülük arasındayız. Protestoyla savaş arasında. Herkes bu savaşın ‘son savaş’ olmasını diliyor. Bombalara karşı sözün savaşı. Diktatörlere karşı eşitliğin, özgürlüğün, kardeşliğin savaşı.
İyi değiliz, iyi olacağız.