Seçimler yaklaşırken ‘3 Cisim Problemi’ dizisi yayınlandı Netflix’te. ‘Game of Thrones’un yapımcılarının bu diziyi yaptığı çok belli, neredeyse benzer bir formülle uyarlanmış. Romanını önceden okumamak belki de iyi oldu, sonradan romana dönünce yazara şapka çıkarmamak imkânsız. Tıpkı Asimov gibi gerçekten de bilimden bahseden bir bilimkurgu yazmış ve yarattığı dünya öyle kolay kolay sinemaya uyarlanacak bir dünya da değil. VR gözlüklerden yapay zekâya, nano teknolojiden astrofiziğe bilimle ilgili pek çok yeni gelişmeyi teoriler üzerinden ele alıyor. Romanın Çinli yazarı Cixin Liu, romanıyla pek çok ödül alsa da bir şekilde uzak kalmışım okumaktan.

UZAYLI İŞGALİ

Hiç uzaylının gözükmediği uzaylı işgalini anlatıyor dizi... İnsanın en büyük düşmanı yine insanın kendisi olarak karşımıza çıkıyor dizide. Hani yeni bir gezegen bulunduğuna dair bir haber çıktığında duyarız ya bazen, keşke uzaylılar gelse de bizi kurtarsa bu sorunlarımızdan ya da o gezegene kaçıp kurtulsak bu dünyadan diye. Hikâye bu fantezi üzerine kurulu, ama hikâyenin derdi çok başka, hatta katman katman yaşamdan ölüme, insanın evrendeki anlamından geçmiş ve gelecek arasındaki o derin bağa ve daha pek çok şeye uzanıyor. Romanın karakterleri arasındaki diyaloglar, bilimle felsefenin aslında nasıl birbirini etkilediğini gözler önüne seriyor.

KÜLTÜR DEVRİMİ

Romanın başlangıcında yer alan Çin’deki Kültür Devrim’ini eleştiren linç sahnesi, dizide uzun uzadıya ve gösterişli bir biçimde aktarılmış. Aslında hikâye için o sahne önemli olsa da, bu kadar uzun ve detaylı bir biçimde öne çıkarılması, politik bir amaçla yapılmış gibi de gözüküyor. Dizi Çin’in propagandasını yapıyor gibi gözükmesin diye de böyle bir tercihte bulunulmuş olabilir. Belki diziyi izleyenler, Kültür Devrimi hakkında başka kaynaklara yönelip daha sağlıklı okumalar yapabilir. Kültür Devrimi, Mao’nun feodalizmi toplum hayatından kazımak için gençlik örgütlenmesi Kızıl Muhafızlar’a verdiği bir görevdi, ama yazarın romanında da bahsettiği gibi Kızıl Muhafızlar’ın birinci kuşak kadın ve erkeklerinden farklı yeni bir isyancı kuşak ortaya çıkmıştı. İşte bahsedilen linç hadisesini bu yeni isyancılar örgütlemişti.

Dizide benim ilgimi çeken nokta, geçmişin veballerinin geleceği şekillendirdiğine dair sürekli bir hatırlatmanın olması. Ve dizide karşımıza sürekli çıkan bir söz: "Birimiz hayatta kalırsa hepimiz kalırız." Kaotik çağlardan çıkış için birilerinin hayatta kalması, temel bir görevdi. Uzaylıların sık sık tekrarladığı bir mottoydu bu. İnsanın ölümsüzlüğü, insan imgesinin varlığını sürdürebilmesiyle ilgili.

ÖTEKİNİN ARZUSU

Dünya, uzun zamandır yaklaşan büyük tehlikelerin işaretini verip duruyor. İklim krizinden ekonomik ve sosyal krizlere, öyle çok tehlikeyle iç içeyiz ki... Seçimler yaklaşırken romanı okumak ya da diziyi izlemek, uzaylıların hatırlattığı o sorumluluğu hissetmeye yardımcı olabilir belki. Psikanalist Jean Laplanche, öznelliğin Öteki’in arzusuyla travmatik bir karşılaşma sonucu ortaya çıktığını iddia etmişti. İnsanın kendi sorunlarını çözecek gücü bulması için illa düşmanlaştırılmış bir uzaylı tehdidiyle mi karşı karşıya gelmesi gerekiyor? Ve bu uzaylı öyle akıllı ki, insanın kendisini kandırmasına ya da sorumluluktan kaçmasına da fırsat vermiyor. Çünkü dizide çoğu insan sorumluluktan kaçma eğiliminde, ta ki kaçacak bir yer kalmayınca elini taşın altına sokuyor. Düşündüğünü olduğu gibi iletebilme yetisine sahip uzaylıyla, düşünmek ve düşündüğünü iletebilmek için sözcüklere ihtiyaç duyan insanın karşıtlığı, bu meselenin özünü oluşturuyor denebilir. Öznellik, özgürlük ve sorumluluk üzerinden tanımlanır genellikle. Ne kadar özgürüz ve ne kadar bu özgürlüğün sorumluluğunu hissediyoruz?