“Ne zaman bir yılgınlık, bir umutsuzluk çökse karıncaların üstüne, hemen ona karşı bir umut sözü bir ışık gibi yayılıyordu karınca ülkelerine... Ekmeksiz, susuz, havasız yaşayabilirlerdi de karıncalar, umutsuz yaşayamazlardı"

Var bir umudumuz…

“Yüreklerinde hâlâ umut vardı. Haksızlığa uğramış olanların biricik avuntusu olan o çılgın umut!...”

6 Şubat… 04:17…

Yaşatılanları, acıları asla unutamayacağımız o dakikalar… Sosyal medya üzerinden yayılan o yardım çığlıklarını duyurmak için tüm ülke ses olduk “kimse yok mu?” sesine ses olmak için… Her çığlığı yaygınlaştırmaya çalıştık. Bir hayat daha kurtarabilmek için. 24 saat içerisinde ülkenin her yerinde inanılmaz bir hızla ve seferberlikle dayanışma malzemelerinin toplanması, deprem bölgesine yetişme çabası…

İnsanın milyon yıllık genetik mirası bir arada yaşama ve birlikte hayatta kalma. Milyon yıllık bir his bu. Kutuplaştırmaya, ötekileştirmeye, yaratılmaya çalışılan tüm kötülüklere karşı umudu hâlâ ayakta tutan en büyük güç. Deprem bölgesi dışındaki her yerde yaşatmak için, umut olmak için hissedilen ortak duygu, sorumluluk. 

Battaniye, gıda, jeneratör, hijyen, kıyafet, ayakkabı ihtiyaç duyulan ne varsa müthiş bir hızla yağan karın altında yüzlerce kişi yan yana elden ele o malzemeleri yüklediğimiz, kolilediğimiz o anlar. Dayanışma malzemelerinin engellendiği haberleri ile kaygıyla art arda birbirimizi takip ettiğimiz araçlarla birbirimize saat saat haber vererek yola çıkışımız… Güzergâh boyunca diğer illerden dayanışma tırları, kamyonları ile yola çıkan arkadaşlarımızla belirlediğimiz duraklarda buluşmamız ve her buluşmada daha da çoğaldığımız…Yol boyunca resmî hiçbir aracın olmadığı ama ülkenin her yerinden dayanışma için deprem bölgesine koşan yüzlerce araç…

Defne’ye ulaştığımız ilk anlarda karanlığa gömülmüş bir kentti Defne. Araçların ışıkları dışında tek bir ışık yoktu. Güneşin ilk ışıklarıyla da yıkılmış bir kentti. Dayanışma merkezimize ulaştıktan sonra da bin bir emekle Hatay’ın o en soğuk günlerinde günde 3-4 saatlik uykuyla durmaksızın gelen tırları boşaltmamız, ulaşan dayanışma listelerini kolilememiz, köylere, mahallelere ulaştırabilmek için tekrar araç araç yüklememiz, merkezin önünde oluşan sıralar, her ihtiyaca hızla ulaşma çabamız…

Yüzlerce “görünmez kahramanın” hikâyesidir bu dayanışma hikâyesi. Kolektif dayanışma, mücadele, örgütlü olma o kadar sihirli bir güçtü ki, herkesin emeği, varlığı o kadar değerliydi ki.

İtfaiyeci, madenci arkadaşlarımız arama-kurtarma çalışmalarına katılıyor, ilk günlerdeki en büyük sorun olan tuvalet sorununu çözmek için mühendis arkadaşlarımız tuvalet, duş inşa ediyor, jeneratörleri ulaştırmaya, kurmaya çalışıyor, aşevimiz, çay ocağımız hızlıca kuruluyor çay, çorba, sıcak yemek dağıtımı başlatılıyor, sağlık emekçisi arkadaşlarımız ilaç ulaştırmaya, hastalara yardımcı olmaya çalışıyor, gençler her zaman her yerdeydi, telefonlarla ihtiyaç listeleri alınıyor, araçlar hazırlanılıyor, koliler yerleştirilip köylere doğru yola çıkılıyor, bir yandan da dayanışma merkezinin önünde oluşan sırada herkesin ihtiyaç listesi hazırlanıyordu.

Her sorun ve çözümü, öneri gece ayaküstü yaptığımız toplantılarda birlikte konuşuluyor, tartışılıyor birlikte karar alınıyor ve örgütleniyordu. Herkes özneydi, herkesin sözü vazgeçilmez değerdeydi.

İkinci hafta dayanışma sırasında gördüğümüz çocukların hüznü ve sessizliği, korkusuydu gündemimiz. Hemen çocuk etkinliklerine başlama kararı aldık. Ve o günden sonra çadırkent, çadırkent, mahalle mahalle, köy köy örgütlediğimiz onlarca çocuk etkinliği, yapılan resimlerden oluşan çadırkent, duvar sergilerimiz, çocuk oyunlarımız, çocuk konserlerimiz ve çocuk koromuz… Çocukların ufacık bir gülümsemesi günler sonra deprem bölgesindeki herkesin gülümsemesiydi.

Ve her geçen gün dayanışmanın onlarca biçimi çoğaldı, çoğalmaya devam ediyor her gün. Psiksosyal destek buluşmaları, hukuk buluşmaları, kadın, gençlik buluşmaları, üretici buluşmaları yem, gübre, fide, kuaför-berber dayanışmamız, asbeste karşı eylemlerin örgütlenmesi, riskli alan, kamulaştırma kararları ile kentin, tarihin, geçmişin, anıların yağmalanmasına karşı açılan davalar, eylemler, temiz suya erişim sorununu çözmek için kurulan su arıtma sistemleri, oyuncak, kırtasiye, hikâye kitabı, roman, kaynak kitap dayanışması, online sınav sistemi kurulması, gönüllü dersler, kütüphanelerimiz, oyun alanlarımız, çadırdan oluşturduğumuz kültür evlerimiz.

Ve 22 Nisan “Hatay’ı Yeniden Kuracağız” yürüyüşümüz. Adaylıklar, ittifaklar tartışmalarının ortasında unutulmaya yüz tutan deprem bölgesinin, Hatay’ın her gün katlanarak artan sorunlarını, tek derdi memleket derdi olan bizlerin deprem bölgesini unutturmayacağız kararlılığıyla örgütlediğimiz bu toprakların en tarihî eylemlerinden biriydi… Asi Nehri’ne “kaybettiklerimizi, yaşatılan acıları asla unutmayacağız” diyerek bıraktığımız defne dallarımız, karanfillerimiz, birbirimize sımsıkı sarılarak akıttığımız gözyaşlarımız… Dilimizde “Anayurdum ağlama, yine de döner bahara kış” diye mırıldanırken içimizde o hiç bitmeyecek sızıyı birlikte hissetmemiz. 

Depremden bugüne yaklaşık beş ay bitmek üzere. Ve biz büyük emekle ve onurla birbirimizden aldığımız güçle o umudu büyütmeye devam ediyoruz. Buradayız. Geçtiğimiz günlerde İskenderun Dayanışma Gönüllüleri Merkezi’mizde 120 öğrencilik konteyner eğitim kampüsü, konteyner kreş, açık oyun alanı, günlük 10 ton içme suyu kalitesinde su arıtma ünitesi, ortak çamaşırhane, ortak duş alanlarımızın açılışı yapıldı.

Defne SOL Parti ve Dayanışma Gönüllüleri Merkezi’mizde kütüphanemizle, ortak duş alanımız, yemekhanemiz, kütüphanemizle, çadırdan kültür evlerimizle, su arıtma sistemimizle çocuk etkinliklerimize, gençlik, kadın, ”Hatay’ı Yeniden Kuracağız” kararlılığıyla halk buluşmalarımıza devam ediyoruz.

Çocukların, gençlerin haftalarca rengârenk boyayarak hazırladığı rüzgârgülleri ile yıkıntılar arasında “Hatay’ı yeniden kuracağız, rüzgârgüllerimiz umudumuz olacak” diyerek umudumuzu yaşatmak için kurduğumuz rüzgârgülü bahçemiz.
Sözün de, yetkinin de, kararın da bizde, halkın örgütlü gücünde olduğunun en güzel örneği buluşmalarımız. Birlikte konuşarak, birlikte tartışıp, birlikte örgütleyerek. Halk için halkla birlikte.

Yıllardır sistemin enjekte ettiği “gemisini kurtaran kaptanın” bireyselliğin, örgütsüzlüğün kutsallaştırılmasının, yaşamlarımızı kurtarıcı ilan edilenlere havale etme efsanesinin çöküşüydü dayanışmamızın hikâyesi. Birbirimizin çaresi bizdik, örgütlü gücümüzdü.

Bugün umutsuzluğun en yaygın olduğu günlerde belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz o duygu depremin ilk saatlerini, ilk günlerini ve dayanışma için birbirimize nasıl kenetlendiğimizi ve birlikte ne kadar büyük bir güç olduğumuzu hatırlamak.

“Ne zaman bir yılgınlık, bir umutsuzluk çökse karıncaların üstüne, hemen ona karşı bir umut sözü bir ışık gibi yayılıyordu karınca ülkelerine... Ekmeksiz, susuz, havasız yaşayabilirlerdi de karıncalar, umutsuz yaşayamazlardı.”

Var bir umudumuz…