AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan akademik yıl açılış töreninde eğitim alanında yapılan atılımları sıralarken, ben çok başarılı bir öğrencinin yurtdışına gitmek için çırpınışını izliyordum.

“Eğitim öğretim bütçesini 10 milyar lira civarında aldık ve 161 milyar liranın üzerine çıkardık. Derslik sayımızı 309 bin ilaveyle 577 bine yaklaştırdık. Öğretmen sayımızı 632 bin ilaveyle 937 binin üzerine yükselttik. … Tüm okullarımızdaki laboratuvar sayısı 22 binin altındayken bugün bu sayı 54 bini buldu. Hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm öğrencilerimizin ders kitaplarını ücretsiz veriyoruz. … Üniversite sayısı 76’dan 207’ye, öğretim elemanı sayısı 70 binden 168 bine, öğrenci sayısı 1,6 milyondan 8 milyona yükseldi…”

Daha ne olsun, değil mi?

Gerçi, “Bazı üniversitelerimiz hâlâ beklediğimiz yere ulaşamamış” ve “her üniversiteyi bitirdiği zaman iş sahibi olacak diye de bir şey yok” ama son 16-17 yılda çağ atlamışız işte!

Bu atladığımız çağda, dünyanın ilk 500 üniversitesi arasında üniversitemiz var mı diye, listeyi her yıl biraz daha sondan başlayarak kontrol ediyoruz!

Ve en başarılı gençlerimiz, en parlak öğrencilerimiz birer ikişer değil, yüzlerle binlerle ülkeyi bırakıp gidiyorlar. İşsizlik, eğitimin kalitesizliği, hak-hukuk-adalet sorunları onları geleceklerini başka ülkelerde inşa etmeye zorlayan nedenler arasında.

Bir de özgürlük, illa ki özgürlük!

Geçenlerde, “önemli” ulusal TV kanallarımızdan birinde çevirmenlik yapan, yabancı programları Türkçeye çeviren bir çevirmen anlattı: “Bir yemek programı vardı. İki erkek konuk gelmiş programa, birbirlerini ‘eşim’ diye tanıtıyorlar. Ne yapayım diye sordum yöneticilere. ‘Kuzen’ yaptık onları. Eşcinselliğe, cinselliğe dair bir şey olduğunda zaten sormadan çıkarıyorum.

Gazetecinin, sanatçının, bilim insanının özgürlüğü derken, bu da çevirmenin özgürlük hâli işte!

Televizyonda içkiyi, sigarayı buzlatıp, argoyu, küfrü bipleten bir RTÜK’ümüz var; sağlığımızı, genel ahlâkı ve Türk aile değerlerini koruyup kollamak için çırpınıyor.

Faruk Bildirici’nin RTÜK’ün dijital platformlarda yayın yapan Fox Life kanalına, 9-1-1 adlı dizide iki kadının saniyelik öpüşme görüntüsü için verdiği 5 kez yayın durdurma ve para cezasına muhalefet yazısını okudunuz mu bilmiyorum. Tam bir ders niteliğindeydi.

RTÜK bir yabancı diziyi Türk aile yapısına uygun değil ve eşcinsel ilişkiyi konu ediniyor diye cezalandırıyor. Yayın yapılan saat 22:21; izleyici “7 yaş ve üzeri” ve “Şiddet ve korku” sembolleri ile uyarılmış; yayın parası ödenerek izlenebilen bir dijital platformda ve sahne hiçbir şekilde erotik olmayan, gündelik giysiler içinde iki kadının sevgi ve dayanışma duygularıyla öpüşmesi… Buna ceza veren RTÜK’ün üye olduğu uluslararası kuruluşlarda eşcinselliğe dair bu tür tutumlar “ayrımcılık” olarak mahkûm ediliyor.

Hemen her kanalda dizi dizi kan ve şiddet var ama RTÜK onları es geçiyor, öpüşmeye “yassak” diyor. RTÜK’ün özgürlük anlayışı işi!

Geçen gün, BirGün’de Nurcan Gökdemir partili cumhurbaşkanlığı döneminde “cumhurbaşkanına hakaret” gerekçesiyle açılan soruşturmalardaki patlamayı haberleştirmişti. 2017’de 20 bin 539 olan soruşturma sayısı 2018’de 26 bin 115’e çıkmış.

Kenan Evren’in bütün cumhurbaşkanlığı döneminde toplam “cumhurbaşkanına hakaret” sanığı sayısı 340. Özal’da 207, Demirel’de 158, Sezer’de 168, Gül döneminde 848. Ve Erdoğan’ın sadece 2018’de 1 yıllık partili cumhurbaşkanlığı döneminde 26 bin 115 soruşturma, 2 bin 426 mahkûmiyet!

En tepeden ifade özgürlüğü manzarası!

Tabii ki; hak, hukuk, adalet… Ve özgürlük! İyiye ve güzele dair her şey ancak ve yalnızca özgürlük ortamında yetişiyor.