DERSİMİZ Çocukluk
KONUMUZ Büyükler

“Çocuk küçük kalamaz / büyür ister istemez” dizeleri kalmış aklımda, masum dizeler, olanca saflığıyla ve büyümemenin olanaksız olduğunu bilmenin hüznüyle söylenivermiş gibi bir anda. Kimin diye baktım, nedense çocukluğumdan aklımda yer etmiş diye düşünmüştüm, Bertolt Brecht’in şiiriymiş, adı da “Mutluluk Türküsü”! Üç dörtlükten oluşuyor. Ali Ulvi Elöve, Mümtaz Zeki Taşkın ya da Hececi şairlerden biri yazmış olabilirdi ya da okul kitaplarında manzumelerine rastladığımız bir müfredat şairi. Fakat Brecht! Dörtlüğün devamı da şöyle: “Bekler süt veresiniz / Haykırır avaz avaz” . Bilemedim, bütünüyle kuşkudayım!

Burada ders vermiyoruz fakat ders alabiliriz, birlikte ders yapıyoruz, ders yürütüyoruz demek daha iyi. Pek çok ders yaptık birlikte, derslerden konuştuk, eleştirdik, garipsediğimiz de oldu, yanlış da bulduk hak da verdik, yanlış da yaptık özür de diledik, bazı dersleri daha çok önemsedik bazılarına gülümsedik, o da önemsemektir aslında, henüz yazıp yazmamaya karar veremediğimiz dersler de oldu, zorlandığımız, çok kötü anlattığımız dersler de, şu dersi yeniden anlatayım dediklerimiz de var, olmaz mı, ders de bir eylemdir, etkinliktir, güncel sanat deyimiyle performanstır, derslerimiz kitabi değil şifahi olduğu için de hem dünyanın hem memleketin durumundan hem haleti-i ruhiyemizden etkilendi elbette, şimdilerde yapay zekâya her şey yaptırılıyor, yazdırılıyor, şiir bile, neyse yapay zekâ tarafından işleninceye dek, dersler de hava durumumuzdan etkilenecek demektir!

Ataol Behramoğlu’nun güzel şiirlerinden birinin başlığıdır, “Bebeklerin Ulusu Yok”, sürgünde yazmıştır, “İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu / Bebeklerin ulusu yok / Başlarını tutuşları aynı / Bakarken gözlerinde aynı merak / Ağlarken aynı seslerin tonu” der ve sonra onların özgürlüğünü dile getirir: “Bırakalım sevdayla büyüsünler / Serpilip gelişsinler fidan gibi / Senin benim hiç kimsenin değil / Bütün bir yeryüzünündür onlar / Bütün insanlığın gözbebeği”.

Bu güzel şiirin duygularına da katılıyorum elbette, bebeklerin bütün yeryüzünün olduğuna en çok da. Başka bir anlamda da, çocukların ayrı bir ulus olduğunu düşünüyorum. Büyüklerin hiyerarşik kurumsal bir yapı içinde çocukların karşısında tehdit oluşturduğunu, onlar üzerinde hegemonya kurmak ve bunu sürdürmek için kapitalizmin tüm olanaklarını kullandıklarını ve onları sömürmek, sisteme biat etmelerini sağlamak için değerlerden, dinden, imandan, tutkulardan, coşkulardan, ırktan, kandan, bayraktan, Tanrıdan, vatan ve milletten oluşan bir paket sunduklarını, daha doğrusu bunları tek tek ve tümel amaç ve çıkarlarına uygun biçimde değiştirerek eğip bükerek içini boşaltarak anlamıyla oynayarak, onları şimdiden kendilerine benzettiklerini görüyor ve yaşıyoruz.

Efendiler! Tanrı doğadır, kozmostur, Tanrının hoşuna gidecek işler yapmak ve yarın göçtüğünüzde size vaat edildiğini düşündüğünüz cennetinize kavuşmak istiyorsanız, çocuklara saygı ve sevgi gösterin! Çocukları vaktinden önce büyütmeye çalışmayın, çocukluklarını ziyan ve haram etmeyin! Bir çocuğun çocukluğu, bir çocuğun yaşamı inandığınız her şeyin üstündedir, tüm inançlardan değerlidir. Ne siz Hz. İbrahim’siniz ne de oğlunuz İsmail! Çocuklarınızı kendi selametiniz ve saadetiniz için kurban etmeyin. Tanrı sizden kurban istemiyor, çocuklarınızı kurban etmemenizi istiyor! “Bugünün küçüğü, yarının büyüğü” palavralarına filan da boş verin! Hz. Ali “Çocuklarınızı sizin yaşadığınız çağa göre değil, onların yaşayacağı çağa göre yetiştirin” diyor. Oysa sizin bile yaşamadığınız çağlara göre yetiştiriyorsunuz çocukları, dünyalarını daraltıyor, kafalarına hurafeleri yerleştiriyor, bugünden geleceklerini karartıyor, kendinizin birer küçük modeli olarak büyümelerini istiyorsunuz! Onları iyi yetiştirmek, kendinize benzetmekle değil, özgür bırakmakla olur. Bilge şair, mistik Halil Cibran’ın dizeleri ne çok şey söylüyor: “Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil / Onlar kendi yolunu izleyen hayatın kızları ve oğulları / Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler / ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller / Onlara sevginizi verebilirsiniz düşüncelerinizi değil / Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır / Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil / Çünkü ruhları yarındadır

/ Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz / Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın / onları kendiniz gibi olmaya zorlamayın / Çünkü hayat geriye dönmez, geçmişle de bir alışverişi yoktur!”

Gönlünüz geçmişte, gözünüz bugünde, eliniz dünya nimetlerinde, inançları ve değerleri kullanarak düzeninizi iyi kurmuşsunuz maşallah! Bırakın çocuklarınız da hık deyip burnunuzdan düşmesin! Üç yaşında kurslar, beş yaşında medreseler, tarikatlar, cemaatler tuzağına düşmesin! Kendi cennetiniz için çocuklarınıza bu dünyayı cehennem etmeyin! Onları karanlıklara kurban etmeyin, medreselerde, tarikat yurtlarında, cemaatlerin örümcek yuvalarında canlarına kıymalarına izin vermeyin! Çocuktur, tazedir, doğadır, sevinçtir, gülüştür, aydınlıktır, yaşamdır, mavidir, temizdir, saftır, iyidir, “çocuklara kıymayın efendiler!” Çocuklar da Âşık Mahzuni Şerif gibi “Daha anamdan doğmadan / neden ben ihtiyar oldum / yedi yaşıma değmeden / ihtiyar oldum” demesin!

ANA DÜŞÜNCE Çocuktan al aydınlığı!
YARDIMCI KİTAP Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın çocuklar için yazdığı tüm şiir kitapları.