Bazen böyle oluyor, ani bir tepkisellikle farkına varmadan aslında karşı olduğunuz bazı şeyler yapabiliyor

Bazen böyle oluyor, ani bir tepkisellikle farkına varmadan aslında karşı olduğunuz bazı şeyler yapabiliyor, başkası söylese onaylamayacağınız sözler söyleyebiliyorsunuz. Kanuni’nin şehvet düşkünü ve ‘içkici’ bir adam olarak gösterildiği iddia edilen Muhteşem Yüzyıl’a –ki, izlediyseniz görmüşsünüzdür, dizide anlatılan Kanuni hiç de şehvet düşkünü bir adam değil! Hatta hareminde onlarca kadın bulunmasına rağmen bir tür cinsel perhizde bulunduğu bile söylenebilir: Nereden baksanız haftalarca süren bir zaman diliminin anlatıldığı ilk bölümde sadece bir kadınla birlikte oldu, onu da izleyiciler görmedi zaten, cariyeler arasındaki konuşmalardan öğrendik. İkinci bölümdeyse harem düşkünü değil Hürrem düşkünü bir Kanuni vardı zaten… İçki meselesi daha da tuhaf: Dizide tek kadeh bile içki yok; adam sadece şerbet içiyor, adıyla sanıyla şerbet…- gösterilen akıl almaz tepkileri görünce, 20 Kasım 2010 tarihli BirGün’de yayımlanan Kahramanın Yaşamı ve Ölümü başlıklı yazı geldi aklıma ve epey utandım. Orada önce Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi adlı dizinin faşizan anlatısına, ardından Spartacus’e çatıyor ve ne yazık ki bu özür yazısını gerektirecek şeyler dile getiriyordum.

Behzat Ç. evrensel insan hakları bakımından çok yanlış ve hastalıklı bir dizi... Hastalıklı yanı, sırtını verili hukuk uygulamalarına dayayan polisin insanlara faşizan davranış biçiminde, tam da böyle bir polis karakterini doğuran ve ondan beslenen ideolojinin övgülere boğulmasında belirginleşiyor. Bu hastalıklı yapı o kadar yoğun ki, 11 Ocak tarihli habere göre Behzat Ç.’nin ‘hukuki vigilante’ durumu Ankara Emniyet Müdürü Zeki Çatalkaya’yı bile rahatsız etmiş. Çatalkaya şöyle diyor: “Behzat Ç.’de yaşanan olayları televizyon dizisi olarak değerlendirmek gerekir. O dizideki uygulamaların bizim mesleğimizle alakası yok. O uygulamaları yapan meslektaşımız olursa, ikinci gün meslekten ihraç edilir. Ne kullanılan o dil, o argo, ne sorgulama yöntemleri, ne de tahkikat yöntemleri bugün var. Bunları Türk polisi, yıllar önce terk etti. O uygulamaların suç olarak kabul edildiği bir dönemde yaşıyoruz. Bu yanlış davranışları, bizi tanımayan vatandaşlarımız gerçek sanabiliyor. Bu zaman zaman üzüyor ama neticede bu bir dizi. Gerçekle bağlantısı yok.”

Her fırsatta gösterici ve öğrenci döven, TEKEL işçilerini gazlamakla yetinmeyip bir de coplayan, Ankara soğuğunda ODTÜ’lü gençlere tazyikli su sıkan polislerin amiri olan bir emniyet müdürünün bu iyi niyetine hayran olmamak imkansız tabii... Böyle fantastik bir iyi niyet ortamında birileri çıkıp Behzat Ç. ve arkadaşlarının aslında Mars polis teşkilatından olduğunu da söyleyebilir, ama bu özdeşleşme olgusunun gücünü etkilemez: Casus olsam James Bond filmlerinden, polis olsam Behzat Ç. tarzı dizilerden mutlaka etkilenir, bunları yaptığım işe dair rol modelleri olarak benimserdim gibi geliyor bana... Siz de merak etmez misiniz öğrencilere acımasızca cop sallayan polislerden kaçının sıkı Behzat Ç. takipçisi olduğunu?.. Ama bu Behzat Ç.’nin yasaklanmasıyla çözülebilecek bir sorun değil; o polisler kendilerine kolayca başka Behzat Ç.’ler bulacaklardır. Çözümü başka yerde, mesela dayağın ‘cennetten çıkma’ olarak nitelendiği otoriteryen bir toplum yapısını baştan ayağa nasıl değiştireceğinizde aramak lazım...

Spartacus’e gelince… cnbc-e’de yayımlanan Spartacus dizisinin aşırı aksiyon ve seks içeren bir dizi olduğunu, genç izleyicilerin bu şehvet ve dehşet bulutu arasında Spartaküs’ün tarihsel gerçeklik ve önemini göremeyeceklerine dair endişelerimi paylaşmış, biraz alaycı biçimde “Keşke dizi yayımlanmasa…” demeye getirmiştim. Oysa mesela tam da o yazıyı yazarken önüme “Spartacus yayından kaldırılsın” diyen bir dilekçe gelse kesinlikle imzalamazdım –bu çelişkinin nedeni düşünme ve yazma hızları arasındaki uyumsuzluk mudur bilmiyorum. Neyse, sonuçta Spartacus hakkındaki tespitlerim doğru, fakat dizinin yayını konusundaki yasaklamacı tavrım, her ne kadar şakayla karışık söylemiş olsam da, sonuna kadar yanlıştı. Bu yüzden, başta Spartacus’ün izleyicileri olmak üzere, herhangi bir yasaklamanın kurbanı olabilecek herkesten özür diliyorum -bu arada, ne ironiktir ki, düştüğüm yanlışı görmek için Arınç’ın sadece fragmanlarından yola çıkarak Muhteşem Yüzyıl’a ve başbakanın Kars’taki İnsanlık Anıtı’na kustuğu çirkin nefrete tanık olmam gerekiyormuş...

Bu gibi durumlarda belki de şöyle düşünmeliyiz: ‘Tarihi ancak film ve TV dizilerinden öğrenen gençler’ dramından yakınıp duruyoruz ya, tarihle ilişki kurdukları tek yer buysa, bırakın öyle olsun, hiç yoktan iyidir. Eğer bu gençler Kanuni ya da Spartaküs hakkında biraz daha bilgi edinme ihtiyacı duyup araştırma yapmayacak, iki kitap karıştırmayacaklarsa, sorun çok daha derin başka bir yerde demektir zaten…