Diyarbakır yeniden “eski” günlerine döndü. Eğer şehirde yerel gazeteciler kadar İstanbul ve Ankara’dan gelen meslektaşları varsa, devlet yaşamı zehir etmeye başlamış demektir! Bu ölçü bazı istisna dönemler hariç hiç değişmedi.

2016 Diyarbakırı da İstanbullu gazetecilerin akınına uğramış durumda… Ama eskisiyle bir fark var: eskiden merkez medyanın parlak muhabirleri, burada haber peşinde koşarlardı. Şimdi o muhabirler merkez medyanın dışındalar. Fakat bölgenin dışında değiller. Nevin Sungur, Celal Başlangıç yine Diyarbakır’da haberlerini yazıp, fotoğraf çekiyorlar. Merkez medya ise yok!

JİNHA’nın genç muhabiri Beritan Canözer, aralık ayından beri tutuklu bulunuyordu. Dün ilk duruşması vardı. Salon tıka basa dolmuştu. Ama Beritan yoktu. Mahkemenin müzekkeresine rağmen, Bakırköy Cezaevi Yönetimi, genç gazeteciyi alıkoymayı tercih etti. Gerekçe: Güvenlik! Beritan’ın tutuklanması o kadar keyfiydi ki, Av. CemileTurhallı Balsak “Savunma niyetine” şu saptamayı yaptı:
-Biz burada olmamış bir şeyin olmadığını ispatlamaya çalışıyoruz!
Beritan’ın tutuklama tutanağında şu “suçlar”(!) tespit edilmişti: Heyecanlı bir şekilde yolda yürümek, çekim yapmak…

Av. Balsak “Bunların hangisi suç?” diye soruyordu:
-Bunlar suçsa bütün Türkiye suçlu olabilir!Beritan Canözer’in duruşması kısa sürdü. Zaten savcı da “tahliye” istedi. Avukatların da etkili konuşma ve taleplerinden sonra, bizler dışarı çıktık, 5 dakika içinde karar açıklandı:
-Beritan Canözer’in tahliyesine…
Beritan’ın tutukluluğu büyük bir haksızlıktı. Ama duruşması ıssızlığın ortasında yapılsaydı, adalet de kendiliğinden gelmezdi.

Salonu en arka sırasına kadar dolduran her yaştan gazetecilerin varlığı, bu kararın verilmesinde bir ölçüde etkili olmuştur demek abartılı olmaz. Hele basın özgürlüğünün simgesi haline gelen Can Dündar’ın dinleyiciler arasında yer alması, İstanbul-Diyarbakır hattını güçlendirdi ve şöyle dedirtti:

-Yaşasın dayanışma!