Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) iktidarı uzadıkça gazete yönetimlerinin de bocalamaları artıyor.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) iktidarı uzadıkça gazete yönetimlerinin de bocalamaları artıyor. Çünkü AKP’ye kadar uyguladıkları medya-iktidar ilişkileri, stratejisi ve taktikleri katiyen işe yaramaz hale geldi.

Bu durum tamamen kendileri dışında gelişiyor. Muhatapları AKP, yaygın medyayı asla dikkate almadan kararlı biçimde yolunda ilerliyor.

Okuyucuların sevdiği beğendiği yazarlar teker teker atılıyor.

Son kurban Habertürk’ten Bekir Coşkun oldu.

İki hafta önce Vatan gazetesi Mine Kırıkkanat’ın işine son vermişti. Mine’nin toplam dokuz yazısı sansürlenmişti. Yakın çevresinin “sen de çok sivrilik yapıyorsun” eleştirilerinden bunalan Kırıkkanat sorun çıkartan olmamak adına sessiz kalmıştı yazı katliamına…

 Onun öncesinde Necati Doğru var Vatan’ın kötü sicilinde… Necati Doğru “ters” bir gazeteci olduğundan yazısını koymadıkları gün ceketini alıp çıktı işyerinden. Bunu yapacağını bildikleri için yazısını yayınlamayarak gazete ile bağını kesmesi sağlandı.

Daha öncesinde Emin Çölaşan vakası var. Hürriyet’in bel kemiği yazarı gelecek okur tepkisi göze alınarak gazeteden kovuldu.

Bunların tümünün ortak amacı var: İktidara yaranmak!

Çünkü büyük medya ile devlet olanakları arasında geniş çaplı kalın menfaat boruları bulunuyor. Bu yüzden de geleneksel medya yönetim yapısı bu şekilde gelişti. Başbakanı kafaya almak, onun icraatları konusunda övücü yayın politikası uygulamak, sonra da istekleri sıralamak.

Süleyman Demirel’e, Bülent Ecevit’e, Tansu Çiller’e, Mesut Yılmaz’a ne yapıyorlarsa Tayyip Erdoğan’a da aynısı yaptılar. Refleksleri o kadar azdı ki, Mesut Yılmaz’ın eşi Berna Hanıma veya Tansu Çiller’e uyguladıkları “Şıklık yarışında bir adım önde” başlıklı yaranma haberlerinin aynısını Emine Erdoğan’a da yaptılar.

Emine Erdoğan’ın tarzı ile Hürriyet okurunun beğeni çıtası üst üste gelebilir miydi?

Onursuz uzlaşma konusunda gözleri o kadar kararmıştı ki, hepsini yaptılar. Tayyip Erdoğan’ı sadece kıyafetleri bakımından “Atatürk gibi” olduğunu bile yazabildiler!

Ama minik bir hesap hataları vardı: Tayyip Erdoğan unutmuyordu!

28 Şubat post modern darbesiyle İstanbul Belediye Başkanlığından indirilip, Pınarhisar Cezaevi’ne konulduğu sırada büyük medyanın gazetelerinde ve televizyonlarında yapılan “Şeriatçı Tayyip” başlıklarını, kişilik katliamlarını hiç aklından çıkartmıyordu. Bu yüzden de onların “dost eli” uzatmalarını asla dikkate almıyordu.

Erdoğan’ın da basit bir nedeni vardı:

-Onların sayesinde de değil, onlara rağmen iktidara geldim, büyük medyanın desteğine ihtiyacım yok!

2002 Genel Seçimleri sırasında büyük medya iki partiyi hiç görmemişti. Biri AKP, diğeri CHP… Meclise sadece bu iki parti girdi!

Büyük medyanın kurmayları işte bu kadar ülke gerçeklerinden kopmuşlardı.

Ama akıllandıklarını söylemek kolay değil. Hala aynı yolda ilerliyorlar. İktidara yaranmak için sivri uçlu kalemlerini birer ikişer gazetelerinden söküp atıyorlar:

-Yazarımız iktidara kurban olsun!