Bundan tam yarım asır önce, 6 Ekim 1973’te, Mısır ve Suriye Orduları, İsrail’e taarruz etmiş, savaş İsrailliler tarafından Yom Kippur Savaşı olarak anılmıştı. Çünkü taarruz, tıpkı bugün olduğu gibi, 50 yıl önce de Yahudiler için kutsal sayılan Yom Kippur gününde başlamıştı.

∗∗∗

Hem hava hem karadan başlatılan taarruz 20 gün sürdü ve taarruza başta Sovyetler Birliği olmak üzere tüm sosyalist blok destek verdi. Bir diğer önemli destek ise Körfez’den gelecekti. Suudi Arabistan taarruzun ikinci haftasında 15 Ekim 1973’te, İsrail Ordusu’na ve Batılı destekçilerine petrol ambargosu uyguladığını açıklayacaktı. Sadece 16 Ekim gününde, petrolün varil fiyatı yüzde 17 artarak 3,65 dolara yükseldi. Mart 1974’e gelindiğinde, fiyat 12 dolara kadar çıkacaktı. Suudi Arabistan hem petrol fiyatlarındaki artışın tadını çıkarıyor, hem de Arap coğrafyasının hamiliğini üstlenmiş oluyordu. Savaş, İsrail’in zaferiyle sonuçlandı ama etkileri dünya ekonomisini geri dönülmez biçimde değiştirdi. Yom Kippur savaşı 20 gün sürmüştü ama devamındaki 6 ay içinde petrol fiyatları yüzde 300 artmıştı. Bu olay da ekonomi tarihine “1973 Petrol Şoku” olarak geçti. Şokun ardından iktisat literatürü değişti. O zamana dek enflasyonun talep fazlası nedeniyle yaşandığını söyleyen Keynesyen görüş hakimdi. Dolayısıyla enflasyonun görüldüğü bir ekonomide işsizlik olmazdı. Fakat 1973 Petrol Şoku, bu varsayımı çöpe attı zira petrol fiyatlarında yaşanan bu şok, tüm dünyaya arz yönlü maliyet enflasyonunu tanıtmış, bu maliyet şoku karşısında dünya ekonomileri küçülmeye gitmiş, böylece sadece enflasyon değil, işsizlik de patlamıştı. Bu krize de ekonomik durgunluk anlamına gelen “stagnation” ve enflasyonun bir araya getirilmesiyle “Stagflasyon” adı verildi. Bu durumda ne yapılacaktı? Genişletici para ve maliye politikaları işsizliği çözüyor ama enflasyonu azdırıyordu. Daraltıcı para ve maliye politikaları da enflasyonu frenliyor ama işsizliği azdırıyordu. İktisat literatüründeki bu çatışmada Minton Friedman’ın öncüsü olduğu Parasalcı İktisat Okulu genel kabul görmeye başladı. Yom Kippur Savaşı, yalnızca yüzlerce askerin ve sivilin ölümüyle sonuçlanmadı, aynı zamanda Keynesyen İktisat Okulu da popülerliğini yitirdi. Sadece bu da değil, dünyanın parasal sistemi Bretton Woods da 1973 Petrol Şoku ile tarihe karıştı. Literatürde, talep yönlü yaklaşımların yerini arz yönlü yaklaşımlar aldı.

Türkiye ise bu şokun bedelini en ağır ödeyen ülkelerden biri olacaktı. Petrol şoku, Türkiye’nin çift haneli enflasyonla tanışmasına neden oldu. Ertesi yıl Kıbrıs Ambargosu başlayacak, petrol şokunun yıkıcı etkileri sürerken, Türkiye bir de ABD ambargosuna maruz kalacaktı. Beraberinde yaşanan siyasal istikrarsızlık ortamı, 7 yıl sonra 12 Eylül askeri bir darbesiyle sonuçlanacaktı. Ancak 1973’te başlayan enflasyon, askeri darbeyle de bitmeyecek ve 2004’e kadar sürecekti. 1973’te Türkiye’de doğan bir bebek, tek haneli enflasyonu ancak 31 yaşında görecekti.

Yom Kippur Savaşı’ndan 50 yıl sonra, 7 Ekim 2023’te yine bir Arap-İsrail savaşıyla karşı karşıyayız. Dünya ekonomisinin genel görünümü, 50 yıl öncesine benzer nitelikte. Tıpkı 50 yıl önce olduğu gibi hakim paradigma sorgulanıyor. Tek fark sorgulanan hakim paradigmanın o gün Keynesyen bugün neoliberal olması. Bugün IMF bile devlet müdahaleciliğini meşru buluyor. Pandemiden sonra başta gıda egemenliği olmak üzere genel olarak arz güvenliği önem kazandı. Ülkeler, gıda ve enerji fiyatlarındaki şoklara karşı ekonomik güvenlik tedbirleri almaya çalışıyorlar. Gıda milliyetçiliği giderek daha sık duyduğumuz bir ifadeye dönüşüyor. Küreselleşme, son 50 yıldır en sert şekilde sorgulandığı günlerini yaşıyor.

∗∗∗

Ve 50 yıl sonra, gözler yeniden Körfez’de… Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıyla başlayan savaş, gıda fiyatlarını kışkırtmış, özellikle ayçiçek yağı ve buğdayda kriz yaşanmıştı. İsrail ve Filistin’in arasındaki savaşın 50 yıl önceki gibi petrol fiyatlarını yukarı yönlü etkileyeceğini söylemek kehanet sayılmaz. Zaten, Amerikan Merkez Bankası’ndan yapılan açıklamalar petrol fiyatlarını son haftalarda yukarı doğru tırmandırmış, varil fiyatının 100 doların üzerine çıkacağı konuşulmaya başlamıştı. Ortadoğu’da yaklaşan savaş, bu tahminleri güçlendirecek cinsten.

Yeni bir petrol şokunun arefesinde miyiz? Şimdilik tahmin yürütmek zor olsa da, ekonomi bakanının yurtdışından sermaye ithal etmek için dünyayı dolaştığı bugünlerde, Türkiye’nin en son ihtiyacı olan şeyin petrol fiyatlarının yükselmesi olacağını söyleyebiliriz. Bu durumda, hem dışarıdan ithal edilmesi gereken sermaye, hem enflasyon hem de işsizlik artacaktır. Türkiye, tıpkı 50 yıl önce olduğu gibi, yeni bir arz şokuna hiç hazır değil. Bu hazırlıksızlık hali, petrol fiyatı hiç yükselmese bile Türkiye için riskleri artırıyor. Riskin artması ise Mehmet Şimşek’in dünya turunda yabancı sermayeye daha fazla para vadetmesi anlamına geliyor.