Sakarya Hendek’teki bir tepede 8.5 ay önce Büyük Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası vardı. 76 yaşındaki Ali Rıza Coşkun, fabrikanın sahibiydi. Mütedeyyin patron, İslamcı iş insanları örgütü MÜSİAD’ın üyesiydi. İşlerini devrettiği 49 yaşındaki oğlu Yaşar Coşkun ise MÜSİAD Sakarya Şubesi Başkanı’ydı.

Dindar hikâyelerde ‘bir hırka bir lokma’ edebiyatıyla gözyaşı döker, fabrikada işçilerini ölümüne çalıştırıp zenginliğin keyfini sürerlerdi.

‘Bilim’ yerine ‘Kader’ diyen zihniyetin çok ekmeğini yemişlerdi. Alnı secdeye değdirmek bedava, iş güvenliği çok pahalıydı.

Çaresiz insanların ucuz iş gücü çok tatlı, siyasal İslam iktidarının desteği ballıydı. Tarikatlara himmet kadar getirisi olan hiçbir yatırım yoktu.

İçinde 30 ton patlayıcı olan fabrika Allah’a emanet, sonrası fıtrattı. 5 kez patlama yaşanmış, ruhsatsız bölümlerinde üretim türlü oyunlarla sürmüştü.

Ali Rıza Coşkun, 25 yıllık şoförü Hasan Ali Velioğlu’nu fabrikasına müdür yapınca bir profesyonele ödeyeceği maaştan kurtulmuştu. İşçileri ölümüne çalıştıracak cahil vicdansızlığı paha biçilmezdi.

Patron ile oğlunun derdi, yüksek maaş verdikleri Çinli usta Yang’tı. Yaşar Coşkun, 2012 yılında kimyager kuzeni Ahmet Çağırıcı’yı işe aldıktan sonra şöyle demişti:

“Çinlinin maliyeti yüksek. İşi ondan öğren. Yerine seni geçireceğiz.”

İnsan hayatının çok ucuz olduğu yerde ucuz hesaplarla felaketi hazırlıyorlardı.

Yaşar Coşkun, Çinli Yang’ı fabrikada barut üretmeye zorluyordu.

Çinli Yang, Ahmet Çağırıcı’ya geleceği anlatmıştı:

“Burası patlayacak.”

***

3 Temmuz 2020 günü patladı fabrika. 7 işçi öldü, 127 kişi yaralandı.

Enkazda dumanlar tüterken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla MÜSİAD Başkanı ve 30 MÜSİAD il başkanı, Hendek’teki belediye tesisinde üyelerine moral için buluşmuştu. Sosyal medyada paylaştıkları fotoğraflarda yemek masalarının arkasında park etmiş lüks otomobilleri görünüyordu.

İki hafta sonra enkazdaki patlayıcıları taşıyan kamyon infilak edecek üç asker ölecekti.

***

Geçen hafta fabrika sahibi Ali Rıza Coşkun’un tutuksuz, Yaşar Coşkun, fabrika müdürü Hasan Ali Velioğlu ve üç fabrika yetkilisinin tutuklu yargılandığı davanın duruşması Sakarya’da başladı. 2.5 yıldan 22 yıla kadar hapisleri isteniyordu.

Bu duruşma 21. yüzyıl Türkiyesi’ndeki kölelik sistemini ve işçinin hayatının ne denli ucuz olduğunu ortaya koydu. İşçiler yeşil sermayenin cehennemini anlattı:

Emina Aygün: İşe başlamadan önce arkadaşlarımızla helalleşiriz. Sonra çalışmaya başlarız. Çünkü ya canlı çıkarız ya ölü.

Ümmiye Karaman: Biz çalışırken Yaşar Bey saatlerce başımızda durur, ellerimize bakardı. Hasan Ali Velioğlu, bize bağırıyor, hakaret ediyordu. Ali Rıza Coşkun fabrikada emekli polis korumasıyla geziyordu.

Vildan Yiğit: Koruyucu ekipman verilmiyordu. Torpilin içine konulan bir ilaç çok tehlikelidir, sürtünmede bile patlar. Ben bir aylık işçiyken o ilaca verildim.

Aynur Sürer: Şefimiz Nuray Hanım sürekli “Mallar ısınıyor, patlayacak” derdi. Hasan Ali’ye hep söylerdi ama o “Çalışan çalışsın, çalışmayan çıksın” diyordu.

Ömrüye Çakıcı: Ali Rıza Bey, 60 koli çıkardıysak “70 çıkaracaksınız” diye baskı yapardı. Koruyucu ekipman yoktu.

Rabia Yiğit: Ben makinedeyken Yaşar Coşkun, Ali Rıza Coşkun gelir, malları sayar ve daha çok üretmemiz gerektiğini söylerdi. Bozuk makineyi çalıştırmam için bana baskı yaptılar.

Semra Gülten: “Torpiller şişiyor” dedik, dinlemediler. Hiçbir koruyucu kıyafet vermiyorlardı. Yaşar Bey “Hangi fabrika iş kıyafeti veriyormuş, bari iç çamaşırlarını da biz alalım” dedi.

Adem Taner Tepeçınar: Patlamada babam öldü. Denetimlerden önce haberimiz oluyor, temizlik yapıyorduk. Bazı depoları kilitliyorduk.

Hatun Göktepe: Denetleme öncesinde önümüzdeki mallar azaltıldı, saklandı. Müfettişler yemeklerini yediler, gittiler. 15 dakikalık eğitimden sonra önümüze bilmediğimiz ilaçları koydular. Kardeşim birkaç gün önce “Abla depolar dolu, satış yapamıyoruz. Burası çok kötü patlayacak” dedi. Tazminatını vermedikleri için işten ayrılamıyordu. Kardeşim parça parça olmuşken onlar moral yemeği yediler.

Ahmet Çağırıcı hem sanık hem de mağdur olarak duruşmadaydı. Patlamada sağ kolunu ve sol gözünü kaybetmişti. Çinli usta gittikten sonra kendisinin barut üretmeye zorlandığını anlattı. Depoya kıvılcım çıkarmayan pervane alınmasını istediğini, 12 bin TL olduğu için Yaşar Coşkun’un almadığını söyledi.

Bu sözleri duyan, okuyan sanık patronun duruşmada insanların yüzüne bakamadığını düşünür değil mi?

Hiç öyle olmadı.

Yaşar Coşkun, “Türkiye’de her gün iş kazası oluyor. Tutuklanma sebebi midir bu? Biz kamuoyu baskısı sebebiyle tutuklandık” dedi.

Fabrikanın sabotaj sonucu patladığını iddia ederek kendini kurtarmaya çalıştı.

Yeşil sermayesinin gücünü 3 kez Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kendisini aradığını söyleyerek vurguladı. “Sayın Cumhurbaşkanımız iki kere aradı. Allah razı olsun” dedi mahkeme heyetine bakarak.

Ahmet Çağırıcı’ya dönerek torpilini onun için kullanmakla da övündü:

“Ben her gün Sağlık Bakanı ile konuştum, onun talimatıyla Ahmet’e bakıldı. Ahmet dikkatli konuşsun.”

İşçileri tehdit etmekten çekinmiyordu:

“Patlama muska bölümünde olmadıysa herkesten örgütlü olarak yalan beyanda bulundukları için şikâyetçiyim.”

Sabotaj iddiası tutmazsa diye hazırlıklıydı Yaşar Coşkun. Duruşmada şöyle dedi: “Ayrıca bir astrolog da ‘Havai fişek fabrikalarında patlama olacak’ demiş.”

Muhtemelen “Dış güçler yapıyor” siyasetini taklit ediyordu sanık patron. Savunmasındaki son sözleri de ibretlikti:

“Ben mağdurum, işimin başına geçip tazminatları ödemem lazım. Kul hakkı kaldı üstümüzde. İşçiler de mağdur oluyor…”

5 tutukludan iş güvenliği uzmanı tahliye edildi.

Şimdilik tahliye olmadı torpilli patron ve müdürleri.

Ama…

Soma’da kâr hırsıyla 301 madencinin ölümüne neden olanlar bile Yargıtay’da üyelerin değiştirilmesiyle serbest kalmadı mı bu ülkede…

Ne de olsa…

Burası; işçilerin cehennemi.

Bu ülke; kâr hırsıyla işçileri yakan patronların cenneti.